Yıl 2004

İstanbul Film festivalindeyiz. Bir Kanada-İtalya-İngiltere-Güney Afrika firmalarının ortak yapımı olan ve yönetmen Terry George’a ait bir filmin galasındayız…

HOTEL RWANDA

Film Ruanda’da 1994 yılında Hutu ve Tutsi etnik grupları arasında çıkan ve büyük sayıda (yaklaşık 800 000) Tutsi’nin yaşamını kaybetmesiyle sona eren şiddet olayları ve katliamı konu alır (filmin senaryosu Ruanda katliamındaki gerçek olaylara dayanmaktadır).

Filmi Josephine’le birlikte izlemiştik…Josephine Afrika Ruanda kökenli Belçikalı bir diplomattı… Annesi Tutsi babası Hutu’ydu ve çıkan olaylarda anne babası dahil tüm akrabalarını yitirmişti. Mülteci olarak Belçika’ya gitmek zorunda kalmış ve diplomat olmuştu…

Filmi Josephin’in gözyaşları arasında seyrettik.

Emperyalizmin çıkarları için başka ülkelerdeki insanları birbirine kırdırma politikalarına örnek ve insanlık tarihinin en büyük, en acılı katliamlarından biridir.

Belçikalılar, etnik grupları akıl dışı yöntemler kullanarak Tutsi ve Hutu diye ayırmış önce Tutsileri sonra da Hutuları desteklemiş ve halkı birbirine kışkırtarak düşman hale getirmiştir. Belçika desteğiyle ayaklanan Hutular önce yirmi bin Tutsi’yi katletmiş; Belçika’nın desteğiyle hükümete gelen iktidar Tutsileri zulüm ve katliamla göç etmeye zorlamıştı. Hutular Interahamwe adını verdikleri milis güçlerini silahlandırıp ellerine satır ve ucu sivri sopalar dağıttı. (Size bir yerden tanıdık geldi mi bu satırlar?)

Artık fili ateşlemek gerekiyordu…

6 Nisan 1994’de bir Hutu olan Ruanda devlet başkanının uçağı başkent Kigala’da düşürüldü… Ülke tam bir kaos ortamına girdi.

O ACI TARİH 6 NİSAN 1994 Dünya tarihinin en kanlı günlerinden biri yaşandı. Devlet radyolarından katliam çağrıları yapan aşırı radikal Hutular eğitimli Tutsileri doğramaya başladı. Umudunu BM güçlerine bağlayan Tutsiler Ruanda’da görevli 2500 askerine rağmen BM Konseyi’nin aldığı kararla asker sayısını 240’a indirdi. Durumu soykırım saymayan BM Ruanda’da

sadece gözlemci olarak olayları seyretti.

Bütün dünya demokratik ve Hümanist Avrupa’nın tüm yüzünü görmüş oldu!

BM çekilince meydan Interahamwe’ye kaldı. Artık ülkede ceset koyacak yer kalmamıştı. İnsanlar akrabalarını komşularını katletmeye başladı tecavüzler de cabası…

2. DARBE FRANSA’DAN

1948’de imzalanan bir anlaşmayla ABD ve Fransa soykırım yaşanan bölgelere müdahale etmeleri gerekirken etmediler; hatta katliamı yapan bölgelere silah yardımında bulundular. Ülkenin batısına asker ve uçak indirip bölgeyi kendi kontrollerine aldılar…

SONUÇ

Tutsilerle Hutular da kaybetti. Hutu’cu hükümet düştü, tüm yöneticileri yargılandı. Ülkede devlete ait hiçbir resmi organ hiçbir resmi yetkili kalmadı. Başkent yağmalandı, tüm binalar yıkıldı… Kimse kimseye güvenemiyordu.

Ruanda Silahlı Kuvvetleri Komutanı General Bizimungu BM Savaş Suçları Mahkemesi’nde soykırım yaptığı için 30 yıl hapis cezasına çarptırıldı.1 milyon insanın katli ve 2 milyon insanın göç etmek zorunda bırakılması sonucu verilen ceza 30 yıl!

Artık dünyada emperyalizmin insanları birbirine kırdırarak yok etme marifeti çok iyi biliniyor ama nedense tarihte böyle birçok örnek varken hala ders alınmıyor… Sağcı -Solcu, Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Laik- Anti laik, Evetçi-Hayırcı bu ülkede denenen son oyun!

İç savaş kışkırtmaları, silahlandırılan milis sivil kuvvetler fay hatlarını kırmak için bekliyor…

Kendilerini de yok edecek bu süreçte kullanılan güçler geri dönüşü olmayan felaket senaryolarına zemin hazırlıyor…

Ama genç bir kadın JOSEPHINE kendi ülkesi olmayan bir yerde ailesini yok eden bir ülkenin görevlisi olarak köksüz, ailesiz ve kimsesiz olarak hayatına devam ediyor…

Fransa’da yaşanan olaylar aklıma bu hikâyeyi getirdi. Soykırım denince yangında kül bırakmayan Fransa’nın soykırım tarihine göz atmakta fayda var…

Bu Haberi Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.