
Milletçe “müsilajın” ne demek olduğunu öğrendik.
Mavisi kaybolduktan sonra Marmara’nın.
Bizdeki “siyaset dilinin” de Marmara’dan kalır tarafı yok
Kirlilik konusunda yarışır önüne bile geçer onun.
Düzeleceği de yok yakın gelecekte. Görüntü o.
Siyaset, ülkeye, onun insanına hizmet için yapılır. Bizde partili olanı mamur, olmayanı mağdur etmek, vücudunu ortadan kaldırmak için yapılıyor sanki.
Adamın varsa işin kolay
Yoksa da vay haline.
Ozanın dediği gibi.
“Kim okuyup yazar seni
Rüzgar değse bozar seni
Ölsen kovar mezar seni”
Siyasetin nispeten daha seviyeli yapıldığı yıllarda, liderlerin akılda kalan incileri olurdu. Dilimize dolar tekrarlardık, Ferruh BOZBEYLİ merhum ilgimi çekerdi benim. “Menfaat harcıyla yapılan duvar yıkılmaya mahkûmdur” sözünü ondan duymuştum. “Yüzen oyların hangi sahile vuracağı belli olmaz” sözü de o yıllardan kalmadır. Kararsız seçmen kastediliyordu orada. Uyarlarsak güne;
“Yüzen salyanın da hangi sahile vuracağı belli olmaz”.
Siyasetteki “müsilaj” için söyledim bunu.
En kötüsü de siyasetin bu şekilde yapıldığının zannedilmesi olur herhalde.
Otuz yaş altı nüfus gözlerini açtılar bunu gördüler. Ders çıkartır, örnek almazlar inşallah. O kabiliyet var çünkü onlarda.
Daha da vahimi din adamı diye parlatılan bir kısım zevatın da o yola girmeleri. Bu konuda siyasilerle yarışır olmaları. Orada da salyası çıktı işin. Siyasetin semt temsilcileri gibi mübarekler. Unuttular vaiz kürsüsünde olduklarını.
Ayasofya’ Atatürk’e hakaretin adresi oldu sanki. Kürsüye çıkan ağzını bozmadan devletimizin kurucusuna gönderme yapmadan inmiyor oradan. Başkanından emeklisine…
Tekfir, tahkir her türlüsü var hakaretin.
Sözde din adamları güya.
Biraz İslam Tarihi okuyan bilir. Biz Türkler Müslüman olmadan önce kullanılmıştı bu dil. Müslümanı soğutmuşlardı camiden.
Onun acısını çekiyoruz halen.
“Müslüman elinden dilinden kimsenin zarar görmediği kişidir” diye buyurdu Hz. Peygamber.
“Şımal bolmazsa dalın başı gımıldamaz” diye atasözleri vardır Türkmenistan Türkü kardeşlerimizin.
Sebepsiz yaprak kımıldamaz.
Mavisi kendiliğinden kaybolmadı Marmara’nın. Yoğun bakımlık “entübe” durumdaysa bugün, eli dili yüzünden ülkeyi yönetenlerin etki yetki sahiplerinin
İslam Dünyası da öyle.
“Ya hakkı söyle ya sus” diyenle, “haksızlık karşısında susan” dil aynı dil.
Ne zamandır temiz ele, temiz dile hasret, bu millet, bu ümmet.
Yeni bir kelime kazandık.
Nur topu gibi “müsilajımız” oldu bunca yükün arasında bir de.
Deniz bitti salyası kaldı geride.
Taştı karaya vurdu bile.
Kime fatura edeceklerini aramakla meşguller siyasilerimiz ama örtme imkânı yok üzerini denizin. Yüzeyi çok geniş.
O Marmara ki şiirler yazılırdı üzerine;
“Şu renk aleminde ne yok ki bizden,
Mavi: Marmara’dan, mor: Akdeniz’den!”
Bir büyük problem olarak durmakta şimdi önümüzde.
Bize de yeter, bizden sonrakilere de.


- Özlem Çerçioğlu’ndan olay yaratacak açıklamalar
- Siz Romalı değil, İtalyansınız: Şarap içmek varken savaşmak da neymiş?
- MAKÜ Bayrağı Türkiye’nin Zirvesinde!
- Takunyalı Efe’nin çiftliği
- BİR DİPLOMA NE KADAR?
- Özgür Özel, AK Parti Kuruluş Yıldönümü hediyesini açıkladı
- Vatan Partisi Aydın İl Başkanı Çerçioğlu’nun AK Parti’ye geçişini değerlendirdi
- Memurlar pazartesi 81 ilde iş bırakıyor