Haddini aşan ve atalarının izinden giden Bartholomeos’un dizginlenmesi

Hıristiyan dünyasının üç büyük mezhebinden ikisi Ortodoksluk ve Katoliklik tarih boyunca tıpkı Sünnilikle Alevilik arasındaki zıtlık gibi Hıristiyan toplumlar ve halklar arasına derin ayrılıklar ve düşmanlıklar sokan tarihi ve dini bir olgudur.

Hıristiyanlık, Filistin’de tarihin (0) noktasında ortaya çıktı. Üç asır boyunca dini önderlerinin de çarmıha gerilmesini önleyemeyerek Roma imparatorlarının baskısına maruz kaldı. Nihayet Roma İmparatorluğu’nun bekası için dinden yararlanma amacını güden 1. Konstantinos’un 313 tarihli “Milano Fermanı”yla hürriyetlerine kavuştular. Bundan sonra Hıristiyanlık Roma devletinin idari taksimatını esas alarak örgütlendi. Tarih boyunca iki kilise, Doğu ve Batı kiliseleri (Katolik ve Ortodoks kilisesi), papalıkla Patriklik Hıristiyanların dini liderliği üzerine rekabet etti. Batı kilisesi Katolik (evrensel) ismini aldı. Doğu kilisesi Ortodoks (doğru) ismini uygun gördü. Batı kilisesinin başı papaydı, doğu kilisesinin başı ise patrikti.

Fatih Bizans’ı yıkarak İstanbul’a girdiğinde bu rekabetin izleriyle karşılaşmıştı. Çünkü kendisini ziyarete gelenler arasında patrik yoktu.

PAPALIK ŞARTI: KİLİSELERİN BİRLEŞMESİ

1453 yılına doğru Türk tehlikesi yükseldikçe ve Bizans’a yaklaştıkça Fener Patrikhanesinden papalıktan yardım talepleri de yoğunlaşmaktaydı. Papa her seferinde yardımın karşılığı olarak kiliselerin birleşmesi şartını öne sürmekteydi. Ancak Ortodokslar arasında Katoliklere karşı müthiş bir nefret ve kin vardı.1204 yılında 4. Haçlı Seferi sırasında İstanbul’un Latinlerce işgal edilmesi sonucu kurulan Latin İmparatorluğu şartlarında uygulanan Latin haksızlıkları ve zulmü bu nefret ve kini doruğuna çıkarmıştı.

LATİN MEZALİMİ VE KARANLIK FRENK DÜNYASI

Bu konuda Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında ilk hamlelerini yapmaya hazırlanan Osman Bey’in kaynatası Edabalı’ya yaptığı açıklamalarda daha tarihi, daha özlü ifadeler Latin mezalimini ve karanlık Frenk dünyasını ortaya koymaktadır:

“(…) İstanbul’un Bizans’ı frengin karanlık dünyasından kopup geldi. Ama oranın kölelik düzenini burada tutturamadı. Tutturamayınca da ‘Toprak Allahın, imparator kâhya, köylü kiracı’ demek zorunda kaldı. Latin İstanbul’u basıp alınca imparatorun hür köylüleri, Frenk düzeninin nasıl bir bela olduğunu görüp anlamıştır. Bu düzen, köylüyü köle etmeğe dayanır. (Burada Osman Bey, Frenk’ düzeninin köylüyü köle etmeye dayanmasında ifade ettiği “kölelik” serflik anlamında kullanmamaktadır. Feodal toplumda köylü zaten serf, yani toprak kölesi durumundadır. Burada belirtilen köle, kölelik düzeninin kölesi, yani meta seviyesindeki köle…) Kim ister köle olmayı? Demek hür kişileri köle etmek köle tutmak için zorlayacaksın aralıksız! Zorlarken zorlarken n’olur adam? İnsanlıktan çıkar. İşte bu sebepten Frenk adamı, say ki, kuduz canavardır. Kahpedir, kıyıcıdır, Allahı maldır, dini imanı soymaktır. Irzı, namusu, utanması, acıması, sözü, yemini hiç yoktur. Bunalırsa insan eti yer, Bizans köylüsü kabul etmez bu rezilliği… Uçlara yerleştirilmiş Hıristiyan Türklerse hiç yanaşmazlar köleliğe (…)” (*1)

PATRİKHANENİN ROMA KİLİSESİNE

KATILMASI; LATİN KÜLAHIYLA TÜRK SARIĞI İKİLEMİ

Osmanlı’ya karşı papa yardımı için Ortodoks halk ile dini önderlerin karşı çıkmasına rağmen son imparator 11. Konstantinos kiliselerin birleşmesini kabul etmişti. Ayasofya’da Katolik usullerle düzenlenen ayinde patrikhanenin Roma kilisesine katıldığı açıklandı. Patrik 2. Anastasios bu dayatmayı protesto etti ve istifasını verdi. İmparatorluk konseyinde Megadük (*2) Notaras bu birleşmeye isyanını, “İstanbul’da Latin külâhı görmektense Türk sarığı görmeyi tercih ederiz” şeklindesöylemesi anılan kin ve nefretin derecesini ortaya koyar. İşte tam bu sırada da Bizans düşer. O dönemde devletin siyasi çıkarlarına ters düştüğü için Fatih de kiliselerin birleşmesini istemediğinden Ortodoks Patriğini geniş yetkilerle teçhiz etti, geniş hürriyetler ve yetkiler içeren bir ferman verdi. Patrik, vezir statüsüne çıkarılmıştı. Divana katılabilmekteydi. Patrik, cemaatiyle ilgili olarak evlenme, boşanma, miras, doğum ve ölümle ilgili hukukî düzenlemeleri yapabilme yetkileriyle donatıldı. Ortodoks Patrikliği adeta devlet içinde bir devlet durumuna dönüştü. Bu olgu, döneminin şartları içinde anlaşılır bir şeydi; kuvvet ve kudretinin zirvesindeki devlet çıkarlarıyla uyumluydu. Tıpkı Kanuni’nin coğrafi keşifler sonucu kadim ticaret yollarının değişmesi, İpek ve Baharat yollarının körelmesi sonucu devletin nakdi gelirlerinin olağanüstü düşmesi ve askeri kuvvet tedbirleriyle bunun önlenememesi nedeniyle Batı tüccarının ve mamul maddelerinin Osmanlı topraklarına cezbedilmesi amacıyla tanınan, ancak devletin zaafa düştüğü şartlarda Batı’nın kapitalist ve emperyalist devletlerince Osmanlı’ya karşı bir silah ve sopa olarak kullanılan kapitülasyonlar gibi sonradan silaha dönüştü.

Aslında devlet çıkarları gereği Ortodoks Patrikhanesini dirilten Fatih, patrikhanenin Türklük aleyhtarı ikili bir politika uygulamasının da kapısını açmış oldu.  

PATRİKHANENİN DÜŞMANCA SİNSİ İKİLİ FAALİYETİ

Patrikhane, Fatih’in üflediği yeni hayat soluğu ile yeniden faaliyete geçtiği süreçte Türklük aleyhinde sinsice çifte bir politika izlemiştir. Patriklik bir yandan Avrupa’ya yönelik verdiği görüntüyle Müslüman dünyada İslami baskı altında mazlum pozun bürünmüştür. Bunun bir tezahürü olarak 1699 Karlofça Antlaşması’na Patrikhanenin dinsel hürriyetinin sağlanması gibi bir madde konmuştur. Bu durum 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’nda Rus çarının korumasına alınarak iyice konsolide edilmiştir. Böylece mazlum kuruluş propaganda ve ajitasyonunun Lozan Konferansı’na kadar sürdürülme becerisi gösterilmiştir. İzlenen sinsi politikanın diğer boyutu Bizans İmparatorluğu’nun canlandırılma çabalarıdır. Patrikhane bu amaçla imparatorluğun Rum olmayan Bulgar, Ulah, Arnavut ve Sırp tebaasını Rumlaştırmaya çabalamıştır. 

PATRİKHANE, TARİH BOYUNCA KENDİNİ BİZANS’IN DOĞAL MİRASÇISI SAYDI

Patrikhane, tarih boyunca kendini Bizans’ın doğal mirasçısı saymış, her fırsatta onu yeniden canlandırmanın yollarını aramıştır. Bu patrikhanenin megalo ideası (büyük ülküsü) olmuştur. Bu amaçla bir grup Yunan 1814 yılında Odessa’da, illegal olarak Etniki (Filiki) Eterya (Dostluk Cemiyeti’ni) kurdu. Örgütün başına Çar 1. Aleksandr’ın yaveri Aleksandros İpsilantis getirildi. Amaç, Osmanlı devletini parçalayarak önce bağımsızlık savaşı yöntemiyle Yunanistan’ın kurulması, ardından Bizans’ın canlandırılmasıydı. Örgüt 1818’lerde İstanbul’a taşındı. Bu sıralarda 200 bin üyeye sahip olduğu tarihi bir hakikattir. Örgüt asli amacı uğruna Eflak-Boğdan’da isyan başlattı. İsyan daha sonra Mora’ya sıçradı. 2. Mahmut’un çabalarıyla 1821 yılında isyanda Patrik 2. Gregorius (Gregoryus’un) rolü saptandı. Patrikhanenin orta kapısında asıldı. Patriğin suç ortağı Kayseri, Edremit ve Tarabya metropolitleri de aynı akıbetten kurtulamadılar. O gün bugündür 2. Gregorius’un anısına orta kapı kapalı tutulmuştur.

YUNANİSTAN TÜRK TOPRAKLARINDA

KURULMUŞTUR, HERDAİM TÜRKLER ALYHİNE GENİŞLEMİŞTİR

Ancak Mora isyanının meyveleri 1830 yılında devşiren Yunanlar Yunanistan’ın bağımsızlığını elde etmişlerdir. Yunanistan kurulduğu günden itibaren Etniki Eterya örgütüyle birlikte Bizans’ın canlandırılması umutlarını tazeleyerek daha yoğun bir faaliyet içine girmiştir. Yunanistan denen devlet Türk topraklarında kurulmuş, tarihi boyunca daima Osmanlı’nın gerilemesinin yarattığı zaaflarından yararlanarak Türk devleti aleyhine genişlemiştir.

FENER RUM PATRİKHANESİ,

ORTODOKS RUMLARIN MİLLİ KİLİSESİ HALİNE DÖNÜŞTÜ

Patrikhane, Ortodoks cemaatin dini ve dünyevi işleriyle meşgul olma görevini aşarak, Rum milliyetçiliği peşinde koşan tamamen siyasi bir kurum haline geldi. Özellikle Tanzimat Fermanı’yla elde ettiği yeni imtiyazlarla silahlanarak tam bir fitne- fesat yuvası haline dönüştü. En sonunda da Bulgarlar, Sırplar ve Romenler ayrıldılar, kendi milli kiliselerini kurdular. Bunun sonucu olarak Fener Patrikhanesi de Ortodoks Rumların milli kilisesine dönüştü. Yunanistan’la birlikte ortak faaliyetlerle Osmanlı Devleti’ni yıkma mücadelesini yoğunlaştırdı. 2. Meşrutiyet döneminde Rum milletvekilleri Yunanistan’ı açıkça alenen desteklemekten çekinmediler. Elindeki olağanüstü yetkileri İttihat ve Terakki Hükümeti iptal edince yıkıcı faaliyetini iyice şiddetlendirdi.

HÜKÜMETLE İLİŞKİLERİNİ KESTİ, BAĞIMSIZLIĞINI İLAN ETTİ

1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı yenilince Türk düşmanı ve Osmanlı aleyhtarı illegal faaliyetlerini legale çevirdi, açıktan açığa çalışmaya başladı. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasını müteakiben İttihat Terakki Hükümeti ile iyi ilişkileri olan Patrik 5. Germanos ruhani meclisçe azledildi. Yerine vekaleten Bursa Metropoliti Dorotheos Mamelis (Dorotiyus Mameli) getirildi. Mamelis, tam bir fanatikti. Fanatikliğini ilk faaliyetinde ortaya koyarak, Patrikhane’nin Osmanlı hükümetinden bağımsızlığını ilan etti, ilişkileri kesti. Dolayısıyla kendisine ayak bağı olan hüküm ve yükümlülükleri üzerinden sıyırıp attı. Bir bildiri yayınladı. Ortodoks Rumların artık Osmanlı tebaası olmadığını ilan etti. İtilaf devletlerine bütün Anadolu’yu işgal çağrısı yaptı. Rum okullarında Türkçe eğitime son verdi. Anadolu’da Yunanistan’ın toprak emellerini ve megalo ideasını gerçekleştirmek için hummalı bir hazırlığa girişti. Bütün kiliseleri ve Rum okullarını silah deposu haline getirdi. Rum tebaayı işgale hazırlama eğitimlerine başladı. Böylece Yunan işgal kuvvetlerine zemin hazırlama görevi için hazırlık yaptı. Tam bir fitne fesat yuvası gibi hareket etti. Bünyesinde Mavri Mira örgütünü kurdu. Anadolu içlerinde ve Yunan işgali boyunca yerli Rumlardan çeteler kurdu, Müslüman halkın katledilmesine girişti.

“ÖNCE MİLLETİM SONRA DİNİM”

Patrikhanenin canice ve yıkıcı faaliyetleri genellikle İstanbul, İzmir ve Trabzon gibi Rumca konuşulan yörelerde etkili oldu. “Önce milletim, sonra dinim” şiarını bayrak edinmiş, Karamanlı Türk papaz ve Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin kurucusu ve ilk patriği 1. Eftim ya da Papa Eftim’e bağlı Anadolu Ortodoksları Patrikhanenin kışkırtmalarına kapılmadı. Kurtuluş Savaşı’nı desteklediler. 

Lozan Konferansı’nda Türk delegasyon patrikhanenin nasıl bir fesat yuvası işlevi gördüğünü ve cani bir kurum haline geldiğini anlattılar. Mustafa Kemal’in bir “hıyanet ocağı” gibi çalıştığını ifade ettiği patrikhane hakkında, bütün çabalara rağmen patriğin sınır dışına çıkarılması ve kurumun lağvedilmesi kararı alınamamış; Osmanlı Devleti’nin verdiği bütün imtiyazların kaldırılması, siyasi ve idari işlerle iştigal etmemesi, sadece dini hizmetleri yerine getirmesi şartıyla İstanbul’da kalmasına izin verilmiştir.

Böylece patrikhane Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi adını aldı, ökümenik (*3) sıfatını kaybetti.

Ancak Türkiye üzerinde emperyalist baskı ve saldırıların yoğunlaşmasına paralel olarak Patrikhane eski sinsi ve hain işlevine yeniden dönmeye başladı. Ekümeniklik (dünyadaki tüm Ortodoksların lideri) iddiasını yeniden ileri sürmeye başladı. Fener Rum Patriği Bartholomeos milli ve milletlerarası platformlarda “Ekümenik Patrik” unvanını kullanarak devletimizin hakimiyet haklarına saldırmaktadır. Haddini aşarak Lozan’da belirlenen yasal yetkilerini delerek anayasal düzene aykırı beyan ve faaliyetlerde bulunmaktadır.

PATRİK BARTHOLOMEOS’UN EPEYDİR LOZAN’I DELEN FAALİYETLER DİZİSİ

Bartholomeos 2019 yılında Rus Ortodoks Kilisesi’ni bölmek amacıyla Ukrayna Patrikliği’nin kuruluşuna izin verdi. Dünyadaki birçok Ortodoks kilisesine piskoposlar atadı. Bu ABD ve İsrail’in Rusya’yı kuşatma ve zayıflatma faaliyetinin bir parçasıydı. Bartholomeos bu girişiminde CIA güdümünde hareket etti. Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya’nın arasına nifak sokmaya hizmet etti.

Bartholomeos, 2023 yılında Yunanistan ve Estonya’yı “Ekümenik Patrik” sıfatıyla ziyaret etti. Askeri törenle karşılandı. Estonyalı ve Yunan devlet yetkilileriyle Fener Rum Patrikhanesi’nin sözde bayrağını kullandı. Adeta bir devlet başkanıymış gibi görüşmelerde bulundu.

Ökümeniklik ve Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığı peşinde koşan Bartholomeos, 1971 yılında Türk hükümetinin çıkardığı ve yabancı okullardaki Türk hakimiyetini hedefleyen yasa nedeniyle bizzat kendisi tarafından kapatılan, 1999 yılında Türkiye ziyaretinde Demirel’le görüşen Clinton’ın çabalarının sonuçlanmadığı, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in 2024 yılında bizzat giderek Heybeliada’da görüşmeler yaptığı okulların açılabileceği hususunda mesajlar verdiği Heybeliada Ruhban Okulu’nu casus yetiştirmek amacıyla tekrar açmak için yoğun faaliyet içinde bulunmaktadır.

Bartholomeos, 1. Dünya Savaşı yıllarındaki işlevlerine dönüştürmek amacıyla Heybeliada’yı Fener Rum Okulu aracılığıyla aleni bir casusluk merkezi haline getirmeye niyetlenmektedir. “Fener Rum Kilisesi’nin amacı bağımsızlık ve devlet içinde devlet olmaktır. Bu konu genellikle Fener Kilisesi’nin ekümeniklik siyaseti ile ele alınmaktadır. Fener’in hedefinde, Ortodoks Hristiyan dünyasına kendi kontrolünde ruhban, daha doğrusu ajan din adamı yetiştirmek vardır. Okulun, I. Dünya Savaşı yıllarında sürdürdüğü siyasi faaliyetler ve Kurtuluş Savaşı’na karşı işgal güçleri ile birlikte oluşu, bu kurumun aynı zamanda eğitim kurumu dışına çıktığı ve askeri bir üs olarak kullanıldığını da göstermiştir.” (*4)

Fener Rum Patrikhanesi’nin Türklük düşmanı faaliyetlerinin ve megalo idea hayalleriyle Bizans’ın ihyası emellerinin somut durumu, Türk devletlerinin somut durumlarıyla paralellik göstermektedir. Gerek Osmanlı İmparatorluğu gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nin zaafa düştüğü şartlarda yıkıcı faaliyetler alenileşerek yoğunlaşmış, küstahlaşmıştır.

Patrikler, 1950’lere kadar Lozan şartlarının çerçevesinden çıkmamışlar, ökümeniklik taslamamışlar, cemaatlerinin dini işleriyle uğraşmışlardır. Ama Atatürk öldükten sonra İnönü liderliğindeki CHP hükümetlerinin Türkiye Cumhuriyeti’nin rotasını Atlantik dünyasına kırması sonucu, “küçük Amerika” süreci içinde devlet zaafı arttıkça Fener Kilisesinin de eski düşmanlık ve hıyanet huyları depreşmiştir.    

1948 yılında daha iki yıllık patrik olan 5. Maksimos istifaya zorlanarak onun yerine bir Amerikan vatandaşı olan ve daha sonra Türk vatandaşlığına geçecek olan Athenagoras Fener Kilisesine patrik yapıldı. Bu Fener Kilisesi’nde bir darbeydi, yasaların çiğnenmesiydi. Menderes Hükümeti durumu sineye çekti. Athenagoras ABD Başkanı Truman’ın özel uçağıyla Türkiye’ye geldi. Gelir gelmez de ABD Başkanı Truman’ın bir mesajını “itimatnamesini sunan bir büyükelçi” edasıyla Türkiye Cumhurbaşkanı’na sundu. Bu tutum, ABD emperyalizminin psikolojik savaş metotlarının bir parçasıydı. Patrik, alenen “arkamda Sam amcanız var” demek istiyordu. Böyle bir siyasi atmosferde Patrik Athenagoras Fener Kilisesi atalarının çizmelerini giydi, eski makus emellerin peşine düştü. Bazı Yunan metropolitliklerini Fener Patrikhanesine bağladı. Bizans dönemi teşkilatını yeniden canlandırmak için Rum halkı bulunmayan yerlere metropolitlikler atadı. Metropolitlik sayısını yediden yirmiye çıkardı. Diğer Ortodoks kiliseleriyle dostane ilişkiler kurdu. Doğu ve Batı (Roma ve Bizans Ortodoks) kiliselerinin birleştirilmesi için faaliyetlerde bulundu. Amerika ve Kanada’ya özel görevliler göndererek Ortodokslarla “Rum lobisi” oluşturdu. Rum lobisini “Yunan davası”na hizmet edecek şekilde örgütledi. İstanbul’daki Rum okullarında Rumluk propagandası başlattı. Kıbrıs’ta EOKA terör örgütünü destekledi. (*5)

O zamandan bu zamana Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi Lozan’ı delme faaliyetlerini yoğunlaştırdıkça zaman zaman Türk hükümetlerinin kontrolüne takıldı. Ancak Atlantik kuvvetlerini (ABD ve Batılı devletleri) arkasına alan kurum gün geçtikçe küstahlaştı. Üzerine gidildiği zamanlarda Rumlara baskı yapıldığı iddiasıyla Batı dünyası ayağa kaldırıldı. Türk hükümetleri böylece sindirildi. Devlet zaafı ve hükümetlerin Atlantik korkusu Fener Kilisesi’nin şımarmasına ve küstahlaşmasına yol açtı. Yetki alanı olan İstanbul başpiskoposluk bölgesi dışına daha çok sarkar oldu. Ve giderek ekümeniklik iddiasıyla ortaya çıktı. Ulusal ve uluslararası platformlarda Türkiye Cumhuriyeti’nin hakimiyet haklarını ihlal ederek “Ekümenik Patrik” unvanıyla tutum almaktadır.

Fener Rum Patrikhanesi Lozan Antlaşması’nda sınırları çizildiği gibi İstanbul, Bozcaada ve Gökçeada’daki Rum Ortodoks cemaatine hizmet veren bir dini kurumdur. Patriğin bu kapsam dışındaki faaliyet ve söylemlerinin, kendisini ekümenik olarak ilan etmesinin tarihi ve hukuki bir dayanağı yoktur.  

Yargıtay, Fener Rum Patrikhanesi hakkında 2007 yılında bir karar almış, “patrikhanenin ekümenik unvanını kullanmasının hukuken geçerli olmadığı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. Maddesine aykırı olduğu ve patrikhanenin evrensellik yetkisi bulunmadığı” hüküm altına almıştır. (*6)

Devlet zaafına son verilmeli, CIA’nın güdümünde Türkiye ve Rusya’nın arasını açma faaliyetlerinde bile bulunma cüretini göstermiş, ABD Dışişleri Bakanlığı talimatları ve parasıyla CIA’nın güdümündeki yıkıcı faaliyetlerinin önüne geçilmeli, Ekümeniklik iddiasıyla yasalarımıza ve uluslararası antlaşmaları hiçe sayan küstah tutumlarının hesabı sorularak Fener Kaymakamlığı’na bağlı memur seviyesine geri döndürülmelidir.

Kaynaklar:
(*1) Fatih Özcan, Orta Asya’dan batıya (Maveraünnehir’e) kayan Türk tarihi- (Türk Orta çağı -Orta Avrupa’da Türkler)-34/   
(*2) Geç Bizans İmparatorluğu dönemi hiyerarşisinin en yüksek pozisyonu, Bizans donanması komutanının unvanı
(*3) Ekümenik, geniş anlamda Hıristiyanlar arası birlik, berberliğin sağlanması anlamındadır. Cihanşümul veya evrensel anlamında ekümeniklik, üç Hıristiyan mezhebi (Ortodoksluk, Katoliklik, Protestanlık) mensupları arasında birlik beraberliği amaçlanır.
Türkiye’de ekümenik kavramı ilk kez Yavuz Selim’in 1571 yılında Mısır’ı fethetmesi şartlarında gündeme geldi. İskenderiye ve Antakya Patrikhanelerini, İstanbul Patrikhanesine bağladı; patriği de “cihan patriği” (Ekümenik Patrik) ilan etti. Tüm Ortodoksların liderliği anlamında kullanılmaktadır.
Günümüzde Fener Rum Patriği Bartholomeos ekümenik sıfatını kullanmak istemekte, iç ve dış ilişkilerde Yunanistan, ABD ve İsrail’in kışkırtmalarıyla ekümenik patrik gibi tutum takınmaktadır. Bu ise Lozan Antlaşması’nın delinmesi anlamına gelmekte, çeşitli tartışmalara yol açmaktadır.
(*4) Muammer Karabulut, “Tanrı Yanıldı mı? İznik’te 1700 Yıl Sonra ‘Altın Vuruş’” /Akt. Kaan Arslan, Fener’in Heybeliada’da Casus Yetiştirme Planı, Aydınlık, 30.05.2025.
(*5) Doç. Dr. Musa Süreyya Şahin, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 12, S. 348-
(*6) Bartholomeos hakkında Suç Duyurusu, KıvılcımHaber, 27 Mayıs 2025

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.