Çin’in güvenliği Türkiye’den başlar! Türkiye’nin güvenliği Çin’den başlar

Şule Perinçek/USMER Başkanı ve Aydınlık yazarı

Çin halkının Japon saldırganlığına karşı direniş savaşı ve İkinci Dünya Savaşı’nda kazanılan zaferin 80. yıl dönümünü anmak üzere Çin Halk Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliğinde 15 Ağustos 2025’te bizim de konuşmacı olarak çağrılı olduğumuz “Tarihi Unutmayalım, Barışı Koruyalım” başlıklı bir yuvarlak masa toplantısı yapılmıştı. Tarih kuşkusuz yalnızca zaferleri ve kayıpları anmak için değildir, geleceğe ışık tutmak içindir. Türkiye ve dünya açısından önemli bir dönüm noktasında yapılan toplantıdaki konuşmamı sizlerle paylaşıyorum. Çeviri için önceden verdiğim metindeki tek sözcüğe bile dokunmadım. Yalnızca ara başlıklar koydum.

Demokratik devrimler sürecinde feodalizmi tasfiye eden ve milli pazarları gelişen Avrupa, 1871’den sonra bir gericilik dönemine girdi. İngiltere, Fransa, Kuzey Amerika gibi ülkelerde kapitalizm, 19. yüzyılın sonlarında emperyalist karakter kazandı. Başka ülkelere yayılmaya başladı.

Emperyalizm aşamasında demokratik devrimleri yapan ülkeler artık gericiliğin ve sömürgeciliğin merkezleri oldular.

EMPERYALİZMİN HEDEFİNDEKİ ÜLKELER BUGÜN DE AYNI

Biz ve bizim gibi mazlum ülkeler, işte ilkönce emperyalizmle bu çelişmeyi çözmek zorunda kaldık.

Dünya devriminin odağı, 20. yüzyılın başında Avrupa’dan Asya’ya kaydı. O süreçte hedefe konulan Asya’da dört imparatorluk vardı. Osmanlı İmparatorluğu, Rus Çarlığı, İran ve Çin İmparatorluğu. Devrimler Çağı, bu ülkelerde başladı. 1905 Rus, 1906-1909 İran, 1908 Türk, 1911 Çin Devrimleri birbirini izledi.

Devlet bağımsızlığı geleneği olan bu topraklar emperyalizme karşı ayaklanma birikimine sahipti. Balkanlardan Pasifik’e kadar uzanan geniş imparatorluk toprakları, artık devrim coğrafyası olmuştu. Biri bitip diğeri başlıyor; ötekini tetikliyordu.

Emperyalizmle mazlum milletler karşı karşıya geldi. Artık devrim, işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki mücadelenin ürünü değildi. Devrim, Mazlum Milletler ile Emperyalizm arasındaki mücadelenin ürünü olacaktı ve oldu da. Bunun doğal sonucu olarak, emperyalizme karşı mücadele öncelik kazandı.

Emperyalizm çağının doğru tahlilini yapanlar, önderlik ettikleri devrimlerini başarıya ulaştırdılar.

BAŞARI İÇİN CEPHELEŞMEYİ İYİ GÖRMEK GEREKİR

Türk Devriminin vatan savunmasındaki lideri Mustafa Kemal Atatürk cepheleşmeyi açık görüyordu ve 3 Mart 1922’de şu saptamada bulunuyordu:

“İstilacı, mütecaviz, saldırgan olan devletler yerküreyi kendilerinin malikanesi kabul etmekte ve insanlığı kendi hırslarını tatmin için çalışmaya mahkûm esirler saymaktadırlar. (…)

“Zararlı ve zehirli beyinlerden gelerek bize musallat olan zümreye karşı (…) Doğu’yu Batı’dan ayıran ve ta kuzeyden güneye kadar uzanan müşterek bir cephe vardır. Bu cephede müdafaalarda bulunabilmek, yekdiğeriyle hemdert olmuş milletlerin hakiki, samimi dayanışması ile mümkün olacaktır. (…) Fakat bu dayanışmaya dahil devletlerin başlı başına ayrı ayrı kuvvetli olması, ayrı ayrı bağımsızlık fikriyle uzmanlaşmış ve donanmış bulunması lazımdır.”

Bugün de emperyalizme karşı mücadelenin ön cephesindeki ülkelerin tayin edici özelliği bağımsızlık konusunda duyarlı ve bu düşüncelerle donanmış olmalarıdır.

Bu anlayış da emperyalizmin dayattığı düşmanlık ve ayrışma anlayışına karşı bir duruştur. Başarının yolu buradan geçmiştir ve geçecektir. Bugün de hedef alınan bu siyasi duruş, kültür ve anlayıştır.

Çin Halk Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Jiang Xuebin ve Ulusal Strateji Merkezi (USMER) Başkanı ve yazarımız H. Şule Perinçek.

İKİ MODEL DEVRİM

Tarihte bu alanda iki model yaşanmıştır.

Biri, Türk devrimi. Emperyalizme karşı duran, tanrının İngiliz olmadığını ispatlayan, bu dünyadaki mücadeleyi ateşleyen bağımsız halktan yana kapitalizm temelinde bir sistem geliştirmeye çalışan model.

Öteki de Çin modeli. Sun yat Sen önderliğinde emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı Kemalist Devrim benzeri bir mücadele verdikten sonra Komünist Partisi önderliğinde Milli Demokratik devrimi sürdürmek.

– Bugün bu iki mücadeleci ülke, bir yolun iki ucunu tutmakta ve benzer kaderi paylaşmaktadır. Dünyanın güvenliğini kendi sorumluğunda görmektedir.

– Öte yandan da aralarında farklılıklar da vardır. Ekonomik gelişmişlik bakımından ya da feodal ilişkileri hâlâ bünyesinde barındırmasına kadar farklılık yaşamaları da bir rastlantı değildir.

İkinci Dünya Savaşından sonra Çin, devrimini sürdürdü.

Kemalist Devrim ise ABD’nin yayılmacı hedefinin etki alanına girdi. Millî Demokratik Devrim Programı’ndan kopuşlar ve tıkanıklıklar yaşadı.

BUGÜN DEĞİŞİKLİKLER VE SARSINTILAR YAŞANIYOR

Bugün dünyada ve Türkiye’de büyük alt üst oluşlar yaşanmaktadır. Çok kutuplu yeni bir dünya düzeni kurulmaktadır.

Köklü değişiklikler ve sarsıntılar yaşanmaktadır.

Ekonomik ve toplumsal çok büyük sorunlar vardır.

Böyle gitmeyecektir.

Atlantik sistemi bu kez, geçen yüzyıldan çok daha çözümsüz bir çıkmaz yola girmiştir.

Emperyalist-kapitalist sistem artık çözüm üretmekten acizdir.

TÜRKİYE KARAR ARİFESİNDE

Türkiye de bir karar arifesindedir. Türkiye de Millî Demokratik Devrimini tamamlayacaktır.

Kemalist Devrimin daha 1920’lerde vurguladığı şu gerçeği görmek zorundadır.

Bugün “geleceğin yüksek ufuklarından doğmaya başlayan güneş” Yükselen Asya milletlerinin talihidir. “Bu talihin artık bir daha siyah bulutlara bürünmemesi, milletlerin ve onların öncülerinin ihtimam ve fedakârlığına bağlıdır.”

Bizim önümüzdeki görev budur.

HEMDERT ÜLKELER BİRARAYA GELMELİDİR

Bütün ülkelerde içte ve dışta yeni bir cepheleşme yaşanmaktadır, yaşanacaktır.

“Hemdert” ülkeler bir araya gelecektir. Çünkü onlar hedeftir.

Ya devrim savaşı önleyecektir ya da savaş devrime yol açacaktır.

Daha adil ve paylaşmacı bir dünya kurulacaktır.

Yakın zamana kadar dünya efendiliği iddiasında olan Amerika Birleşik Devletleri vardı. 1949-50’lerde dünya üretiminin yarısına egemendi. Fakat bugün payı yüzde 20’nin altına düştü. Doların saltanatı giderek çöküyor.

AYRILIKLAR VE ÇATIŞMALARI ÇÖZEREK İLERLEYECEĞİZ

Çin, sosyalizm sayesinde Amerika ile baş eden bir ekonomi geliştirdi.

ABD Trump yönetiminin aldığı bütün önlemlere ve tehditlerine karşın Rusya ve Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkeleri yükselişte. Aralarındaki ayrılıkları ve çatışmaları çöze çöze ilerliyorlar.

ÇİN BARIŞ İÇİNDE ABD’Yİ GEÇİYOR

Batı kaynaklarının ön hesaplamalarına göre önümüzdeki süreçte Çin, barış içinde ABD’yi geçiyor.

Öte yandan Yükselen Asya, Türkiye de buna dahil; savunma silahlarını da geliştiriyor.

-ABD, her yerde kuvvet kaybediyor.

-NATO içindeki çatlaklar büyüyor.

-Ukrayna ve Filistin cephelerinde uzayan savaş, ABD’nin dayanma gücünü sorguluyor. Son günlerdeki girişimleri aslında dünya barışı için değil, kendini en az zararla kurtarmak içindir.

-ABD halkı, savaşa karşıdır.

Ancak bu koşullarda ABD emperyalizminin, barışa razı olması çok kolay olmayacaktır. Dünya liderliğine dair bütün emperyalist iddialarını yitirmesi anlamına gelecektir.

ABD’NİN SEÇENEKLERİ NEDİR

Bu durumda ABD iki seçenekle karşı karşıyadır.

Birinci seçenek şudur:

-Çin Halk Cumhuriyeti’nin kendisini barışçı yoldan geçmesini kabul edecek.

Bununla bağlantılı olarak, dünyaya silahlı baskıyla dolar saltanatını dayatmaktan ve bu yoldan haraç toplamaktan vazgeçecektir.

Bunun kaçınılmaz sonucu olarak ABD içindeki sınıfsal çelişmeler de keskinleşecektir. ABD’nin emperyalist sermayesi hem dünyada hem de ülke içinde çok daha geri mevzilere çekilmek zorunda kalacaktır. “Yeniden Büyük ABD” hayalini sürdürmeye çalışacaktır.

-İkinci seçenek ise, bölgesel büyük savaşları ve hatta bir Dünya Savaşını göze alarak, Çin’in yükselişini ve Gelişen Ülkelerin söz sahibi olduğu yeni bir dünya düzeninin kurulmasını, Asya Çağının gelişini savaşla önleme girişiminde bulunacaktır.

SAVAŞI ÖNLEMENİN YOLU DEVRİMİN YÜKSELİŞİDİR

Bu koşullarda savaşı önleyecek etken, dünya ölçeğinde devrimin yükselişidir.

Çin’in güçlenme süreci yanında, ABD’ye karşı direnen güçlerin dayanışması, müttefiklerinin ABD’den uzaklaşması savaşı önleyecek etkendir. Bu bağlamda,

-Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı,

-Filistin’in İsrail’e direnişi,

-Batı Asya’da Türkiye, Suriye, İran ve Irak’ın Rusya ile birlikte ABD’nin terör örgütlerini silahla temizlemeleri,

-Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ABD-İsrail tehdidine karşı koyması,

-NATO içindeki bölünmeler

-Başta Venezuela olmak üzere Latin Amerika ülkelerinin ABD denetimine direnmeleri,

-Bölgesel ittifakların ABD’ye tavır almaları,

savaşı önleyecek etkenlerdir.

SAVAŞ ODAKLARI

Bugün dünyada bir savaşı tetikleyecek hangi savaş odakları bulunmaktadır?

Bu soruya şöyle yanıt verebiliriz:

ABD’nin kendini en güçlü gördüğü yerler, savaş olasılığının olduğu en yüksek olduğu yerlerdir.

1- Pasifik Cephesi ve Tayvan Boğazı Cephesi

ABD burada bir savaşı göze alamaz çünkü:

a- Karşısında çok derin bir iç cephesi, kuvvetli bir ekonomisi, vatan için fedakârlığa hazır bir buçuk milyarlık örgütlü ve disiplinli insanı kaynağı olan Çin Halk Cumhuriyeti vardır

b- Nüfusu ve ekonomisiyle kıyaslanmayacak ölçüde büyük bir silahlı güce sahip olan ve savunma sanayisinde de ileri bir teknolojilere büyük kaynak ayıran Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti vardır.

c- Bölmeye ve araya girmeye kalkışmasına karşın başarılı olamadığı, arka cephesi güçlü Rusya vardır.

d- Ayrıca ABD kendi iç cephesinde önemli toplumsal sorunlar yaşıyor. ABD halkının Okyanusların ötesinde verilecek kayıplara artık ikna edilmesi çok zor.

f- ABD’nin Asya’da eskisi gibi harekete geçirebileceği, ateşe sürebileceği müttefikleri de bulunmuyor. Japonya ve Hindistan kendi ülkelerinin menfaatine düşünecektir. Yükselen Asya cephesinde yer alabilirler.

g- Çin bu koşullarda anavatanını barışçı yollardan birleştirme şansını da kullanabilir.

2- Ukrayna Cephesi

ABD’nin farklı girişimleri hep başarısız kaldı. Rusya açısından savaş, vatan savaşıdır. ABD açısından ise, emperyalist yayılma savaşıdır. Bu ekonomik zorluklarla boğuşan ABD kamuoyunu da kuşkusuz etkilemektedir. Ayrıca ABD kararlarını alırken AB ülkelerini de hesaba katmak zorundadır. AB ülkeleri de yekpare değildir. Kendi içinde cepheleşme vardır.

Rusya sabırlıdır ve kararlıdır. Çin Halk Cumhuriyeti gibi güçlü gibi bir müttefiki vardır.

3- Doğu Akdeniz

Savaşın yayılma tehlikesinin olduğu üçüncü büyük cephe Doğu Akdeniz Cephesidir. Savaşın yayılma tehlikesinin en büyük olduğu coğrafya burasıdır. Büyük savaş tehlikesinin önlenebileceği cephe de burasıdır.

DOĞU AKDENİZ CEPHESİNİN ÖNEMİ VE TÜRKİYE

Doğu Akdeniz’in güvenlik kavramlarındaki stratejik önemi yanında, zengin enerji yatakları vardır. ABD ve İsrail’in tasarladığı Hindistan’dan gelip İsrail üzerinden Güney Kıbrıs ve Yunanistan’dan Avrupa’ya uzanan enerji yolu Çin’in Kuşak Yol Girişimi’ne ve Türkiye’den geçen enerji akımına karşı bir seçenek olduğu açıktır.

Doğu Akdeniz cephesi, öncelikle Türkiye’nin cephesidir. Filistin Devleti ve halkı da İsrail’e karşı aynı cephede savaşıyor. Dahası bu cephenin Doğu kanadında, Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinden Hürmüz Boğazı ve Umman Denizi’ne kadar uzanan savaş odakları bulunuyor.

Türkiye elbette ABD-İsrail eksenli tehdide karşı savaş yeteneği yüksek olan bir Orduya ve cephe gerisinde dayanıklı bir millî direnme gücüne sahiptir. Türk milletinin bilincini gölgeleyen hem de ittifak birikimini değerlendirmeyen denge siyasetiyle ABD emperyalizmine ve İsrail Siyonizmine cesaret verirsiniz.

TÜRKİYE ATLANTİK İTTİFAKINI DAĞITACAK SÜRECİ ATEŞLEYEBİLİR

Oysa Türkiye Atlantik İttifakı’nın dağılmasına yol açacak süreçleri ateşleyecek bir birikime sahiptir.

Bu koşullarda Türkiye’nin güvenliği Çin’den başlamakta, Çin’in güvenliği de Türkiye’den başlamaktadır.

Türkiye’nin birinci meselesi vatan bütünlüğüdür. Hem etnik bölücü hem de gerici terörden kurtulmaktır. İkisinin de arkasında ABD vardır. Türkiye içeride ve dışarıda ABD ile cephe cepheye gelmiştir. Teröre karşı mücadele, Çin’in Bir Kuşak Bir Yol Projesi için de hayati önemdedir. ABD’nin sözde ‘Kürdistan’ projesi bu yolu kesiyor. Eğer ‘Kürdistan’ kurulursa İpek Yolu devam edemez. İran-Arap körfezi için de bir tehdittir.

Türkiye’nin ikinci meselesi üretim ekonomisine geçmektir. Bunu Çin’le ve Asya ülkeleriyle birlikte ittifak halinde kurabiliriz. Gelen tehditlere karşı direnmenin önemli bir dayanağıdır.

ÇİN’DEKİ TERÖR FAALİYETLERİ VE TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİ

Çin’deki terör faaliyetleri de Türkiye’nin güvenliğini de hedef almaktadır. Sinciang-Uygur bölgesindeki ayrılıkçı hareketin, PKK terör örgütünün ve Fethullahçı Terör Örgütünün arkasında ABD vardır. Çin’in güvenliği için yürüttüğü mücadele aynı zamanda Türkiye’nin güvenliği içindir.

BAŞARMAK ZORUNDAYIZ

Bu iki sorun, Türkiye ile Çin’i stratejik olarak birleştiriyor. İki ülke arasındaki dostluk gelip geçici değildir; stratejiktir. Tarihlerimizde de önemli birikimler vardır. Çin ve Yükselen Asya dostluğu Türkiye’nin ihtiyaçları açısından hayati önem taşıdığı kadar dünya barışı içinde tayin edicidir.

Başarmak zorundayız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.