
Büyük devletler atlı çoban kültürüyle kuruldu
Alman bilim adamı Wilhelm Koppers, 1930’larda Öntürkleri inceledi ve atı ilk ehlileştirenlerin Türkler olduğunu, karakteristik bir atlı çoban kültürü oluşturduklarını kanıtladı. Büyük devletler atlı çoban kültürüyle kuruldu
Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek, 20 Mayıs günü Ulusal Kanal’daki Çıkış Yolu programının ‘haftanın kitabı’ bölümünde ‘Öntürklük ve Önhintcermenlik’ kitabını değerlendirdi.
Kaynak Yayınları’ndan çıkan kitabın yazarı Wilhelm Koppers. Yazar, 1930’larda Öntürkleri inceledi ve atı ilk ehlileştirenlerin Türkler olduğunu, karakteristik bir atlı çoban kültürü oluşturduklarını kanıtladı. Ayrıca, dünyada büyük devlet kuruculuğunun kökeninin de bu atlı çoban kültürü olduğunu gösterdi.
Kitabın üçte birlik bir bölümünü oluşturan sunuştaki amacının okumayı kolaylaştırmak olduğunu belirten Perinçek, “Koppers’in üyesi olduğu Viyana Okulu’nun, Türkler ve Türklerin atlı çoban kültürüyle ilgili bütün tezlerinin, teorilerinin burada bir özeti var.” dedi.

‘ATI İLK EHLİLEŞTİREN TARTIŞMASIZ TÜRKLERDİR’
Perinçek, Koppers’ın kitabında, (bizim de Antik Türk tarihi araştırmalarımızı topladığımız “ARSLANLARLA CEYLANLAR DOSTTUR KUCAĞIMIZDA” BARIŞI -Türk’ün Devlet Kuruculuğu ve Yeryüzü Hükümdarlığı Ülküsü adlı çalışmamızda üzerinde yoğunlaştığımız/ *1) Türklerin günümüzden 5 bin yıl önce, yani MÖ 3’üncü bin yıllarında yarattıkları atlı çoban kültürünün dünya tarihindeki büyük rolünü anlattığını, “Atı ilk ehlileştiren” kavmin “tartışmasız Türkler” olduğunu belirttiğini vurgulayarak, “Atın üstüne binmek bir uygarlığın ve devlet kuruculuğunun başlangıcı. ‘Bu atlı çoban kültürüyle’, diyor, ‘dünya tarihinde eşi benzeri olmayan, bir çığır açmışlardır.’” şeklinde Türklerin ünlü devlet kuruculuğuna ve bunun zemininin atlı çoban kültürü olduğuna işaret ediyor.
Perinçek anlatımlarında şu ifadelere yer veriyor:

ÖNTÜRK VE ÖNHİNTCERMEN
“Öntürkler, Hazar Denizi’nin biraz daha doğusunda. Bugünkü İngilizlerin, Fransızların, Almanların, İsveçlilerin, Norveçlilerin ataları, Hintlilerin, Farsların da ataları olan Önhintcermenler ise Hazar Denizi’nin daha kuzeyinde.
Koppers, ‘Atlı çoban kültürünün nün esas ilk yeşerdiği alan Öntürk kavimleridir, Öntürk coğrafyasıdır.’ diyor, dünyada büyük devlet kuruculuğunun kökü de bu atlı çoban kültürüdür. Öntürklük Türklerin atası olan, milattan önce 3000 yılda Türklerin kökündeki kavmi Öntürk diye adlandırıyor. Hint Cermenler’in köklerindeki kavmi de Önhintcermen diye adlandırıyor. Bu iki kavmin arasındaki ilişkiler ve bunların dünya tarihindeki izleri, bunu inceliyor, tartışıyor. Kendisi Cermen olduğu halde ve papaz olduğu halde bu atlı çoban kültürünün kökünde esas Türklerin var olduğunu tespit ediyor.
ORDU ÖRGÜTLEME OTORİTE KURMA AŞISI
“Atlı çoban kültürü, tarla tarımından, bostandan farklı olarak geniş alanların, çayırların kontrolünü gerektiriyor. Otlar bitiyor, iklim değişiyor, atları alıyorsun 100 km, 200 km, 300 km öteye taşıyorsun. Bu geniş alanlarda asayişi sağlamak, otoriteyi kurmak, organizasyonu sağlamak gibi devlet kuruculuğuna giden önemli yetenekleri geliştiriyor.
“Atı ilk başta yiyorsun. Atı yediğin zaman o at koyun gibi, inek gibi oluyor ama üstüne bindiğin zaman bir nevi tankın üzerine çıkmış gibi oluyorsun.
Koppers, ‘Türkler bu örgütlenme kabiliyetleriyle ve aynı zamanda ordu örgütleme, silahlı güç örgütleme ve geniş alanlarda otorite kurma kabiliyetleriyle, verimli ırmak boylarındaki devletlerin kuruculuğunda bir aşı rolü yapmışlardır.’ diyor.
“Öntürk atlı çobanlar, Çin’de Sarı Nehir’e, Hindistan’da İndus Nehri’ne veya Fırat-Dicle nehirlerine indikleri zaman oralardaki zenginliklerle, tarım zenginlikleriyle buluşuyor. Türklerin askerliği, örgütleme kabiliyetleri, devlet kurmaya yönelik birikimleri ile zenginlik birleştiği zaman oradan büyük devletler çıkıyor.
KAPANIP KALMADILAR
“Koppers, ‘Fakat böyle bir çoban kültürü kendi başına kaldığı sürece büyük devletler esasının uygulanması konumuna geçilememiştir.’ diyor. Yani eğer o atlı çobanlar, diyor, İç Asya’da hep kalsalardı, o coğrafyalardan o tarım zenginliklerinin bulunduğu Sarı Nehir’e, Hindistan’da İndus Nehri’ne, Fırat-Dicle’ye doğru gelip yerleşmeselerdi, o büyük devletler de olmayacaktı. Dolayısıyla İç Asya’da kapanıp kalarak değil, o indikleri tarım zenginliklerinin üzerine oturarak o büyük devletler kuruldu, diyor.
Sonuç itibariyle Türkler, örgütçü bir kavim. Devlet birikimimiz, kesintisiz bir devlet birikimi var. İskitler, Sakalar, arkasından Hunlar, ondan sonra Siyenpiler, Tobalar olarak iniyorlar, Çin’in kuzeyinde Kuzey Wei devletini kuruyorlar, bir süre hâkim oluyorlar. Chou Hanedanı yine Çinlilerin de kabul ettiği gibi Orta Asya’dan gelen ve Türk olduğu kabul edilen bir hanedan.”

TEK TANRI FİKRİ DÜNYAYA ORADAN YAYILIYOR Koppers’in hocası Schmidt’in Urkunde Deskoteside (Allah fikrinin kaynağı, kökleri) diye on ciltlik kitabı var. Her biri 800-900 sayfa. Tanrı fikrinin bütün kaynaklarını incelemiş. Üçüncü cildinin başlığı Tengri (tanrı), yani Türklerin Tengrisi. 800 sayfa Türklerdeki Tengri’nin kökenini inceliyor ve bunlar papaz olmakla beraber tamamen sosyoekonomik, tarihsel materyalist analizler yapıyorlar. “Bu tanrı fikrinin temelinde de bu atlı çobanların çok geniş coğrafyalara hükmetmeleri var” diyorlar. Çünkü o geniş coğrafyada otoriteyi sağlamak sırf silahla olmaz. Silahın yanında bir de manevi bir otorite lazım, işte o da Tengri’dir, Türklerin Tengrisi. Tengri’nin doğuşu, atlı çoban kültürünün de M.Ö. 4. bin yıllarda, 3. bin küsurlarda oluyor. |
MARKS’IN KEŞFİ

100 bin kişilik ordularla bin kilometre meta ekonomisiyle Türklerin orduları yüzlerce kilometre ötelere taşıması, Marx’ın Engels’in de dikkatlerini çekmiş. Diyor ki, “Bu Türkler 100 bin kişilik, 150 bin kişilik orduları bin kilometre öteye taşıyabiliyorlar. Ama bizim Avrupa’daki devletler otuz bin kişiyi ancak 300 kilometre taşıyabiliyor, 500 bile değil.” Bu soruyu Marks atıyor ortaya, Engels ile mektuplaşmalarında var. Bunun esrarı ne? 100 bin, 150 bin kişilik ordu ne yiyecek ne içecek? Atlarına su vereceksin, ot vereceksin. Sonra Marks, keşfettim ben, diyor bir mektubunda. “Bunun esrarı, meta ekonomisi, ticaret. Türkler bu ordularla beraber bir esnaf kitlesini, tüccar kitlesini de taşıyor. Bu ordular giderken bunlar arazilere, iç coğrafyalara, alanlara dağılıyorlar. Oradan otları topluyorlar, etleri topluyorlar, buğdayları topluyorlar, unları topluyorlar, getiriyorlar, satıyorlar. Çünkü yağma ederek o bin kilometreyi gidemez. |
CERMEN DİLLERİNDE AT NEDEN BENZEMİYOR?

Koppers, Cermen dillerine bakın diyor. Almancada fert, İngilizcede horse, Fransızcada şaval. Bu kelimeler hiç birbirine benziyor mu, diyor. Bu neyi gösterir, diyor. Bunların birbirlerinden ayrıldıktan sonra atı tanıdıklarını gösterir, diyor. Müthiş bir delil. Bunların hepsi Cermen’di. Tarihsel süreçler içerisinde Almanlar, İngilizler, Fransızlar birbirlerinden ayrıldılar. Ama bu dillerde öyle kelimeler var ki aynı. Mesela İngilizcede brother, Almancada bruder. Fransızcada birader? Birader eskiden beri var, onun için o dillerde ortak ama at ortak değil. Demek ki at kelimesinin o dillere girdiği tarihte bunlar birbirlerinden ayrılmışlar.
Kaynak: Aydınlık