
Yeni Bir Yıl Dileklerimizle Yeni Bir Yıla Girerken Düşüncelerimiz…
2025 yılı Türkiye halkı ve dünya hakları için zorlu bir yıl oldu.
Atlantik medeniyetinin çöküşü, Avrasya’nın yükselişi tüm dünyada büyük altüst oluşlar yarattı. Kuvvetler dengesi hızla değişti, yeniden saflaşma kızılca kıyamet kopardı. Gerileyen ve çöküşe giden ABD emperyalizmi, Karadeniz’den Ege’ye ve Doğu Akdeniz’e, Suriye ve Irak’ın kuzeyinden İran ve Basra Körfezi’nden Umman Denizi’ne kadar tek bir cephe haline gelen Batı Asya’ya çullandı. ABD-İsrail savaş odağı ülkemizi kuşatma altına almayı sürdürdü. Ülkemize yönelik savaş tehlikesi görülmemiş boyutlara yükseldi.
Yıllardır söylenegelen ABD-İsrail tehdidinin yarattığı savaş tehlikesi kapımıza dayanınca devlet adamlarımızda da uyanış başladı. MHP Genel Başkanı Bahçeli’den Meclis Başkanı Kurtulmuş’a kadar geniş bir yelpazede tehdit algısı yaygınlaştı. Bahçeli çarenin “TRÇ ittifakı”nda olduğunu belirtti. Kurtulmuş, ‘Çok vaktimiz kalmadı, Türkiye kuşatılıyor’ şeklindeki ifadeleriyle ABD, İsrail, Yunanistan ve GKRY şer ittifakı tarafından gerçekleştirilen kuşatmayı gördü.
YA DEVRİM SAVAŞI ÖNLER YA DA SAVAŞ DEVRİMLERE YOL AÇAR
Doğu Akdeniz’de küreselleşme ihtimali de bulunan savaş rüzgarları esmektedir.
Kurulan denkleme göre ya devrim savaşı önler ya da savaş devrimlere yol açar.
Bahçeli’nin önerdiği TRÇ ittifakı, geniş açılımla söylersek Türkiye, Rusya, Çin İttifakı Doğu Akdeniz’deki savaş rüzgarlarını dağıtır, savaşın küreselleşme ihtimalini de ortadan kaldırı. Bu bir devrimdir. Yani Bahçeli küreselleşme ihtimali olan Doğu Akdeniz savaş odağını dağıtacak devrimci önerinin, yani TRÇ İttifakı’nın derhal ve behemehâl inşasını istemektedir. Bölgemizde savaşın önlenmesi Türkiye’mizin ellerindedir. Eğer devrim gerçekleştirilemez de savaş patlak verirse bu savaş bölgemizde Türkiye dahil birçok ülkede devrimlere yol açacaktır.
Ülkemizde seçimlerden bu yana uygulanan neoliberal ekonomi politikası (küresel emperyalizmin ekonomi politiği olan kemer sıkma politikasının günümüz şartlarına uydurulmuş şekli olan sıkılaştırma) yoksulluğu artırdı. İşçi, çiftçi, esnaf, kamu emekçisi, emekli tüm halkımızı sefalet şartlarına mahkum etti. Sanayiciler burnundan soluyor. Pazardaki daralma üretime darbe vuruyor. Sanayinin çarklarının durma noktasına gelmesine yol açtı. Tarım bir yılda yüzde 12,7 küçüldü. Çiftçi yeniden üretim imkanlarını kaybetmektedir. İşsizlik durumu kırmızı fecaat ibresine dayanmış, İktisatçı Hakan Topkurulu’nun deyişiyle “tam bir dipten gelen volkan patlaması sinyalleri veriyor.”
İş insanlarının saptamalarına göre, “Sistem bütünüyle yabancıya çalışıyor. Bankalarda mevduat faizleri… Uzun süredir yüzde 50 civarında. Diğer getiri kaynaklarında da aynı. Dövizdeki artış oranı… Yıllık yüzde 17’lerde… Türkiye’ye döviz getiren yabancılar… Bir yıl TL’de kalıyor. Sonra tekrar döviz alıp gidiyor. Dolar olarak yılda yüzde 33 kâr ediyor. Türkiye’nin kaynakları dışarıya götürülüyor. En ufak bir sıkıntıda dövizi düşürmek için piyasaya dolar sürülüyor. Belli ki birilerine söz verilmiş. Ekonomik deyişle… ‘Ekonomimizde dış kanama var.’ Türkiye bu dış kanamayı durdurmazsa hepimiz biteriz.” (İsmet Özçelik, Aydınlık, 15 Ağustos 2025)
“Faizin verdiği zarar derinleşiyor: Sanayide alarm zilleri çalıyor” (Yeni Şafak, 02 Ağustos 2025)
DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE HIZLA TIRMANAN ADALETSİZLİKLER

TÜİK verilerine göre, ülkemizde en tepedeki %20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay %48,1 olurken, yani çok küçük ve dar bir azınlık zenginliklerin yarısını kapatırken, en düşük gelire sahip %20’lik grubun, yani nüfusun neredeyse yüzde 90’ının aldığı pay ise %6,3 oldu. Bu hakikat, ülkemizde zenginlerle fakirler arasındaki gittikçe genişleyen keskin ayrımı, ülkemizdeki sınıfsal çelişkilerin tef gibi gerildiğini gözler önüne sermektedir.
Bu durumun tüm dünya hakikati haline geldiğini ünlü İngiliz iktisatçı Michael Roberts’ın “Aşırı eşitsizlik konusunda ne yapılmalı?” başlıklı makalesinden öğreniyoruz.
Dünya nüfusunun sadece yüzde 0,001’ni, yani 60 bin kişi, “insanlığın en alttaki yarısının tamamının sahip olduğunun üç katı kadar serveti kontrol etmektedir.”
Bir yüzyıllık süre içinde Emperyalizm, dünyamızı bu denli korkunç, bu denli aşırı adaletsiz, bu denli insanlık dışı bir hale getirmiştir. Dünya sanki barut fıçısına dönmüş haldedir.

Geride bıraktığımız yıl itibariyle, “küresel nüfusun en üst yüzde 10’luk gelir dilimi, geri kalan yüzde 90’ın tamamından daha fazla gelir elde ediyor; küresel nüfusun en yoksul yarısı ise toplam küresel gelirin yüzde 10’undan daha azını alıyor. Dünyanın en zengin yüzde 10’u toplam servetin yüzde 75’ine sahipken, en alttaki yarı yalnızca yüzde 2’sine sahip. Hemen hemen her bölgede, en zengin yüzde 1’in serveti, alttaki yüzde 90’ın toplam servetinden daha fazla. Rapora göre servet eşitsizliği dünya genelinde hızla artıyor. Sonuç, çok küçük bir azınlığın benzeri görülmemiş bir mali gücü kontrol ettiği, milyarlarca insanın ise temel ekonomik istikrardan bile dışlandığı bir dünya…” (Michael Roberts, Aydınlık, 14 Aralık 2025)
Bütün bu iç karartan moral bozucu gelişmelere rağmen ülkemizin harikalar yaratan, istikbal vaadeden, morallerimize zirve yaptırtan başarılarımız da var.

Ordusu olmayan Türkiye’nin bölgemizde ayak altında kalacağı gibi milli bir savunma sanayisinden mahrum bir ülke de bağımsız bir dış politika sürdüremez. Bu bakımdan Kıbrıs Barış Harekâtı’nı müteakiben ülkemize ambargo uygulanmaya başlamasından bu yana adım adım geliştirilen savunma sanayimiz, yeni yüzyılın başından bu yana düşmanı korkutan dosta sevinç ve mutluluk veren harikalar yaratmaktadır. 5. nesil savaş uçağı KAAN, insansız savaş uçakları ve İHA’lar, SİHA’lar, balistik ve seyir füzeleri, hava savunma sistemleri ve elektronik savaş yetenekleri, Türkiye’nin askeri kapasitesini nitel bir dönüşüme sürüklüyor. Son yıllarda yerlilik oranı yüzde 80’lere tırmanmıştır. Savunma sanayi ürünlerimizin üstün başarıları, güvenliğimizin ufkunu genişletmekte, caydırıcılığımızı konsolide etmektedir. Ayrıca ülkemize yönelen tehditlere karşı aldığımız yerinde tedbirler, örneğin Doğu Akdeniz’den ülkemize yönelen hava saldırılarına karşı çelikten bir şemsiye çeken ve ABD-İsrail emperyalizm-siyonizmini çileden çıkaran S400 hamlesi milletimizin istikbal umudunu canlı tutmaktadır.

2026 yılının, milletimizin “zorluklardan güneş” yaratacağı, kendi kaderini ellerine alacağı, Üreticilerin Milli Hükümeti olarak tarihe damga vuracağı bir yıl olması dileklerimizle kutlu olsun!

- Milletimizin “Zorluklardan Güneş Yaratacağı”
- Emekliler: “İlan edilen yılımıza rağmen bataktayız”
- Burdur’a 2,5 yılda toplam 17,460 milyar liralık yatırım
- Başkan Gün, biçare esnafa kol kanat gerdi
- ANTGİAD’tan İstihdama Güçlü Katkı

