Orta Asya’da medenileşmenin motoru olan çelişme

Orta Asya’da toplumların toplumsal, siyasal ve ekonomik gelişmesindeki devletleşme ve medenileşme ile kabile konfederasyonu oranları konusundaki tartışmalarda Perinçek’in dediği gibi, taraflar her iki yan için de –yani kabile yaşantısı için de, devlet ve medeniyet için de- kanıt bulmakta zorluk çekmezler. Bundan dolayı Oryantalistler ve Avrupa merkezci tarihçiler Orta Asya coğrafyasındaki kabile ekonomisinin yaygınlığına işaret ederek Türkler Orta Asya’da henüz ilkel kabile toplumu aşamasındaydı görüşünü ileri sürmüşlerdir. Ancak toplumbilimsel tahlil yapan bilim insanları ve tarihçiler, toplumsal gelişme sürecini kuyumcu terazisine koyarak ne kadar kabile ne kadar devlet diye tartışmaya girmezler. Toplumsal gelişmenin temel gidişatını saptayarak “kent-bozkır diyalektiği”ni ortaya koyarlar.

KENT-BOZKIR DİYALEKTİĞİ

İç Asya’da siyasal örgütlenmeler, kentlerle çevresindeki göçebe ekonomisi mahşerinin beraberce varolduğu Orta Asya coğrafyasında vuku bulmuştur. Bu ortamda Avrupa merkezci tarihçiler, İç Asya’daki çoban ekonomisi mahşerine bakarak, devletin oluşması için henüz toplumsal ekonomik zeminin oluşmadığı sonucuna vardılar; ya da işlerine öyle geldi. Orta Asya Türklerinin medeni olmadığı, ilkel göçebe aşamasında olduğu iddiasıyla ortaya çıktılar. Toplumsal dinamizmden mahrumdular. Bizim tembel tarihçilerimizin birçoğu da onları kopya ederek peşlerine düştüler.

Öte yandan ticaret yolları boyunca mısır patlağı gibi patlamış kentlere bakarak da artık devletin kurulmasının tamamlandığını ileri sürmek de mümkündü. Bunun gibi “Orta Asya’nın kenarlarındaki kabile toplumuna ait büyücülüğe (Şamanizme) işaret ederek, Orta Asya toplumlarının henüz kabile aşamasında kaldığını iddia edenler de vardır. Hatta Şamanizm ile Göktanrı inancı arasındaki, bambaşka toplumların varlığına işaret eden büyük tarihsel farkı görmeyen tarihçiler bile vardır.” (*1)

ORTAY ASYA’DAKİ TOPLUMSAL-SİYASAL GELİŞMENİN TEMELİNDEKİ ÇELİŞME

Orta Asya’da o dönemde ırmak boyları ve İpek

Yolu güzergâhındaki şehirler ticareti, para ekonomisini ve Göktanrı dinini (Tengriciliği) temsil ediyorlardı. Orta Asya bozkırları ise kapalı ekonomi, göçebe hayvancılık (çoban halklar) ve Şamanizm (büyücülük) alanlarıydı. Bu iki farklı toplum biçimi farklı çağları temsil etmekle beraber yanyana ve çatışma halinde yaşıyorlardı. “Bir bakıma bu beraberlik, Orta Asya’daki gelişmenin temelindeki çelişmeyi oluşturur.” (*2)

HÂKİM OLMANIN YOLU KENTLERE HÜKMETMEKTEN GEÇTİĞİ GERÇEĞİ

İç Asya’daki bozkırlarda yaşayan atlı çoban kitleleri ırmak boylarındaki, göl kenarlarındaki ve ticaret yolları üzerinde kurulmuş bulunan medeniyet vahalarına, kentlere yağma ve talan akınları düzenleyerek o yerlere hâkim oldular. Bu akınlar Çin’e Çin Seddi’ni inşa ettirmiştir. Ancak Çin hiçbir zaman kendini güvende hissetmemiştir. Öyle ki, bu akınlar sonucu, Çin’de 1000 yıla yakın yaşayabilen Türk hanedanı (Çu hanedanı) hâkimiyet kurmuştur. Bu bir tarihi olgudur ve buradan da anlaşılıyor ki, hâkimiyet kurmanın yolu, “kentlere hükmetmekten geçmekte”dir. (*3)

Demir, tarihsel süreç içinde medeniyet unsurudur. İnsanlık, maden devrinde demir işlemeciliğini başararak medeniyete adım attı. Metalürji (demir işletmeciliği) ve atlı çobanlık elele yürüdü. Henüz Türk olarak tarih sahnesinde olmamakla birlikte, Öntürk atalarımız İskit/Sakalar, MÖ 4. bin yıllarda vahşi at sürülerini evcilleştirmeye başlayan; eyer, koşum takımları ve üzengiyi bularak çevredeki bodunlar üzerinde hâkimiyet kuran insanlığın ilk medeni halkıdır. Atlı çoban halklar (o dönemde genellikle de Türkçe konuşan halklar) metalürjiyle birlikte insanlığa örnek oldular.

Türklerin Türk adıyla tarih sahnesine çıkışları metalürjideki (demir dökümcülüğündeki) yetkinleşmeleri sonucu vuku bulmuştur. Biçurin’e göre, Türklerin ataları olan ve efsanelere göre, Tanrı Dağları’na kaçarak bir mağaraya sığınan dişi kurdun Turfan kadınlarıyla evlenen çocuklarından türeyen Açina boyu (Asena, aşina), “Ju-Janlar’a (Cücenler’e-FÖ) demir döker”di. 546’da Cücen Hanı Anahuan, Türklerin asıl mesleğinin demir dökümcülüğü olduğunu belirtmek için, Türk hakanı hakkında “benim dökümcü kölem” diye bahsediyordu. (*4)

KAYNAKLAR:
(*1) Orta Asya Uygarlığı, Dr. Doğu Perinçek, Birinci basım, Nisan 2005, Kaynak yayınları, s.49
(*2) Age, s. 49
(*3) Age. S.49
(*4) Biçurin, Sobraniye, 1/221-Akt. Lev Nikolayeviç Gumilev, Eski Türkler, Rusçadan çev. D. Ahsen Batur, 8. Bası, Selenge Yayınları, İst. 2019, s.91     

Çok uzun bir tarihi dönem olan ilkel komünal aşamada kan bağına dayanan savaşçı göçebeler ilkel aletlerle avcılık ve toplayıcılık ekonomisiyle geçimlerini sağlarlardı. Bilge Kağan bu aşamayı “av avlamak, kuş kuşlamak” şeklinde tanımlamaktadır. Ötüken ormanlarının ve İç Asya bozkırlarının ilkel sınırsızlığı içinde ancak karınlarını doyurabilecek kadar ekonomik faaliyetleri vardı. Toplumu sınıflara ayıracak artık ürün mümkün eğildi.

Boylar arası (Kabileler arası) savaşçılıkları, kabileler arası bitmek bilmez yağma ve talan baskınlarından gelir. Bu süreç, “askeri demokrasi” aşamasıdır. Müthiş bir anarşi dönemidir. Kabileler durmadan birbirlerine baskınlar düzenlerler. Yağmalarlar bastıkları kabilenin varlıklarını. Karılarını, kızlarını “kul ve küün”, kul ve cariye yapmak için alıp kaçırırlar.

Ardından İç Asya’nın bozkırlarında en önce Öntürk atalarımız olan İskitler olmak üzere atı evcilleştirdiler. Kuzey Kafkaslar, Ural-İtil boyları, Hazar Denizi’nin kuzey kısımları, mevcut Kazakistan ve Türkmenistan coğrafyasının bol otlu bozkırlarının ilkel sınırsızlığı içinde vahşi atlar MÖ 4. bin yıllarında evcilleştirildi. Buna paralel olarak maden işleme zanaatını (metalürjiyi) öğrendiler. Altın işleme zanaatında oldukça ünlüydüler. Bu nedenle İskitler/Sakalar, “bozkırın kuyumcuları” olarak tarihe geçti. Atlı çoban kültürü böylece tarih sahnesine çıktı.  Kabilelerde kan bağı ilişkileri çözülmeye başladı. Çünkü ekonomide bir üretim fazlası oluşuyordu. Bu fazlaya kabile şefleri ve beyler el koyuyordu.  Bu sınıflaşma sürecinde gelişen ve öne fırlayan bazı kabileler (boylar), diğer boylara boyun eğdirdi ve devlete giden yolda kabile konfederasyonlarını kurdular. Çözülen kabile ilişkilerindeki kan bağının yerini belli bir beye bağlılık aldı. Bu süreci gene Bilge Kağan’ın ifadesiyle anlatırsak, “ili tutup toplumu örgütleyip” kağanlık haline gelerek

şehirleri ele geçirdiler. Orhun Yazıtları’nda birçok şehrin fethedildiği anlatılır.

“İli tutup, toplumu örgütleyerek” kağanlık haline gelen kuzeyin bozkır halkları, güneye inerek Çin kentlerini de zaman zaman ele geçirdiler. Burada kendi hanedanlıklarını (Çu Hanedanını) kurdular. Kurdular ama kuzeyden gelen iyi örgütlenmiş savaşçı göçebeler, ele geçirdikleri kentlerce özümlendiler. Buna dikkat çekerek olayı anlatan ve göçebe Türkleri uyaran Bilge Kağan, “Çin’e gitme, o seni yutar” ifadeleriyle “olağanüstü bir tarih teorisi” kurmuştur. (*5)

Bu dönemde toplumun gelişmesini ve ilerlemesini sağlayan çelişme, kent-bozkır çelişmesidir. Bozkırın atlı çoban kavimleri, olağanüstü bir dinamizmle zenginliğin ve medeniyet kaynağı şehirlerin üzerine çullandı. Kentleri ele geçirdi. İleri düzeyde ancak devlet kurmada beceriksiz kentler ve su boylarındaki çiftçilerin zenginlikleriyle birleştiler. Toplumsal örgütlenmede dinamik özelliklerin ve maharetlerin sahibi atlı çoban halklar devletler kurdular.

Ancak “Kentler fethedilse bile kendini fethedenleri fethetmektedir. Yukardan gelen örgütlü akınlar ile Çin uygarlığı arasındaki bu olay, kuzeyin, yani Orta Asya’nın kendi içinde de defalarca yaşanmıştır. Orta Asya’da Hunlardan beri kurulan örgütlenmeler de bozkırlardan kentlere doğru büyük uygarlaşma ataklarının ürünüydü. Bozkırdan gelen ve daha göçebe karakterdeki her yeni dalga, Orta Asya’nın hâkimiyetini ele geçirirken, bir bakıma daha önce kurulmuş olan kabile konfederasyonu veya devlet örgütlenmesi tarafından fethediliyordu. Hunlar, Avarlar, Göktürkler, Uygurlar, Hazarlar, Kırgızlar, Sir-i Derya Oğuzları, Karahanlılar, Cengiz’in büyük Moğol İmparatorluğu vb. hepsi kendisinden önceki hâkim kabileler topluluğunu devirirken, ayı zamanda o topluluğun devlet ve toplum sistemine fethedilmiş ve o miras üzerine yükselmişlerdir.” (*6) 

KAYNAKLAR:
(*5) Dr. Doğu Perinçek, Age, S. 51    
(*6) Age. S.50
Bu Haberi Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.