
AK Parti, tek parti rejimi inşa etmek mi istiyor?
Bugün CHP tabanında çok kişi CHP’yi bugünkü kaos ortamına getiren kişinin İmamoğlu olduğunu kavramaya başladı. Bu hakikati geçenlerde deneyimli gazeteci ve TV programcısı İsmet Özçelik yazdığı “CHP bu noktaya nasıl geldi?” başlıklı makalesinde incelemişti.
Ancak ben bu yazımda bu konuya değinmeyeceğim.
Bu yazıda benim ilgilendiğim konu, mahkemenin kongre iptali ve İstanbul il idaresini görevden almasıyla başlayan keşmekeş üzerine ağzı olanın konuştuğu, hukukçu olmadığı ve hukuk bilgisi bulunmadığı halde hukuki fikirler ileri sürdüğü şartlarda bazı “önemli”, “kelli felli” şahsiyetlerin de tarihi bir hakikatimiz üzerinden asılsız iddialarıdır.
CHP İstanbul Milletvekili Av. Mahmut Tanal, X hesabından AK Parti’nin çok partili hayatı yok etmek, yerine tek parti rejimi getirmek istediğini, bu amaçla CHP’yi bölmeye çalıştığını ileri sürdü.
“AKP tek parti rejimi inşa etmek istiyor.
Amaç, CHP’yi bölerek muhalefeti yok etmek, halkın iradesini susturmaktır.
Biz izin vermeyeceğiz.
CHP, demokrasinin, özgürlüğün ve halkın umudunun kalesidir. Kimse AKP’nin oyununa gelmesin.”
“Çok partili hayatı bu ülkeye getiren CHP’dir.
Bugün ise AKP, tek parti rejimi inşa etmek için pusuda bekliyor.
Amaç; Cumhuriyet Halk Partisi’ni bölerek muhalefeti yok etmek, halkın iradesini susturmaktır.
Millet ne karakaşa ne karagöze sevdalıdır; umut, cesaret ve mücadele veren liderlerin peşinden gider. CHP, bu pusulara teslim olmayacak, demokrasinin, özgürlüğün ve halkın umudunun kalesi olarak dimdik ayakta duracaktır.”
Bir milletvekili ve bir avukatın bu ifadelerine ek olarak bir akademisyen de kervana katıldı. Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Şule Özsoy Boyunsuz, Oksijen gazetesine yaptığı açıklamada, “Devlet, bir partiyi kimin yöneteceğini söylüyorsa orada çok partili hayat bitmiştir.” dedi.
Gene bir avukat ve akademisyen Tolga Şirin, “Kanımca; çok partili demokratik hayatın ve örgütsel özerklik teminatının özüne müdahale anlamına gelen bu karar, milyonlarca yurttaşların menfaatini açıkça ihlal ediyor.” ifadelerine yer verdi.
Gene bir avukat (Antalya’dan) Tuncay Koç sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla, İstanbul Valiliğinin mahkeme kararının uygulanmasını engelleme girişimleri sonucu çıkabilecek olaylara karşı almış olduğu tedbirlere binaen, “İstanbul için Sıkıyönetim vaktidir. CHP’yi sindirmek için kayyumun yanına yargıdan sonra emniyet kuvvetleri de dizilmiş. Bir koltuk uğruna darbe üstüne darbe yapıyor otokrasi…” ifadelerini kullandı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ise “Seçimi hukuken askıya alıyorlar.” yargısında bulundu.
Yeni bir nesil doğdu, demokrasi ve hürriyet anlayışları kendilerinden menkul… Bunlar demokrasi ve hürriyeti, “her istediğini yapabilme” olarak algılıyorlar. Suç işleyecekler, rüşvet verecek, büyük vaatlerde bulunacak, pavyonlarda eğlendirecek, bu minval üzere oy devşirecekler; kongrede çoğunluğu sağlayarak il yönetimini ve 196 (büyük kurultayın altıda bir) delegesini kazanacaklar. Hesap sorulmayacak. Hesap sorulunca da kızılca kıyameti kopararak “siyasi operasyon yapıldığı”nı, AK Parti’nin “çok partili rejimi tasfiyeye hazırlandığı”nı, bu nedenle “CHP’yi bölmeye çalıştığı”nı iddia edeceksin.
Hadi oradan be!
Hadi oradan be!
Hadi oradan be!
Neyse konumuz bu değil!
Biz AK Parti’nin yok etmek istediğini iddia ettikleri “çok partili rejimi” ve kurmak istediğini ileri sürdükleri “tek partili rejim” hakkında yazacağız.
“Çok Partili Rejim” parlamenter sistemle ilgili bir kavramdır.
Tarihimizde parlamenter sistemin başlangıçları 19. yüzyılın ortalarına kadar uzanır, 200 yıllık milli demokratik mücadelemizin anayasa ve meclis unsurlarıyla birlikte orta çıkar.
19. yüzyılın ortalarından bu yana süregelen emperyalizme ve Orta Çağ kuvvetlerine karşı milli demokrasi mücadelesi süreci içinde başlangıçta mutlak monarşi ile meşruti monarşi arasındaki çelişkide kendini gösterdi. 2. Abdülhamid’in kişiliğinde Osmanlı mutlak monarşisiyle Mithat Paşa’ların, Namık Kemal’lerin kişiliğinde meşruti monarşi renginde 1. Meşrutiyet kuvvetleri arasında mücadelede şekillendi. 30 yılı aşkın süren istibdat rejimini müteakiben 23 Temmuz 1908 tarihinde cereyan eden Hürriyet Devrimi de gösterdi ki hala demokrasi mücadelesinde rejimin karakteri ve rengi monarşiden kurtulamamıştı. 2. Meşrutiyet rejimi de meşruti monarşide patinaj yapıyordu. Ancak emperyalist baskı ve sömürünün öne çıkması antiemperyalist yanın baskınlığını getirmişti. 1876 ve 1908 Hürriyet Devrimlerinde Teşkilatı Esasiye ve Meclisi Mebusan kutbunun rengini verdi.
Hürriyet Devrimlerinin doruğu 1920 Cumhuriyet Devrimiydi. Meclis bağlamında Birinci Meclis ya da Büyük Millet Meclisinde tek parti olarak anlam kazandı. Tarihimizin en demokratik meclisi olan Birinci Meclis’te Müdafayı Hukuk ve İkinci Grup şeklinde cisimleşen partiler rejimi, ilerleyen süreçte Müdafayı Hukuk Grubunun Cumhuriyet Halk Fırkasına dönüşmesiyle ve 2. Grup’un dağılmasıyla tek partili bir parlamento ortaya çıkmıştır.
1920-1950 arası 30 yılı kapsayan parlamento dönemi (tek partili meclis) birbirinden farklı üç aşamaya ayrılır. 1920-1922 1. Meclis dönemi, 1922-1938 arası Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı’nda Tek Parti Dönemi (bu iki dönem tarihimizin en demokratik dönemidir ve Türkiye Cumhuriyeti’ne rengini veren devrimlerin büyük çoğunluğu bu sırada yapılmıştır), tek partili meclisin üçüncü dönemi ise İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu, tarihimize “Milli Şef” dönemi olarak geçmiş olan, Atatürk Cumhuriyeti’nin devrimci rotadan çıkarılarak Batı-Atlantik güdümünde bir çizgiye girdiği dönemdir. Bu dönemin siyasi, toplumsal ve kültürel özelliklerini geçen haftalarda bu köşede yayınladığımız “Ordunun Türkiye’de Siyasete İlk Müdahalesi” başlıklı yazımızda işlemiştik.
CHP’nin Milli Şef dönemindeki tek partili meclis rejimi dünyada savaş rüzgarlarının sert estiği, 80 milyon insanın öldüğü 2. Dünya Savaşının insanlığa cehennemi yaşattığı, savaş yangının alevlerinin zaman zaman Türkiye’yi de yalayıp geçtiği, savaşa girmekten, savaşı görmüş savaş nedir bilen İsmet İnönü’nün becerikli dış politika uzmanlıkları sayesinde kıl payı kurtulduğumuz bir dönemdi. Savaşa girmekten kurtulduk ama uzun yıllar savaşa girmişiz gibi seferberlik şartlarında yaşamak halkta gayrimemnuniyetsizliği doruğuna çıkardı. Savaştan sonra dünyanın üzerine bir kabus gibi çöken faşist Mihver Devletlerinin yenilgisi üzerine demokrasi rüzgarlarının hızlıca esmesi Türkiye’yi etkiledi. Türkiye halkının demokratik mücadelesi ivmelendi. Milli Şef iktidarı, savaşın ardından başlayan, başını savaştan güçlenerek çıkan ve Hitler’in, Hideki Tojo’nun ve Mussolini’nin kanlı çizmelerini giyerek dünya hegemonyası peşine düşen ABD’nin Sovyetler’i hedef alan Soğuk Savaş karabasanı içine düştü.
Dünyada esen demokrasi rüzgarlarının etkisiyle Milli Şef iktidarı 2. Dünya Savaşını müteakiben sıkı düzeni biraz gevşetti. Yeni partilerin kurulması için Dernekler ve Siyasal Partiler Yasalarında değişiklikler yaptı. Ülke hızla tek parti düzeninden çok partili bir parlamenter sisteme geçti. Sağlı sollu birçok parti kuruldu. CHP içinden çıkan, Türkiye’yi “küçük Amerika yapacağız” sloganıyla ABD emperyalizminin çıkarlarına cevap veren Demokrat Parti 1950 seçiminde çoğunluğu kazanarak CHP’yi hezimete uğrattı. 1950’den bu yana Türk toplumundaki çeşitli sınıfların siyasi temsilcileri olarak parlamentoda yer alan partiler ve parlamenter sistem 2017 Anayasa Referandumuna kadar devam etti. Referandumu müteakiben “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adıyla yeni birçok partili rejime geçildi.
2017 Referandumu’ndan sonra yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, parlamenter yapıyı dönüştürse de çok partili rejimin temel sınıfsal özünü değiştirmemiştir. Bu sistem, hâlâ Türk toplumunun hakim sınıflarının –burjuvazinin farklı fraksiyonlarından taşra sermayesine kadar– siyasi temsilcilerini parlamento çatısı altında bir araya getiren bir mekanizmadır. Döneme karakterini veren temel çelişkiler zemininde bu mekanizmanın ABD emperyalizmi ve İsrail Siyonizmi karşısındaki tutumu belirleyicidir.
Tarihsel bir perspektiften bakıldığında, çok partili rejim, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan milli demokrasi mücadelesinin bir ürünü olarak, hakim sınıfların (özellikle yükselen burjuvazinin) emperyalizme karşı savaşta ve iç çelişkilerde hakim konumunu pekiştirmek için evrilmiştir. 1950’deki Demokrat Parti zaferi, ABD güdümündeki “küçük Amerika” vaadiyle taşra burjuvazisinin ve orta sınıfların sesini yükseltmiş, CHP’nin devletçi elitizmini (bürokrat burjuva iktidarını) geriletmiştir. Ancak bu rejim, asla bir “halk demokrasisi” olmadı; aksine, burjuva demokrasisinin sınırları içinde, hakim sınıfların çıkar çatışmalarını yöneten bir arena olarak işlev gördü. Dünya savaşını müteakiben dünya demokrasi fırtınalarının etkisinde doğan ve Soğuk Savaş döneminde ABD-Sovyetler çelişkisinin etkisinde doğan bu sistem, kuvvetli Türkiye’nin yaratılmasında zemin olmuştur.
Günümüzde, Mahmut Tanal gibi figürlerin “tek parti rejimi” çığırtkanlığı, bu tarihsel gerçekliği çarpıtarak, mevcut yargı kararlarını “siyasi operasyon” diye yaftalamakla sınırlı kalıyor. Oysa çok partili rejimin sınıfsal özü, tam da bu tür hesap sorma mekanizmalarını içerir: Kongrelerdeki usulsüzlükler, rüşvet iddiaları veya il delegeliklerindeki manipülasyonlar, hakim sınıfların kendi iç hesaplaşmalarını yansıtır. CHP’nin “demokrasinin kalesi” iddiası, Milli Şef dönemindeki tek parti mirasından kalan bir ironidir; zira o dönem, savaş öcüsü ve korkusunu kullanarak halkın demokratik özlemlerini bastırmıştı. Bugün ise, Cumhurbaşkanlığı Sistemi altında bile çok partili yapı dimdik ayakta. Muhalefet partileri, seçimlerde boy gösteriyor, parlamento tartışıyor, sınıfsal temsiliyet devam ediyor. AK Parti’nin “tek parti” kurma hayali, Tanal’ın retorik pususundan ibaret; gerçekte ise, rejimin sınıfsal temeli, hakim sınıfların hegemonyasını koruyan bu çok partili çerçeveyi aşamaz. Yeni neslin “her istediğini yapabilme” özgürlüğü fantezisi, demokrasiyi sulandırıyor. Asıl hürriyet, milli mücadele geleneğinde yatan sınıfsal adalet ve hesap verebilirlikte gizli. Bu pusulardan kurtulmak için, tarih dersi almanın vakti geldi: Çok partili rejim ne tek parti gölgesinde ne de kaos retoriğinde değil, üreticilerin baştacı edildiği Üretim devrimi mücadelesinde kök salar.

- Başkan Ercengiz’in 19 Eylül mesajı
- Başkan Ercengiz, gazilerle kahvaltıda buluştu
- BURDUR’da uyuşturucu tacirlerine operasyon
- CHP ‘Altı Ok’tan kopunca piyasa yöntemleri öne çıktı
- 50 yıl sonra bir kez daha savaş kapıda
