AB’nin küresel bir kuvvet olma şansı var mı?

Türkiye’nin AB kapısına bağlanmışlığı hakikati

Ya da soruyu AB, “ABD’nin kuyruğunda küresel bir kuvvet olabilir mi?” şeklinde de koyabiliriz.

Türkiye’nin milli çıkarlarının Asya’da olduğu ve giderek ekseninin Avrasya’ya kayacağının bilincine Batı 40 yıl önce vardı. Brezinski 1980’li yıllarda, “Türkiye’nin çıkarı Asya’da. Eninde sonunda Batı’dan kopacak” diye yazıyordu. Türkiye’nin Avrasya’da bağımsız, başı dik şerefli konumuna yerleşmesi ekonomik, toplumsal ve milli mecburiyetlerindendir. Bu nedenle ABD emperyalizmi, bu süreci durdurmak, en azından yavaşlatmak amacıyla Türkiye’nin önüne oyalanacağı bir oyuncak olarak “AB üyeliği” seçeneğini koydu. Bir bakıma Türkiye’yi AB’nin kapısına bağladılar.

Oysa Batılı liderler bu meselenin hakikatini biliyorlardı. Yani Türkiye’nin AB’ye alınmasının mümkün olmadığını, sadece oyalandığını belirtiyorlardı. AB’nin genişlemesinden sorumlu eski komiseri Günter Verheugen Almanya Cumhurbaşkanı’na, “Türkiye’yi AB üyeliği kandırmacasıyla oyalamamız dürüst bir davranış değil. Türkiye’yi AB’ye almayacağımızı Türk yetkililere söylemeliyiz.” diyordu. Alman Cumhurbaşkanını da cevaben “Biz Türkiye’nin AB üyesi yapılmayacağını akıllı bir insanın anlayacağı her şekilde kendilerine söyledik. Buna rağmen anlamak istemiyorlarsa yapacağımız bir şey yok.” şeklinde utançtan yerin dibine geçmemiz gereken bir cevap veriyordu.

Tabi dürüst olmama durumu karşılıklıydı. Türk yetkililerin de olamayacak işe amin demelerinin altında bir çapanoğlu bulunuyordu. Onlar da kendi halkını “AB üyeliği” hayalleriyle oyalıyorlardı. “AB’ye üye olacak, sınırlar ortadan kalkacak, herkes elini kolunu sallayarak Avrupa ülkelerine girip çıkabilecektik, sengin olacaktık vs.”

AB HAYRANLARI: “BİR DAHA GEL, BİR DAHA GEL, ÇANAKKALE’DEN…”

1990’larda sağdan sola bütün devlet adamlarımız, siyasilerimiz AB diye yatıp AB diye kalkıyorlardı. AB üyeliği için ölüp ölüp diriliyorlar, karşısında 40 takla atıyorlardı. 2005’te Türkiye resmen AB’ye katılım müzakerelerine başlamasıyla birlikte AK Parti Hükümeti günlerce halka şenlik yaptırttı. Nereden nereye! Bir asır önce içimize tam girme teşebbüsünde bulunduklarından dolayı Mustafa Kemal önderliğinde kıçlarına tekme vurarak kovduklarımızın arasına katılmaya can atıyoruz. Şimdi de aynı virüs bu kez Anamuhalefetin içinde girmiş durumda. Ancak onlar bir adım daha ileri giderek yana yakıla “bir daha gel, bir daha gel Çanakkale’den…” diye yalvar yakar oluyorlar. Yani Sivas Kongresi’ndeki mandacı zihniyet zuhur etmiş durumda. Yurt içi eylemlerde dış güçlere Türkiye’ye müdahale çağrıları yaptıkları yetmiyormuş gibi son zamanlarda yurt dışında, Brüksel’de yaptıkları mitingde kürsüye çıkarttıkları Türkiye ve Türk düşmanı bir milletvekiline ülkesinin Cumhurbaşkanını yuhalattırma gaflet ve dalaleti, hatta ihaneti içinde düşmekten çekinmemişlerdir. Oysa devrimci Atatürk milliyetçiliğinde muhalif de olsan kendi ülkenin unsurlarına karşı yabancı kuvvetlerle birlik olmamak vardır. Kardeşler oyuncak üzerinden birbirleriyle kapışırlar ama komşunun çocuğuna karşı birlik içindedirler. Aynı sokak komşularıyla herhangi bir konuda tartışabiliriz ama diğer sokaklardan herhangi bir tasallut anında birleşiriz. Evimizin içinin dizaynı, ülkemizin nasıl yönetileceği konusunda rakiplerimizle (düşman değil, rakiplerimizle) kavga ederiz ama rakiplerimize bile yönelmiş dış bir saldırıda yumruk gibi kenetleniriz. Yani iç meselelerimize dış müdahalelere herdaim karşı çıkarız. Ama zamane muhalefeti dış kuvvetlere müdahale çağrılarında bulunabilmektedir.

ATLANTİKÇİ SİYASETLERİN KUYRUĞUNDA KÜRESEL KUVVET OLMA HAYALİ

Konumuza dönersek, dünya kuvvetler dengesinde tali emperyalist kuvvetler arasında yer alan Avrupa Birliği (AB) küresel bir kuvvet olma peşinde görünüyor. Ancak Almanya, Fransa, İngiltere gibi emperyalist devletlerin mevcut liderleri Atlantikçi siyasetlerden bir türlü vazgeçip bağımsız bir çizgi tutturamıyorlar. Trump’un kucağının sıcaklığına alışmışlar, ABD güdümünden bir türlü ayrılamıyorlar.     

İlk zamanlarında Trump’un küresel etki alanlarından çekilme, içe kapanma vaatleri karşısında AB ülkeleri, ABD’nin boşalttığı alanları doldurma, olağanüstü bütçelerle küresel bir kuvvet olma ve hegemonya yaratma, sınırsız bir silahlanmaya girişme alametleri gösterdiler. Rusya’ya karşı savaş politikası izleme, Ukrayna’yı silahlandırmayı sürdürme politikası izlediler. Ama sonunda Trump yeniş ticaret tarifeleri dayatınca küresel hayduda direnemeyerek teslim bayrağını çektiler. Von der Leyen’in yaptığı teslimiyet anlaşmasına bir iki laf edip sineye çektiler. Böylece gümrük anlaşmasında iddiaları sönmüş oldu. Trump’ın ise memnuniyetinden ağzı kulaklarındaydı; anlaşmadan “Çok memnunum, çok mutluyum, şimdiye kadarki en iyi ticaret anlaşması.” dedi.  

Avrupalı liderler sanıyorlardı ki, Atlantikçi politikalarla, ABD’nin kuyruğunda AB küresel bir kuvvet haline gelebilir. Kafalarını hakikatin granitten kayalıklarına çarparak kendilerine gelmeleri Trump’ın ticaret savaşlarıyla vuku buldu. Küresel bir kuvvet olmanın yolunun ekonomik kuvvetle mümkün olduğunun ayırdına geç de olsa vardılar. Ama bir kısmı da iktidarını kaybetti. Bu arada AB’nin bir fosil haline geldiğini, Avrupa ülkelerinde derin bir toplumsal dağılmanın yaşandığını ve için için derin bir çürümenin cereyan ettiğini, enflasyonun yükselmeye devam ettiğini, halkın gerçek alım gücünün giderek düştüğünü, üretimin çöktüğünü, toplumların iflah olmaz bir ekonomik buhranın pençesinde kıvrandığını farketmeleri uzun sürmedi. Ancak bunu takatlerinin üzerinde bir askeri silahlanma, savunma sanayi ile çözebileceklerini düşünüyorlar.

ABD İLE EŞİTSİZ TİCARET TARİFELERİ, KÖLELİK ANLAŞMASININ TEZAHÜRLERİ

Avrupalı ülkeler Amerika’ya ihracat yaparken yüzde 15 gümrük vergisi ödeyecekler. Ama ABD’den Avrupa’ya ihracatta sıfır vergi! Özellikle Almanya’nın bu mecburiyeti, otomotiv sanayisinin içinde bulunduğu buhrandan kaynaklanmaktadır. Alman otomobil sanayisi derin bir buhranın pençesinde kıvranmaktadır. Eski pazarlarını Çin’e kaptırdılar.     

Emperyalist-Kapitalist Merkezlerin önemli kuruluşlarından Londra Standart Chartered Bankası, OECD, Dünya Bankası ve IMF’nin Satın Alma Gücü Paritesine (SAGP) göre gerçekleştirdiği simülasyonda (yansıtmada), 2030 yılında dünya büyüklerinin ilk onu içine Avrupa’dan sadece Almanya girebilmektedir. O da sonuncu olarak… (*1)

ORTA ÇAĞ’IN BAŞINDAN BU YANA DEFALARCA BİRLİK TECRÜBESİ

İhtiyar Avrupa, Türklerin etnisiteleri Batı’ya doğru itmesiyle cereyan eden Kavimler Göçü sonucunda oluşan bugünkü siyasi yapısının oluşumundan beri defalarca kurulup adına “kutsal” ibaresini ekleseler de dağılan ittifakların sonuncusu Avrupa Birliği (AB), gene dağılmadan arifesinde derin yarılmalar ve çatırdamalar içinde bocalamaktadır. Yaşanan mevcut derin ekonomik buhranın, toplumsal dağılma ve çürümenin devam edeceği anlaşılmaktadır. ABD’ye takılarak kurtulma çareleri tam tersi sonuç vermekte, ABD’nin kuyruğunda buhran iyice derinleşmekte, çürüme en ücra hücrelere kadar yayılma eğilimi göstermektedir.

Avrupa’nın mevcut tehlikeli süreçten ancak milliyetçi partilerinin birlik olması ve giderek gelişmeleri sonucunda kurtulabileceği anlaşılmaktadır. Bu vatansever süreç eğer giderek gelişen halk hareketiyle de buluşması halinde devrim gündeme gelecektir.

Kaynaklar:

(*1) (KıvılcımHaber İnternet Gazetesi, 5 Yıl Sonra Türkiye Dünya Beşincisi, https://www.kivilcimhaber.com.tr/5-yil-sonra-turkiye-dunya-besincisi/ )

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir