
Dün Irak, bugün Suriye…
Yıllardır Filistin, yıllardır İran…
Ne oluyor Ortadoğu’ya ya da Batı Asya’ya?
Bu bölgenin jeopolitiği bu derece fay hatlarıyla mı döşeli?
Yoksa jeopolitiği dürten dış etkenler mi var?
Öncelikle şunu saptamamız lazım: Ortadoğu ülkeleri sosyo-ekonomik ve toplumsal gelişme düzeyleri bakımından oldukça geri aşamalarda bulunmakta, sanayileşmeleri ilerlememiş, dolayısıyla köklü bir aydınlanma sürecinden geçerek milletleşmelerini tamamlayamamışlardır.
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Türk toprakları paylaşılırken Ortadoğu’ya fay hatları dikkate alınarak cetvelle haritalar çizilmiş, çeşitli milletler emperyalizmin güdümünde bağımsızlıklar kazanmıştır.
Sadece bir millet, Türk milleti kendine çizilen sınırları kabul etmemiş; tarihin derinliklerinde kaybolan geçmişindeki dünya tarihine yön vermiş imparatorluklar ve insanlık tarihini etkilemiş büyük devletler mimarisi tecrübesine layık olarak kendi sınırlarını kanıyla ve canıyla kendisi çizmiştir.
Asya’nın en batıdaki bölgesi, Anadolu ve Arap Yarımadası, İran, Mezopotamya, Levant bölgesi, Kıbrıs adası, Sina Yarımadası ve Transkafkasya’yı (kısmen) kapsayan, Süveyş Kanalı ile Afrika’dan, Türk Boğazlarıyla Avrupa’dan ve Büyük Kafkas Dağlarıyla Asya’dan ayrılan Batı Asya ülkeleri sürekli kargaşalık, anarşi ve kaos içinde çalkalanmaktadır. Birindeki kargaşa bitmeden diğeri başlamakta, bütün dinlerin ortaya çıktı bölge sanki Tanrının lanetine uğramış gibi bir türlü durulamamaktadır.
ESAD DÖNEMİ İÇ SAVAŞ ŞARTLARINDAKİ YEREL İKTİDAR ODAKLARI
Esad dönemi iç savaşın sürdüğü yıllarda İdlib’de ABD-İsrail güdümünde HTŞ Hükümeti hakimdi. Suriye’nin kuzey ve kuzeydoğusunu gene ABD-İsrail güdümünde PKK/YPG yönetiyordu. Türk ordusunun bulunduğu bölgede Türkiye himayesinde Özgür (Milli) Suriye Ordusu (ÖSO -MSO) hükûmeti görev yapıyordu. ÖSO Türkmen Hükûmeti Gaziantep’te konuşlanmış, bölgesini oradan yönetiyordu. Bir de Şam’da Esad Hükûmeti bulunuyordu.
13 yıllık yıkıcı bir emperyalist saldırı sonucunda, Suriye Arap Cumhuriyeti ve Beşar Esad yönetimi, İdlib vilayetinde şeriat hukukunun sert bir yorumuna dayanarak baskıcı bir rejim kuran, Cebhe Fetih el-Şam (eski adı el-Nusra Cephesi), Faslı, Çeçen, Rus ve Kafkas kökenli teröristlerden oluşan Ensaruddin Cephesi, el-Kaide, Liva El-Hak ve Nureddin Zengi Hareketi gruplarının birleşmesi sonucu kurulan Ceyşu’s-Sünne gruplarının birleşmesi sonucu ortaya çıkan ve önderliğini Ebu Muhammed el-Colani kod adlı Ahmed el-Şara’nın yaptığı Heyet Tahrir Şam (Hey’etu Tahrîri’ş-Şâm- Şam Kurtuluş Heyeti -HTŞ) tarafından devrildi. “El Kaide’den doğma, DEAŞ’tan olma, El-Nusra’dan türeme, HTŞ lakaplı ve takım elbiseli kravatlı Ahmet Hüseyin Şara el-Colani” 8Mehmet Yuva) Esad’ın sarayına oturtuldu.
Bir hükümeti paramiliter bir milis kuvveti devirdi.
Bunu nasıl açıklamalı?
Dış görünüş itibariyle düzenli bir silahlı kuvvet (ordu) karşısında başıbozuk teröristlerden oluşan paramiliter bir oluşum karşısında nasıl oluyor da dağılıp yıkılabiliyor? Bunu anlayabilmek için tarihsel süreci incelemek gerekmektedir.
2005-2009 arası dönemde ABD Dışişleri Bakanı olan özümlenmiş melez Condoleezza Rice, 7 Ağustos 2003 tarihinde Ulusal Güvenlik Danışmanı iken Washington Post’ta, “Ortadoğu’da Türkiye de dahil 22 ülkenin sınırları değişecek” diyordu. Bu projeye ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) ya da Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi (GODKA) denmişti.
Bu projenin uygulamaya sokulma sürecine baktığımızda bugün adım adım Türkiye’nin kapısına dayandıklarını görürüz.
Bu afaki bir iddia, hayal mahsulü bir saçma görüş değil, tarih bilincine dayandırılmış gerçekçi bir saptamadır.
Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan 1 Ekim 2024 tarihinde, Meclis’in yeni dönem açılış konuşmasında, İsrail Lübnan’a saldırdığı zaman, sonraki hedefin Suriye ve arkasından da Türkiye olduğunu öngörmüştü. Bu öngörü kısa sürede doğrulandı. Şimdi İsrail, güdümündeki PKK/PYD kukla devletçiğiyle Türkiye’nin sınırlarına dayanmış bulunuyor. Ama işte mezarda orada açılıyor. Türkiye ile doğrudan doğruya cephe cepheye gelmek ne Irak’la ne de Suriye’yle savaşmaya benzer.
Uygulama iç cepheyi çökertme faaliyetleriyle başlamaktadır.
Bölgemizde ABD, İsrail ve bu iki haydut devletin kuyrukçusu Batı ülkeleri önce Irak’ta, sonra Libya’da, şimdi de Esad’ın da büyük hatalarına, “tüm dinleri, mezhepleri ve etnik gruplarıyla Suriye halkının ezici çoğunluğu Esad yönetiminden, devletin tüm damarlarına sirayet etmiş rüşvet sarmalından, beşli çetesinden, savaşlardan, terörden ve ekonomik sefaletten bıkmıştı. Arkasında böyle bir Suriye’yi bırakarak Rusya’nın himayesine sığındı” (Mehmet Yuva) Suriye’de devletleri çökerttiler.
IRAK BÖLÜNME ANAYASASI:
“TÜM KİMLİKLERİ İÇEREN RENKLİ IRAK ANAYASASI”
Mart 2003’te ABD kitle imha silahları bahanesiyle Irak’ı işgal etti. Saddam yönetimi devrildi. Saddam asıldı. Kendi milli devletinin devletsizlikten yada yabancı devletten evladır anlayışını unutarak, Saddam zulmünden kurtuluyoruz coşkusuyla inanılmaz bir belanın kuyusuna düştüklerinden habersiz halk Saddam heykellerini yıktı. ABD’nin bombalarla getirdiği ‘demokrasi’ye inandı. Milyonlarca Iraklı öldürüldü, yaralandı. Yüzbinlerce Müslüman kadına tecavüz edildi, insanlara yapılan işkenceler hafızalara kazındı. Ardından Irak resmen, anayasayla bölündü. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi adıyla Kürdistan kuruldu. Petrol zengini Irak’ın ekonomisi çöktü. ‘Tüm kimlikleri içeren renkli Irak anayasası’ emperyalistlerin dışında hiç kimsenin derdine çare olmadı. Günümüzde 17 yıl sonra bile ülkenin birinci gündemi mezhep ve etnik ayrışmalar olarak yaşanmaktadır. Halk fakirliğin girdabında, ekonomi perişanlığın çıkmazında debelenip durmaktadır.
Irak’taki mevcut durumu, Irak işgalini yaşamış bir Iraklıdan dinleyerek aktaran deneyimli gazeteci İsmet Özçelik’ten okuyalım:
SADDAM VİDEOLARI
“Irak’ta işler eskisinden kötü.
Hâlâ elektrik sıkıntısı var.
Tam anlamıyla kara düzen hâkim.
İhalelerde alınan komisyonlar…
Yüzde 50’lere dayandı.
Birileri çok zenginleşti.
Ama Irak halkı yoksullaştı.
Paralar körfez ülkeleri bankalarında.
Herkes Saddam’ı arar oldu.”
SURİYE SONRASI
“Suriye’de Esad yönetiminin yıkılışı…
Saddam’ın yıkılışını anımsatıyor.
İkisini de Amerika yıktı.
O gün sevinenler bugün üzüntülü.
Size durumu anlatan bir bilgi vereyim.
Bugün Irak’ta en çok paylaşılan video…
Saddam’ın mahkemedeki savunmaları.
Herkes hayranlıkla izliyor.
3 çocuğum var.
Yaşları 15, 18, 20.
Onlar Saddam dönemini yaşamadı.
Videoları izliyorlar.
Sürekli bana sorular yöneltiyorlar.
Ben de yıkılışını alkışlayanlardandım.
Cevap verirken utanıyorum.
20 Ekim 2011’de de önce iç cephesi karıştırılan, çıkan iç savaş şartlarında Fransız, İngiliz emperyalist uçaklarınca bombalanan Libya’da Kaddafi devrildi. Linç edilerek öldürüldü.
Sonrasında ülke ikiye bölündü. Esas iç savaş Kaddafi’nin ölümünden sonra yaşandı. O gün bu gün Libya’da sular bir türlü durulmadı. Ve geleceği hala belirsizliğini korumaktadır.
Bu iki örnek bile Suriye’nin başına geleceklerin habercisiydi.
Özümlenmiş melez Rays’ın kehaneti işlemekteydi.
Emperyalizm, hiçbir ülkeye ve millete demokrasi, barış, hürriyet getirmez. Tam tersine emperyalist müdahale savaş, kaos, demokrasi ve hürriyetlerin ayaklar altına alındığı bir ortam demektir.
Yıllarca İran’la birlikte Filistin davasında İsrail aleyhtarı tutumlarından vazgeçmeyen Suriye, Batı Asya’da emperyalizmin ve onun jandarması İsrail Siyonizminin baş hedefi oldu. Her somut durumda kahraman Filistin halkının yanında yer aldı.
BOP’un özü Türkiye, Irak, İran ve Suriye’den toprak parçaları kopararak kukla Kürdistan adı altında 2. İsrail’i kurmaktır. Bu amaca ulaşmak için emperyalistler, Arap baharı fırtınasından yararlanarak Irak ve Libya’yı iç savaşlar çıkararak ya da bizzat işgal ederek parçaladı.
Irak’ın kuzeyinde kukla Kürdistan’ı kurdu. Bu arada bu bölgede güçten ve çaptan düşmüş olan PKK terör örgütüne alan açtı, olağanüstü kuvvetlenmesini sağladı.
Ancak Irak’ın ve Libya’nın bölünmesini müteakiben sıra Suriye’ye 2011 yılında geldi. ABD’nin yeni devlet başkanı Tramp’ın 2016 yılında Barak Obama ve Hileri Klintın’ın kurduğunu itiraf ettiği IŞİD ve benzeri on binlerce teröristi ülkeye sokarak iç savaş başlattığı, daha açıkçası saldırdığı Suriye’de 13 yıl ülkenin altını üstüne getirdi. En verimli toprakların ve petrolün bulunduğu kuzeyinde ve doğu bölgesinde PKK-YPG terör örgütüne on binlerce TIR silah ve mühimmatla donatarak kukla bir terör devleti kurdurma çabası içine girdi.
MEHMET YUVA’NIN TASVİR ETTİĞİ ZAMAN TÜNELİ
Zaman tüneline girip şöyle geçmişe doğru bir sörf yapıldığında ilginç ve birbirini izleyen birbirini tetikleyen olaylar zinciriyle karşılaşılıyor.
2003: Irak’a Amerikan saldırısı ve işgali…
2004: Suriye -Kamışlı isyan denemesi…
2004: Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, “BOP’ta görev üstlendik. ABD ile iki sayfa dokuz maddelik bir gizli anlaşma imzaladım” itirafı…
2004: Gül’ün, “Suriye’de çok önemli gelişmeler olacak ama her şeyi kamuoyu ile paylaşamayız” ifadesi…
Başbakan Erdoğan’ın, “Büyük Orta Doğu Projesi’nde Diyarbakır yıldız olacak” açıklaması…
Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin öldürülmesi ve suçun Esad’a yüklenmesi…
2005-2006: Suriye ordusunun Lübnan’dan çıkmaya zorlanması…
2006: İsrail’in Lübnan Hizbullah’ına saldırması ve Güney Lübnan’ı işgale kalkışması; hayatında ilk defa yenilginin tadına varması…
2008 -2009: Filistin İntifadaları ve İsrail’in Filistin katliamları…
2010: Büyük Ortadoğu Projesi (BOP’un) başlaması ve kanlı Arap baharı fırtınası…
2011: Bütün bu gelişmelere İsrail, ABD, Türkiye, AB ve Körfez Arap devletlerinin saldırıları eklendi. “Demokrasi”, “insan hakları”, “siyasi reformlar” talep ediyorlardı.
Sürecin devamını, yazının tamamını kaleme alan ve Suriye’yi en iyi bilen şahsiyet olarak Şam Üniversitesi Öğretim Üyesi Mehmet Yuva şöyle sürdürmektedir:
FRENİ PATLAK KAMYON
“Esad şaşkındı. Onu alkışlayanlar, pohpohlayanlar şimdi üzerine çullanmaya hazır sırtlan olmuştu. Muhalefetin haklı talepleri vardı. O taleplere Esad tam cevap verecekken ve muhalefetle sürekli görüşürken birden bu ilişkiler kesildi. İçerde ve dışarda birileri Suriye’de bir Suri-Suri çözüm istemiyordu. Dünya rejimini tanzim eden uluslararası tekelci holdingler enerjiye, suya, gıdaya ve ilaca mutlak hegemonya istiyorlardı. İsrail bir an önce önüne koyduğu Nil’den Fırat’a hedefine ulaşıp mutlu ve zengin bir büyük İsrail inşa etmek istiyordu. Geçmiş ve gelecek tarih onların keyfine göre yazılmalıydı. İnsan onların arzularına göre şekillenmeliydi. Tanrıları böyle istiyordu. Suriye’yi çevreleyen tüm ülkeler Suriye’ye savaş ilan eden örgütlerin yuvası olmuştu. Katar eski Başbakanı sadece Katar, Suriye Devleti ve ordusunun çökertilmesi için 137 milyar dolar harcadık demişti. 2012-2017 Suriye sahası kanlı savaşlar yaşadı. Silahlı muhalefet etnik ve mezhepçi söylem ve eylemlerinde vahşetin her türlüsünü yaptı. Suriye toplumunda devletin eseri olan korkutarak, işkence ederek, Muhaberat ile ürküterek, medya ile susturarak sindirilmiş olan topluma cesaret dopingi gerekiyordu. Polislerin, devlet memurlarının, askerlerin, Alevilerin binalardan canlı atıldığı, koyun gibi kesildiği, işkence edildiği görüntüler medyayı dolduruyordu. Buna mukabil asker ve polisin öldürdüğü veya yakaladıktan sonra işkence ettiği muhaliflerin videoları tedavüle sokuluyordu. Toplum freni patlak kamyon olmuştu.”
Herkesin parmağı Suriye’nin içindeydi. Herkesin kendine göre çıkarları, hesapları, menzilleri vardı. Dünyanın dört bir köşesinden toplanıp ülkeye sokulmuş on binlerce azılı, vahşi terörist gruplar, ABD, Rusya, İran, Türkiye, İsrail bir şekilde Suriye toprağında yer almaktaydı. İran ve Rusya, Suriye ve Esad tarafına ağırlık koydular. Kuzeyde ABD-İsrail Siyonizminin ileri sürdüğü PKK-YPG kuvvetleri Irak kukla Kürt devletini Akdeniz’le buluşturmak ve 2. İsrail terör devletini inşa etmek amacıyla kantonlaşma sürecini başlatınca Türkiye ve Mehmetçik devreye girdi.
11 yıl direnen Esad ve Suriye Arap Cumhuriyeti en nihayetinde somut şartlar ve dolayısıyla çeşitli kuvvetlerin çıkarları ve hesapları değiştiği için pes etti ve İdlip’te habis bir ur gibi gelişip büyüyen, Cebhe Fetih el-Şam (eski adı el-Nusra Cephesi), Faslı, Çeçen, Rus ve Kafkas kökenli teröristlerden oluşan Ensaruddin Cephesi, el-Kaide, Liva El-Hak ve Nureddin Zengi Hareketi gruplarının birleşmesi sonucu kurulan Ceyşu’s-Sünne gruplarından müteşekkil Heyet Tahrir Şam (Hey’etu Tahrîri’ş-Şâm- Şam Kurtuluş Heyeti -HTŞ) tarafından devrildi.
ABD ve İsrail bir kere daha başarmışlardı.
Ancak Ortadoğu’da 22 ülkenin haritasının değiştirileceği iddiasıyla yayınlanan ve Dr. Doğu Perinçek’in ünlü saptamasıyla “gömülecekleri mezar” olan BOP haritasında son durağa geldikleri düşünülmektedir.
“Yüzyılın Projesi” yeni bir devlet olarak düşünülmektedir.
Batı (ABD, İsrail ve Avrupa) asılıyor, özerk iktidarlarla parçalanmış federatif bir yapı dayatıyor.
Bu projede, Türkiye de hedef ülke durumunda. Çünkü özümlenmiş melez Rays’ın sınırları değişecek yirmi iki ülkenin içinde Türkiye’de bulunmaktadır. Bu BOP’un özüdür. 2011 yılında bir vuruşta yıkacaklarını sandıkları Suriye Arap Cumhuriyeti ve Esad bu projeyi 13 yıl direnerek rafa kaldırmıştı. 8 Aralık 2024 tarihinde Esad’ın da şahsi hataları yüzünden ordusunun silah bırakması ve direnmemesi nedeniyle yıkılması sonucu BOP birdenbire yeniden gündemin başına oturdu. Hedefte İran ve Türkiye vardır.
Biz ise Emevi Camisi’nde şükür namazı kılıyoruz.
İsrail, Esad’ın düşmesi ve Şam’ın HTŞ’ce ele geçirilmesinden beri Suriye’nin bütün stratejik ve askeri mevkilerini bombalıyor. Gümrük binaları, askeri istihbarat, araştırma merkezleri ve füze üretim tesisleri, kısacası Suriye devletinin bütün varı yoğu bombalamanın kurbanı oldu.
İsrail, kendisi için güvenlik meselesi olan, su ihtiyacının üçte birini sağladığı Şeria Nehri ve Şam’a 60 km uzaklıktaki bölgenin en yüksek mevkilerinden olan, çevrede stratejik üstünlük sağlanmasına yarayan Golan Tepeleri’ni toptan işgal etti. Siyonist terör devleti İsrail, 1973 Yom Kippur Savaşı’nı müteakiben Suriye ile akdettiği 5 Haziran 1974 Kuvvetlerin Çekilme Anlaşması’na göre işgal ettiği Suriye topraklarından çekilmeyi kabul etmişti. Şimdi Şam düştüğüne ve Esad da yıkıldığına göre anlaşmanın zemini ortadan kalkmıştı. İsrail’e göre haklı ve meşruydu Golan’ın işgali. İsrail burada durmadı tabii ki… İşgali derinleştirdi fırsat eline geçince. Sınırdaki tampon bölgeyi ele geçirdi. Bölgenin en yüksek mevkisi olan Hermon Dağı’nın zirvesine bayrağını dikti. Şam’a doğru ilerlemeyi sürdürdü. Bugün Şam’a 15 km yakınlıkta bulunmaktadır.
Bugün İsrail, Suriye’nin en yüksek dağı Cebel Şeyh’i (Hermon Dağı’nı), Golan Tepeleri’ni ve Kuneytra’yı işgal altına almış, ülkede yeni bir iktidar odağı haline gelmiştir. Güneyden bir kuşak halinde ilerleyerek PKK/YPG ile buluşmanın, böylece 2. İsrail’in Akdeniz’le buluşmasını sağlamanın ön hazırlıklarını yapmaktadır.
Biz ise Emevi Camisi’nde ikindi namazını kılmayı sürdürüyoruz.
SURİYE ARTIK TÜRKİYE’NİN
GÜVENLİĞİNİN VE TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜN ÖN CEPHESİDİR
Şam’da, Cebel Şeyh’de, Golan Tepeleri’nde, Kuneytra’da, Humus-Hama-Halep ve Lazkiye’de cereyan eden olaylar artık şimdi bizim için, Türkiye için iç cephe olayları haline geldi. Önceden ‘Türkiye’nin güvenliği Suriye’den başlar’ diyorduk. ‘Suriye’nin toprak bütünlüğü Türkiye’nin toprak bütünlüğüdür’ diyorduk. İçinde bulunduğumuz coğrafyada denklem böyle kurulmuş. İran, Irak, Suriye ve Türkiye’nin milli güvenlikleri, toprak bütünlükleri arasında diyalektik bir bağ vardır. Ve Esad düştükten, Şam’a ABD, İsrail ve HTŞ hâkim olduktan sonra Suriye, artık Türkiye’nin güvenliğinin, toprak bütünlüğünün ön cephesi haline dönüşmüştür.
BİDEN VE NETANYAHU
SURİYE’Yİ BÖLDÜKLERİNİ İLAN ETTİLER
HTŞ silahlı kuvvetlerinin Şam’a girmesinden hemen sonra ABD Başkanı Biden ve İsrail Başbakanı Netanyahu, Esat yönetimini devirme ve Suriye’yi bölme harekâtını kendilerinin yönettiğini bütün dünyaya ilan ettiler.
Daha önemlisi, İsrail Ordusu Suriye topraklarına girdi ve hükümetsiz ve ordusuz bırakılan Suriye’nin bütün askerî tesislerini imha etti. ABD filoları ise, Suriye’de 75 ayrı yeri bombaladı ve “Kara Kuvvetim” dediği PKK/PYD teröristlerini korumayı sürdürdü ve önlerini açmaya devam etti.
ABD’NİN STRATEJİK HEDEFİ KUKLA KÜRDİSTAN ADI ALTINDA 2. İSRAİL’İ KURMAKTIR
Şam’da yönetim, artık terör örgütü HTŞ’nin elindedir. İdlib’in Başbakanı Muhammet El Beşir, Şam’da başbakan koltuğuna oturtuldu.
İsrail askeri, Suriye topraklarına girerken, HTŞ silahlı kuvvetleri İsrail’le çatışma istemediklerini açıkladı. HTŞ’nin siyasi iktidarda yerleşmesini müteakiben Türkiye’ye sırtını döneceği somut bir gerçeklik olarak karşımıza çıkacaktır. Çünkü HTŞ, Ankara’nın denetiminde değildir. ABD ve İsrail’in, İngiltere’nin piyonudur ve onların emrinden çıkamaz. ABD ve İsrail’in stratejik hedefi ise tıpkı Irak’ta olduğu gibi federe veya özerk kukla Kürdistan adı altında 2. İsrail devletinin kurmaktır. ABD silahlı kuvvetleri Suriye’de PKK-PYD’yi koruma görevindedir. 2011 yılından beri 13 yıldır bu hedefine ulaşmak için faaliyet gösterdi. Sonunda Suriye’yi böldü. Suriye’nin kuzey doğusunda PKK-PYD devletçiğini kurmaya başladı. Bundan sonra ise hedefi Diyarbakır’dır. Zamanında ilan edilmişti, “Diyarbakır, BOP’un yıldızı olacak” diye! Laik Cumhuriyet kültürüyle yetişmiş, askeri, toplumsal, kültürel ve örgütsel bakımdan gelişmiş “Türkiye Kürtleri” olmaksızın aşiret reisi zihniyetli Barzani’lerle, feodal zihniyetli Müslim’lerle “Kürdistan” kurulmaz! Ancak ABD aparatı PKK ile kalıcı olabilir ve sevk ve idare edilemez PYD devletçiği.
KUZEY IRAK’TAKİ GİB SURİYE’DE KÜRT DEVLETÇİĞİNİN
KURULMASINA GÖZ YUMMAK TÜRKİYE İÇİN STRATEJİK HATA, İNTİHAR DEMEKTİR
Türkiye, PKK-YPG’yi HTŞ’ye havale eden politikaları hayati hatalardır. ABD-İsrail güdümündeki HTŞ PKK-YPG’ye yol verir politikalar izlemektedir. Türkiye, tıpkı Fırat kalkanı, Barış Pınarı gibi harekete geçmeli ve PKK-YPG’yi silip süpürmelidir.
Suriye’de âdemimerkeziyetçi politikalar, özerklik ve federasyon Amerikancı ve Siyonist politikalardır. Bu politikaların uygulama süreci içinde “Türkmeneli” gibi öneriler, Türkiye’ye uzatılan yem niteliğindedir; tuzaktır. Aynı uygulamalar Irak’ta da sahneye kondu. Sonuç, Irak’ın bölünmesi ve kukla Kürt Federe Yönetimi oldu.