
CKD Antalya Kepez Özgürlük Şube 3. Kongresi yapıldı
Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) Antalya Kepez Özgürlük Şube, 3. Olağan Genel Kurulunu yaptı. Mevcut Başkan Mutlugün Özturan güven tazeledi.
Vatan Partisi İl Başkanı Ahmet Özbay, Kıbrıs Türk Kültür Derneği Antalya Şubesi Başkanı Vural Önal, Uluslararası Engelliler Yaşlılar Kimsesizler Federasyonu (UTEF) Genel Başkanı Güldane Kaya Kaçar, Konyaaltı Yörük Türkmen Vakfı Başkanı Ayşe Sultan Erdal’ın da katıldığı 3’üncü Olağan Genel Kurul toplantısını başarıyla gerçekleştiren Cumhuriyet Kadınları Derneği Antalya Kepez Özgürlük Şube yeni yönetimini seçti. Mutlugün Özturan Şube Başkanlığına yeniden seçildi.
Genel Kurul Atatürk ve şehitler için bir dakikalık saygı duruşu ve müteakiben İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı.
Başkan Öztuna açış konuşmasını yaptı.
Türkiye’nin büyük zorluklar içinde bulunduğunu, ülkemizde yaşanılan meselelerin, eksik kalan 150 yıllık Türk Devriminin tamamlanmasıyla aşılacağının altını çizen Başkan Öztuna, Türk devrim tarihinden kesitler çizdiği konuşmasını şu ifadelerle sürdürdü:

“Hoş geldiniz değerli konuklarımız, siyasi parti yöneticilerimiz, demokratik kitle örgütü temsilcilerimiz, değerli üyelerimiz;
Türkiye’miz büyük zorluklar içindedir. Ülkemizin yaşadığı sorunlar, henüz tamamlanmamış olan 150 yıllık Türk Devriminin devam ettirilmesiyle aşılacaktır.
Türk Devrimi 1876’da ilk Anayasanın kabul edilmesiyle başlamıştır. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1908’de Anayasayı yeniden ilan ettiği Hürriyet Devrimi ile devam etmiştir. 1920’de “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesiyle Büyük Millet Meclisi’nin açılması ve Cumhuriyet Devrimlerinin hayata geçirilmesiyle doruğa çıkmıştır. 1920’den itibaren yapılan işler Kemalist Devrim olarak adlandırılmaktadır.
Kemalist Devrimle doruğa çıkan Türk Devrimi; Atatürk’ten sonra, iktidarların “küçük Amerika olacağız” sevdasıyla yarım kalmıştır. 1945’den sonra ülkemiz ABD’ye ve NATO’ya bağımlı hale gelmiştir.
1980’de, 24 Ocak kararlarıyla ekonomimiz küresel sisteme bağlanmıştır. Yine 1980’de, 12 Eylül askeri darbesiyle birlikte karşı devrim bütünüyle gerçekleştirilmiştir.
Türkiye’mizin içinde bulunduğu büyük zorlukları sıralayalım:
1. Tarihimizde olmadığı kadar büyük bir ekonomik çıkmaz içindeyiz.
Her şeyin başı, her şeyin belirleyicisi ekonomidir! Atatürk “Biz bağımsız devletimizi silahla değil, ekonomiyle kuracağız” diye boşuna söylememiştir. Türkiye Cumhuriyeti Atatürk dönemindeki büyük ekonomik ilerlemeyle ayağa kalkmış ve köklerini salmıştır.
Emperyalist sisteme bağlanan ülkemiz pek çok kereler ekonomik kriz yaşamıştır. Ancak bu defa sorunun temeli üretim gücümüzün tükenmiş olmasıdır. Bunun anlamı ekonomik çöküştür.
Aslında bu durum; bir yönüyle, küresel emperyalist kapitalist sistemin çöküşüyle bağlantılıdır. 200 yıllık küresel emperyalist sistem çökerken, bu sistemin en zayıf halkalarını da beraberinde çökertecektir. Türkiye’miz maalesef mevcut durumda bu zayıf halkalardan birisidir. Önümüzdeki soru, Türkiye’nin, “mevcut durum”da kalıp Cumhuriyet Devriminin ezeli düşmanı olan küresel sistemle birlikte çökeceği mi, yoksa “mevcut durum”u terk edip yeni bir atağa mı geçeceği sorusudur. Burada, yeni bir atağa geçmeyi devrim yolunda ilerlemek olarak netleştirmeliyiz.
Türkiye’de üretim durma aşamasındadır.
Önemli iş kollarımızdan TEKSTİL SANAYİ neredeyse durmuştur. Büyük tekstil firmaları konkordato (iflas anlaşmaları) ve iflas süreçleri içindedir. Tekstil sanayicileri, fabrikalarını, makinalarını, cihazlarını parça parça yurt dışına çıkarmaktadır.

TARIM VE HAYVANCILIK büyük kriz içindedir. Tarıma yapılan kredi destekleri ya da gıda ve hayvan ithalatı gibi çözüm arayışları işe yaramamaktadır. Çiftçi tarlasını terk etmiştir. Hayvancılık ölmüştür. Su kaynaklarımız tükenmektedir. Gıda güvenliğimiz tehlikededir. Türkiye gibi bereketli bir ülkede tarım ve hayvancılığın sürüklendiği bu nokta çok acı olduğu kadar, büyük toplumsal çalkantılara yol açabilecek ciddi bir krizin de habercisidir.
BÜYÜK SANAYİ KOLLARI can çekişmektedir. Sanayiciler günü döndürmeye çalışmaktadır. Yeni yatırımlar, yeni istihdam alanları yoktur. Büyük işten çıkarmalar kapıdadır.
Yoksulluk dayanılmaz boyuttadır. Geniş kesimler çocuklarını nasıl besleyeceklerini bilememektedir. İşsizlik 5 milyon kişiyle, rekor düzeye çıkmıştır.
2. PKK’nın silah bırakma ve kendini feshetme süreci doğru yürütülememekte, Kürt ayrılıkçıları durumu fırsata çevirmeye çalışmaktadır. Ve güney sınırımızda bizi vahim gelişmelerin beklediği bir döneme girmiş bulunuyoruz.
3. İsrail’in Güney Kıbrıs’a askeri yığınak yapması Doğu Akdeniz’i bir egemenlik savaşına sürükleyecektir.
Trakya Dedeağaç’tan başlayarak tüm batı ve güney çevremiz ABD, Yunanistan ve İsrail askeri üsleriyle sarılmıştır. Hedefin Türkiye olduğu açıktır. Doğu Akdeniz’de her an bir fırtına kopabilir. KKTC’nin devlet olarak tanınması, şimdi her zamankinden çok önem taşımaktadır.

Siyonist planda büyük hedef, Türkiye’dir. ABD’nin güneyimizde Kürdistan adı altında Doğu Akdeniz’e açılan İsrail koridoru oluşturma planı hız kesmeden devam etmektedir.
4.Toplumu saran neoliberal çürümüşlükle baş edilememektedir.
Uyuşturucunun yaygınlaşması, ahlaki yozlaşma, LGBT dayatması, kumar ve bahisteki tırmanış gibi küresel neoliberalizmin yollarını açtığı her tür çürümüşlük, toplumda geleceğimize dair kaygı uyandırmaktadır. Çocuk yetiştirenler gerçekten endişelidir. Halkımız milli ve manevi değerlerin egemen olduğu günlerin özlemi içinde, şaşkındır.
5. Toplumdaki kutuplaşma, demokrasinin gereği olan iktidar-muhalefet çekişmesinin çok ötesinde, karşılıklı nefret boyutuna varmıştır.
İktidar ve muhalefet tabanındaki karşılıklı nefret, her genel ve yerel seçimin ardından daha da büyümüştür. Oysa ülkemizin düze çıkması; iç cephemizin sağlamlaşması, tüm kesimlerin birleşerek elini taşın altına koymasıyla mümkündür.
Toplumsal ön yargılar bir tarafa bırakılmalı, farklı siyasi mahallelerde yetişen Türkiye ye ait değerler, fikirler toplumun tümü tarafından takdirle karşılanmalıdır. Hoşgörü ve nezaket yeniden inşa edilmeli, sorunların tespiti ve çözümde birlik sağlanmalıdır.
Özetlersek;
Türkiye’nin ekonomisi çıkmazdadır.
Türkiye’de Kürt ayrılıkçılığının kaşıdığı kardeş çatışması tehlikesi tırmandırılmaktadır.
Türkiye’miz emperyalist ABD-Siyonist İsrail saldırganlığının hedefindedir.
Neoliberal çürümüşlük yayılmaktadır.
Toplumda keskin bir kutuplaşma vardır.
Şimdi kendimize soralım: Türkiye “mevcut durum” da kalabilir mi?
Cevap basittir: Türkiye Cumhuriyeti ya Batının emperyalist oyunlarıyla parçalanacak ya da emperyalist küreselcilerden yolunu ayırarak devrim yolunda ilerleyecektir. İflah olmaz bölücü ve gerici kafalar dışında, hangi dünya görüşünde ve hangi siyasi görüşte olursa olsun, Türkiye’nin parçalanmasını kabullenecek tek bir kişi yoktur. Binlerce yıllık geçmişe, imparatorluklar birikimine sahipTürk Milletinin yok oluşu tercih etmesi akla bilimselliğe aykırıdır, mümkün değildir. Tek yol; Cumhuriyet Devrimi yolunda ilerlemek yarım kalan milli demokratik devrimimizi tamamlamaktır.

Bugün Türkiye, küresel emperyalist kapitalist sistemden çıkarak, yeni ittifaklarla birlikte büyük bir üretim atılımı gerçekleştirmenin eşiğinde beklemektedir. İşçisi, çiftçisi, esnafı, tüccarı, sanayicisi, bütün milli unsurlar, bir kalkınma programı çerçevesinde MİLLİ ÜRETİM DEVRİMİNİ beklemektedir. Herkes üretecek, tasarruf yapılacak ve bununla yeni yatırımlara gidilecek. Yeni fabrikalar, yeni atölyeler, devasa tarım alanları açıldıkça istihdam artacak. Üretime aç, kendini gerçekleştirmeye aç, hayallerinin mücadelesini veren, emeği en yüce değer bilen, insanca, coşkuyla hayatı yaşamak isteyen, samimi, dürüst, erdemli nesillere yer açılacak. Ve kadınlar işte esas o zaman; üretici güçlerde yerlerini bulacak ve Cumhuriyetimizin kadın devrimi tamamlanmış olacaktır. Milli eğitim, üretim devriminin ihtiyacına göre ve bilimi önceleyerek yeniden düzenlenecek. Gençlerimiz yeteneklerine göre eğitim alacak ve istihdamları planlanmış olacak. Bunlar olurken Türkiye yıllardır Batıcılıkla kaybettiği asli karakterine dönecek ve muasır medeniyet hedefinde yerini alacaktır.
İşte, tamamlayacağımız devrim budur.
VE DEVRİMİN ZAMANI GELMİŞTİR.
Devrimimizi tamamlamak ancak, Üretim Devrimi programını yürütecek, merkezinde ÜRETİCİLERİN olduğu bir milli, devrimci, anti-küreselci iktidarın ülkeyi yönetmesiyle mümkündür. Burada artık o parti bu parti meselesi yoktur; Mustafa Kemal Atatürk ve kadrolarının büyük başarıyla uyguladıkları Karma Ekonomi Modelini ve planlı kalkınma stratejisini kararlılıkla hayata geçirecek vatansever, bağımsızlıkçı, Atatürk milliyetçisi kadrolar, yöneticiler, üreticiler vardır. Türk Milletinde kahramanlar, fedailer bitti dediğimiz noktada yeniden ortaya çıkacaktır.
Çember daralmıştır ve daralmaya devam etmektedir. Geldiğimiz bu noktada, tüm Türk Milleti tek vücut olarak birleşmeyi başaramazsak, bugünlerimizi arayacağımız bedellerin karşımıza çıkma ihtimali yüksektir. Daha fazla geç kalmadan yüce Türk Milletinin tüm siyasi kesimlerini, birliğe, Cumhuriyet Devrimi etrafında birleşmeye, Milli Üretim Devrimi etrafında birleşmeye davet ediyoruz… Sevgi ve Saygılarımızla…”
Konuşmalardan sonra yapılan seçimde Yönetim Kuruluna Mutlugün Özturan, Meliha Karasoy, Esin Dönmez, Neşe Birinci, Şükriye Sürekli, Serap Yılmaz ve Gülümser Karakaya seçildi.


- Antalya CKD’den “Üretim Devriminde birleşmeye” çağrı
- TMMOB Sempozyumunun sonuç bildirgesinden yakın acil tehlike uyarısı
- Yerele önem vermeyen kitap fuarı
- Veteriner Hekim Üstüner’le söyleşi
- Kuzey Suriye’de çanlar SDG için çalıyor

