
Dört eğilimin oyunu alacakmış. Özal’dan bu yana uygulanan, en son AKP tarafından kullanılmış bayat bir metot. Sahibi kesinlikle, anılan iktidarları yaratan ve Türkiye halkına yutturan ABD. Bakalım bu sefer de tutacak mı metot, çok merak ediliyor. Benim fikrime gelince başından söyledim. Her ne kadar “herkesin oyunu almaya çalışan” “dört eğilimin hareketi” metodu, en son olarak yeni bin yılın başlarında AKP ile denendi ve başarılı oldu. 15 yıllık bir iktidar doğurdu. Ancak 12 Eylül faşizmi döneminden beri uygulanan bayatlamış bit metot.
Başarılı olmanın yolu, her kesimin oyunu almayı esas amaç haline getirmektense, öncelikle çekirdek taraftar denilen bir hedef kitle sahibi olmak, böyle bir direniş odağından hareketle halkın diğer kesimlere yönelmektir. Cumhuriyet tarihi boyunca CHP’nin, MHP’nin her kritik durumda varlığını korumasının sihri buradadır. Her ne kadar İyi Parti’nin MHP tabanına ve özellikle Ülkücü çekirdeğe oynasa da bu konuda henüz somut bir durum ortaya çıkmış değil. Kanımca ve edindiğim izlenimlere göre, geçen 6-7 aylık dönemde taraftar Ülkücüler de bir bıkkınlık ve duraklama olduğunu söyleyebilirim.
Akşener, “algı operasyonu” da yapamıyor. Algı yaratma, toplumu yönlendirmenin ilk çıkış noktasıdır. Tabii ki algı yaratma, gerçeklere de dayanır, manipülasyona, yani hileli yönlendirmeye de dayanır. AKP’nin uyguladığı ve kamuoyunda “algı operasyonu” diye eleştirilen kitleleri yönlendirme metodu hileli operasyonladır.
Bunu bir örnekle anlatmaya çalışalım.
1990’larda girilen süreç, dünyanın iki kutupluluktan tek kutupluluğa dönmesi sürecidir. 1991’de Soğuk Savaş’ın bir başarısı olarak SSCB’nin yıkılmasıyla birlikte başlayan bu sürecin en önemli sloganı “küreselleşme”ydi. Milli olan her şey kötüydü. Etnisiteler, tarikatlar, cemaatler gibi milleti parçalayan etnik ve dinsel varlıklar iyiydi. Bu görüşü, emperyalizmin uluslararası ve yerli medyası yıllarca öyle bir işledi, öyle bir tekrarlayıp durdu ki, solun bir kesimi bile bu algı operasyonun atmosferine kapılıp milli değerlere düşman haline geldi.
Algı operasyonu, iyi yönde de kullanılır, kötü yönde de…
Burada temel espri, kitlelerin öğrenme özelliğidir.
Hitler’in propaganda bakanı Göbels’in geliştirdiği teknikler de önemlidir.
Bir yalan, tekrar edile edile bir süre sonra kitleler tarafından gerçeklikmiş gibi algılanmaya başlanır. Yalan ne kadar büyükse etkisi de o kadar büyük oluyor.
Bir gerçeği bir kere söylemekle kitlelerin hafızasına kaydedemezsiniz. Söylemeyi yineleyip duracaksınız. Hep söyleyeceksiniz. Tekrar etmekten bıkmayacaksınız.
Akşener, öncelikle taklitten de kaçınmalı. Kitleler taklide değer vermez. “Aslı varken…” diye düşünür. İyi Parti Genel Başkanının konuşma üslubu Erbakan’ı andırıyor. Bu durum, kendilerinden saydıkları için Ülkücüler için fazlaca yadırganacak bir şey olarak algılanmayabilir. Ancak toplum sadece Ülkücülerden oluşmuyor.
Akşener, olağanüstü kongreler ve mahkemeler sürecinde fazlaca mağdur edebiyatı yaptı. Bizim halkımız mağduru sever. Bataklıkta debelenene bir tekme de sen at anlayışında değildir. Ancak mağdur edebiyatının ayarını kaçırır, abartırsanız, acziyete yorulur. Halk da acizlik gösterenin peşinden gitmez. Önderini güçlü, cesur görmek ister.