Soner Polat yazdı: 160 bin cesur yürek

TARİHSEL süreçler bize çok önemli bir bilgi sunar. Tüm değişimler, radikal olanlar bile, seçim sonuçlarının bütünüyle dışında, azınlık gibi görünen kitlelerin amansız mücadeleleri sonucunda hayata geçirilmiştir. Bu inançlı insanlar olmasaydı, yeryüzünde hala İlkçağ ya da Ortaçağ’ın kurumları hüküm sürüyor olurdu. Kalabalıklar karanlıktır; hakikat bir avuç insanın ellerinde yükselir! Bandırma vapurunun güvertesinde kaç kişi vardı? Erzurum ya da Sivas Kongrelerine kaç kişi katıldı? Yunan işgalinde Ordu bile beyaz bayrak çekmişken, İzmir’de tetiğe basanlar kaç kişiydi?

Bir dahi kabul edilen Fransız filozof, sosyolog ve siyaset bilimci Raymond Aron’a (1905-1983) kulak verelim : “Demokratik rejimlerin devletlerin ve milletlerin birlik ve beraberliğini, milli bağımsızlığını sağlama gibi bir işlevi yoktur. Ülkede etnik kargaşa, din ve mezhep çatışmaları ve dil birliğine yönelik tartışmalar sürüyorsa, aynı zamanda nitelikli yöneticiler de mevcut değilse, o demokrasi ülkeyi parçalar.” Hemen telaş etmeyin! Türkiye’de bunların hangisi var ki!

ERDOĞAN NEFRETİ BÖLÜCÜLÜĞE DÖNÜŞTÜ

İşte emperyalist merkezler bu sosyal gerçeklikten hareket ederek Türkiye’yi bölmek için düğmeye bastılar. Basit ve sade bir plan yaptılar. Ülke içinde AKP ve Tayyip Erdoğan’a olan nefreti bölücülüğe dönüştürmek en uygun strateji olarak belirlendi. Bu stratejinin taktiksel üç boyutu vardı: AKP’nin 276 milletvekili kazanamayacak bir konuma getirilmesi ve böylece tek başına hükümet kurma imkanının ortadan kaldırılması. Bu maksatla, PKK’nın siyasi kanadı olan HDP’nin Meclis’e sokulması. Son olarak CHP’nin yüzde 23-27 bandında tutulması ve böylece başarısız yöneticileri için iktidara yapışmaktan başka bir seçenek bırakılmaması.

CHP, hiçbir seçim çalışması yapmasaydı, hiçbir söylemi olmasaydı, telefon rehberinden kura ile seçtiği adaylarla seçime girseydi, mevcut koşullarda inanın en az yüzde 32 civarında oy alırdı. Ama bunu çok iyi bilen merkezler, Sezgin Tanrıkulu, Mehmet Bekaroğlu, Murat Özçelik, Selina Doğan gibi adayları özellikle dayatarak, bu partiyi dolar kuru gibi yüzde 26’lara sabitlediler. Emperyalizmin tahsildarı ve fitnecibaşısı Kemal Derviş’i göndererek, kendi planlarını dikte ettiler.

ABD ve AB’nin ülkemize yönelik en temel iki hedefi, Türk ismini Anayasa’dan kazımak ve Güneydoğu’ya geniş bir özerklik getirmektedir. Bu ise ancak bölücü temalar içeren bir anayasa ile mümkün olabilir. Daha açık bir ifade ile uğursuz plan, tek kurşun atmadan ülkemizi bölmektir. İşte, adını ne koyarsanız koyun, kurulacak hükümet bu maksatla kolları sıvayacaktır. AKP ve HDP tek başlarına bu işin altından kalkamaz. Zaten toplam mebus sayısı 338’dir. Bu sayı ile Anayasa, ancak halkoyuna başvurularak değiştirilebilir. Hiç kimse buna cesaret edemez! Bu soruyu doğrudan soranları bu büyük Millet tepeler!

CHP’NİN GÖREVİ MİLLİ DİRENCİ KIRMAK

Bu nedenle, Cumhuriyet’i kuran partinin işin içine çekilmesi hem sosyal hem siyasal hem de sayısal bir zorunluluktur. CHP’den beklenen görev, bölücü Anayasa’ya karşı Atatürkçü ve Cumhuriyetçi kesimlerin direncinin kırılmasına destek vermesidir. Ayrıca, üç partinin toplam vekil sayısı 470’i bulmaktadır ki bu rakam değişiklik için zorunlu olan 367’nin çok üzerindedir.

Vatan Partisi bu planları çok önceden tespit etmiş, AKP-CHP evliliğinin yakın olduğunu ve bu aşkın gayrimeşru çocuğu olan HDP (PKK) ile ailenin tamamlanacağını seçim sürecinde milletimize ilan etmiştir. Ayrıca, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile bendenizin de aralarında olduğu parti yöneticileri medya patronlarını, gazete ve televizyonların genel yayın yönetmenlerini birer birer ziyaret etmiş ve HDP’yi (PKK) desteklemenin “ülkenin birlik ve beraberliği için onarılmaz yaralar açacağını” dile getirmiştir.

Lafı hiç eğip bükmeyeceğim. ABD, AB ve PKK kazanmış, Vatan Partisi ve Türkiye kaybetmiştir. Düzen partileri emperyalist merkezlerin yörüngesinde olduğundan bu seçim 7 düvele karşı savaşan Vatan Partisi ile emperyalizm arasında geçmiştir. Milletimize bu gerçekleri anlatabilecek daha iyi ve yaratıcı yöntemler bulamadığımız için suçluyuz! Görevimizi yapamadık! Ama sadece bir muharebe kaybettik. Savaş devam ediyor. İstiklal Harbi’mizde, Kütahya muharebesini kaybetmiş ama sonunda düşmanı denize dökmeyi başarmıştık.

Vatan Partisi bugün dünden daha güçlü, daha kararlı ve daha inançlıdır. Fırtınada Bandırma vapurunun bir ambarı su aldı. Suyu derhal tahliye ettik. Milli Hükümet için Ankara rotasında tam yolla ilerliyoruz. Türkiye’yi Washington’dan, Brüksel’den değil Ankara’dan yöneteceğiz.

SİZE BU GÖREVİ KİM VERDİ?

Maalesef, emperyalist merkezler, içimizdeki temsilcileri ile Türk tarihinin tanık olmadığı kirli bir psikolojik savaş yürütmüş, insanlarımızı planlarına göre yönlendirerek, cetvel ile çizdikleri sınırlar gibi sistem partilerinin diledikleri oranda oy almasını sağlamışlardır. Bu maksatla, Ulusal Kanal ve Aydınlık dışındaki neredeyse tüm gazete ve televizyonlar cepheye sürülmüştür. Cumhuriyetçi bilinen yazarlar, Fazıl Say gibi müzisyenler, Uğur Mumcu’nun oğlu bile HDP (PKK) yardakçılığına soyunmuştur. CHP’li Gürsel Tekin’in, “Biz görevimizi yaptık. HDP’nin barajı aşmasını sağladık!” sözleri anlamlıdır. Doğru soru şudur: “Size bu görevi kim verdi?” CHP’lilerin soramadığı bu soruyu, günün birinde Vatan Partisi mutlaka soracaktır.

Yılmaz Özdil, Soner Yalçın ve Nihat Genç gibi yazar, edebiyatçı ve gazeteciler sistemin bütün baskılarına rağmen, bu toprakların namusu, şerefi, onuru ve haysiyeti olduklarını bir kez daha ispat etmişlerdir. Vatan sevgisinin herşeyin üstünde olduğunu günün birinde pusulasını şaşıran ebleh meslektaşlarına da mutlaka göstereceklerdir. Yıkılmaz bir kalede göklere yükselen burçlar gibi dimdik durmuşlar, gelecek nesilleri aydınlatacak birer meşale olmuşlardır. Huzurlarında sevgi, vefa, şükran ve takdir duygularımla, saygı ile eğiliyorum.

Peki, HDP (PKK), TÜSİAD, medya, CHP, AKP ve kendini Türk (!) hissedenlerin inanılmaz bir desteği ile Meclis’e sokuldu da ne oldu? Birlikte bakalım:

Selahattin Demirtaş: “Abdullah Öcalan’a (Bebek Katili) teşekkür ediyorum.” Eminim, eli kanlı terörist, aynı amaca hizmet ettiği için yukarıdakilerden de bir teşekkür bekliyordur!

Burcu Çelik Özkan (HDP/PKK): “Bu memleketten defolup gideceksiniz. Bize uzattığınız o keleşi size çevirmesini çok iyi biliriz. (Köy korucuları için)”

Bunların, iyi günlerimiz olduğunu unutmayalım. Neler neler göreceğiz!

Öyle bir noktaya geldik ki HDP’nin (PKK) Meclis’e girmesi için bize matematik dersleri öğretmeye kalkan Sözcü gazetesinin sürmanşetine göz atalım: “HALK MUHALEFET PARTİLERİNDEN BUNU İSTİYOR: HÜKÜMETİ KURUN, HESABI SORUN!” Şimdi matematiği Sözcü yetkililerine biz hatırlatalım. CHP: 132, MHP: 80, toplam 212 ediyor. Hükümet kurmak için 276 vekil gerekiyor. Sizin manşetinize göre, ancak CHP, MHP ve HDP (PKK) ile bir hesap sorma hükümeti kurulabilir. Şimdi Sözcü’ye soruyorum: HDP (PKK) için hangi bakanlıkları düşünüyorsunuz? Milli Savunma mı, İçişleri mi, Dışişleri mi, yoksa Adalet Bakanlığı mı?

Türk tarihine dikkatle bakarsak, fedakar yurtseverlerin hep yalnız yürüdüğünü görürüz. “Vatan Yahut Silistre” piyesinden sonra kalabalıklar ortalığı birbirine kattı. Ama Namık Kemal Magosa’ya gemi ile sürgüne gönderilirken, iskelede bir kişi bile yoktu. PKK ile mücadelede bir efsane olan Cemal Temizöz, kasıtlı olarak Diyarbakır’da PKK’lıların gözü önünde yargılanırken, Türk Milleti televizyonlarda pembe diziler seyretmeyi tercih etti.

CESUR YÜREK 160 BİN KAHRAMAN!

Türk devletinin hayati çıkarlarını hep onlar savundu. Ermeni soykırım yalanını onlar çürüttü. İşgal edilen 152 adamızın kavgasını onlar verdi. Silivri, Hasdal duvarlarını onlar yıktı. Bayram yasaklarını onlar kaldırdı. AKP’ye onlar geri adım attırdı. Bu büyük milletin refah, mutluluk ve güvenliği için onlar öldü, sakat kaldı, cezaevlerinde yattı. İşinden oldu, mesleğini kaybetti, çoluk çocuğu, ailesi perişan oldu. Ama bir an bile geri adım atmadı. Nefes alan her yiğit göğsünü siper etmeye devam etti. Başarısızlıklarda suçu kendinde aradı, milletine asla fatura çıkarmadı!

Eğer bu 160 bin cesur yürek olmasaydı, Türkiye çoktan bölünmüştü. Karanlığın üstüne ışık tuttular; devletimize ve milletimize rota çizdiler. Önümüzdeki tehlikeleri sade ve yalın bir dille milletimize gösterdiler. Şimdi yükleri daha da ağırlaştı. Ama acılar onları olgunlaştırdı, biledi ve daha da dayanıklı bir hale getirdi. Milletimiz müsterih olsun! Meclis’e gönderdikleri maaş kuyruğunda beklerken, Vatan Partisi vatan nöbetine devam ediyor, devam edecek…

Türk ismini koruyacak, ülkemizi böldürtmeyeceğiz. Bütün Türkiye düşmanlarına meydan okuyoruz. Hodri meydan! Atatürk’ün hükümetini mutlaka kuracağız. Gelin çok geçmeden ya Bandırma vapurunun güvertesine çıkın ya da kazanına kömür atın! Bu büyük onur ve gurura sizler de ortak olun! Emin olun, düşman hançerini vatanın bağrına dayamışken, Vatan Partisi’nde, Kuvayi Milliye’de sade bir nefer olmak, TBMM’de mebus olmaktan çok daha değerlidir.

Allah’ıma şükürler olsun! Bu 160 bin arslan içinde naçizane ben de varım. Bu benim hayatımda almış olduğum en büyük ödül, duyduğum en büyük mutluluk, aileme bırakacağım en zengin mirastır.

Bu Haberi Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.