“Reis” olmak öyle kolay değil!

Bizim coğrafyada reis olmak öyle kolay değildir!

Tarihin kahramanlar ve kahraman reisler yetiştirdiği bereketli özel bir döneminde yaşıyoruz. Geçen yüzyılın başlarındaki özel döneme benzer şartlar hükmünü sürdürmeye başladı.

Geçen yüzyılda tarih, bölgemizde birbirini etkileyen, birbirini tetikleyen, birbirini besleyen toplumsal ve siyasi olaylarla büyük reisler yarattı. Devrimlerle ortaya çıkan bu reislerin başta gelenleri büyük Mustafa Kemal Atatürk ve Vladimir İliç Ulyanav Lenin tarihteki yerlerini aldı.

Daha sonra Çin’in reisi Mao, Vietnam’ın reisi Ho Amca gelir. Bunlar iri kıyım reislerdir. Daha birçok irili ufaklı reis tarihe altın harflerle adlarını yazdırdılar.

Ve geldik 21’ncü yüzyıla. Bu yüzyılın Atatürk yüzyılı olacağı belirtilmiştir. Evet, daha başında en büyük Atatürk düşmanlarını bile fetheden ve karşısında hizaya çeken Atatürk’ün reisliği hükmünü sürdürüyor.

Demem o ki, reis olmanın yolu, hele büyük reis olmanın yolu antiemperyalizmden, bağımsızlıkçılıktan, vatanseverlikten geçiyor. Geçen yüzyılda bütün büyük reisler vatan savaşının ocağından çıkmıştır. İngiliz emperyalizmine, Rus emperyalizmine, Fransız emperyalizmine karşı milli mücadelelerin ateşinde kavrularak pişmiş reisler büyük reis olmuştur. Çağımızda ise Sam Amca’ya direnmekten geçiyor. Çağımızın en büyük reisleri anti-Amerikancılar arasından çıkmaktadır; ABD emperyalizmine karşı dik duran, direnç gösteren tutarlı vatan savunmacıları büyük reisliği hak etmektedirler. Bölgemizde bunların en büyükleri Beşşar Esad’dır. Amerikan emperyalizmine direnirken hayatlarını kaybeden Saddam ve Kaddafi de büyük reis sınıfına girerken hayatlarını yitirdiler.

Bizde de reis unvanına merak saranlar var. Bu amaçla Türkiye’nin mecburiyetlerinin önünden sürüklenerek de olsa ABD “kara kuvveti” bölücü terör örgütü PKK’yi kazdığı özerklik hendeklerine gömdü. 15 Temmuz Amerikan casusluk örgütü FETÖ’cü darbeyi bastırdı. Türkiye’nin güvenliği ve bekası için, güney sınırlarımızda oluşturulmaya çalışılan ikinci İsrail-Kürt koridorunu yaran Fırat Kalkanı ve tarihe gömen Zeytindalı Harekâtlarını yapan siyasi iradeyi oluşturdu. Bütün bunları başarmak için Batı Asya Birliği’nin kuruluşuna katıldı. Soçi ve Astana süreçlerine dâhil oldu. Türkiye’yi Avrasya sürecine sokmaya çalıştı. Kim ne derse desin geçmişte Ortadoğu’daki Amerikan çıkarlarının bekçisi de olsa, BOP Eşbaşkanlığı yapsa da, Açılım, Ergenekon, Balyoz süreçlerine önderlik de etse, Cumhuriyeti yıkmaya çalışmış da olsa yukarıda sayılan gelişmeler Türkiye’nin geleceğini belirleyen tarihi önemde süreçlerdir. Anti-Amerikancı öze sahiptir. Desteğe layıktır.

Ancak sınıfsal karakteri gereği bir yandan bu olumlu gelişmelere imza atarken diğer yandan da beyninin derinliklerinde bulunan Batı ve ABD ile uzlaşma eğiliminin bir gereği olarak yalpalamalarla götürdü süreci. ÖSO’yu kullandı. Beşşar Esad’a bir türlü el uzatmadı. Geçmiş dönemin pisliklerinden arınamadı. Sarraf şantajı peşini bırakmadı. Ekonomi alanındaki kötü şöhretten kurtulamadı; borçlanma ekonomisinden uzaklaşamadı. Fıtratında bulunan laik demokratik Cumhuriyet düşmanlığından hiç arınamadı.

Kısacası reis olmak öyle kolay değil bizim coğrafyada.

Öncelikle Sam Amca’ya karşı cepheden mücadele edeceksin. Öyle yamuk yumuk değil, Ho Amca gibi, Atatürk gibi dimdik durarak, uzlaşmaz bir karşıtlık oluşturacaksın. Tabii ki bunun için temiz olacaksın; geçmişin kirlerini üzerinde taşımayacaksın. Bir abdesti diğerine ulaşmayan bir tutum içinde olmayacak, bir gün şöyle diğer gün böyle olmayacaksın. Sözünün eri olacak, bugün söylediğini yarın söyleyeceklerinle yalanlamayacaksın. Önüne gelene kanmayacaksın. Ne isterlerse bonkörce ve hovardaca vermeyeceksin.

Bak o zaman bu millet sana canını verircesine reis der.

Aksi takdirde naylon reis olur, üç gün sonra tarihin çöplüğüne atılır, unutulur gidersin.

Bizim coğrafyada reis olmak, Sam Amca’ya şirin görünmekle olmaz.

Bizim coğrafyada reis olmak, Sam Amca’ya cepheden dik durmakla mümkündür.

Bu Haberi Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.