
Kamu mallarının yağmalanmasına adeta isyan eden Diyanet İşleri Başkanlığı, 27 Haziran’da okunan Cuma Hutbesi’nde, ‘Kamu malı topyekûn bir milletin ortak menfaat alanıdır. Hiç kimse bu mallar üzerinde şahsi ve keyfi bir tasarrufta bulunamaz.’ Denildi. Yazarımız Osman Erenalp de aynı konuya değinmişti.
Onca tasarruf tedbirlerine rağmen toplumda ve devlette korkunç bir savurganlık ve israf hüküm sürmekte, ahlak düşkünlüğü her yeri sarmaktadır.
Toplumun ve sistemin çürümüşlüğü her alanda olduğu gibi kamu malındaki hassasiyette de kendini gösteriyor.

Ahlaki beytülmalın kutsallığı anlayışı tarihe gömülmekte, “devletin malı deniz, yemeyen domuz” ve “bal tutan parmağını yalar” ahlaksızlığı toplumu sarmaktadır.
Bu kapsamda Diyanet İşleri Başkanlığı bu ahlaki toplumsal düşkünlüğe adeta isyan edercesine geçen Cuma hutbesinde bu konuyu işleyen ders gibi bir hutbe hazırladı.

ERENALP: “GÜNAH HARİTAMIZ”
Diyanet İşleri Başkanlığı, 27 Haziran 2025 tarihli Cuma Hutbesi’ni kamu hakkının önemine ayırdı. KıvılcımHaber yazarı Osman Erenalp Hoca’nın da bir makaleyle incelediği ‘Kamu Hakkı Dokunulmazdır’ başlıklı hutbede, “Hazine, kamu, belediye, vakıf ve dernek mallarına el uzatmak; insanı dünyada zillete, ahirette büyük bir azaba sürükleyen ağır vebal, büyük bir günahtır.” denildi.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan hutbede şu uyarılarda bulunuldu:
“Muhterem Müslümanlar! Hayber’in fetih günüydü. Müslümanlar, büyük bir zafer elde etmişlerdi. Zaferin ardından sahabiler Peygamberimiz (s.a.s)’in yanında, canlarını feda eden şehitleri bir bir anıyorlardı. Birinin adı zikredildiğinde Peygamber Efendimiz (s.a.s), o kişi hakkında şöyle buyurdu: “Hayır! Ben onu kamu malından çaldığı bir hırka ile cehennemde gördüm.” Allah Resûlü (s.a.s) bu sözleriyle bizlere; kamu hakkını çiğnemenin Allah yolunda ölen bir kimsenin şehit olmasına engel olacak derecede büyük bir günah olduğunu haber vermektedir. Kamu hakkı; ‘Hukukullah’tır; Allah’ın hakkıdır, Rabbimizin bizlere emanetidir. Bu emanete sahip çıkmak, Müslüman olmanın bir gereğidir. Kamu hakkına ihanet etmek; sadece bir haksızlık değil, aynı zamanda bir zulümdür. Kamu malı ise; topyekûn bir milletin ortak menfaat alanıdır. Hiç kimse bu mallar üzerinde şahsi ve keyfi bir tasarrufta bulunamaz. Kamu malı; sadece hayatta olanların değil, henüz doğmamış çocukların, tüyü bitmemiş yetimlerin, bütün muhtaçların, garip gurebanın da hakkıdır. Kur’an-ı Kerim’de ‘Gulûl’ olarak isimlendirilen hazine, kamu, belediye, vakıf ve dernek mallarına el uzatmak; insanı dünyada zillete, ahirette büyük bir azaba sürükleyen ağır bir vebal, büyük bir günahtır. Nitekim Yüce Rabbimiz, “…Kim, kamu malına ihanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı, boynuna asılı olarak gelir…” buyurmaktadır. Kimi zaman yayın organlarında gündeme gelen, kimi zaman sohbet konusu olarak geçen kamu hakkı ihlallerini ve yüce dinimiz İslam’ın bu konuya bakışını hatırlayalım. Hazineye, vakıflara, derneklere, kamu kurum ve kuruluşlarına ait menkul veya gayrimenkulleri zimmete geçirmek, işgal etmek ya da vasıflarını değiştirerek gayr-i meşru kazanç sağlamak ateşten bir korla karnı doldurmaktır. Bu hususta Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in uyarısı gayet açıktır: “Hiç kimse hakkı olmayan bir karış toprağı bile almasın! Eğer alırsa, kıyamet gününde Allah yedi kat yeri onun boynuna dolar.” Kamu imkânlarını amacı dışında kullanmak, kamuya ait işleri yavaşlatmak ya da aksatmak, verilen görevleri layıkıyla yerine getirmemek hem vebal hem de günahtır. Kamu hizmetlerini sunarken insanlar arasında ayrım yapmak, tanıdığı kişilere öncelik vermek, çalışma saatlerinde şahsi işlerle meşgul olmak, hak hukuk tanımamaktır, günahtır. Yaptığı iş karşılığında aldığı ücretten başka, hak etmediği bir ücret talep etmek harama el uzatmaktır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır: “Bir kimseyi bir işte görevlendirip yaptığı işin karşılığı olarak ona bir ücret verdiysek, onun bu ücret dışında alacağı her şey emanete hıyanettir.” Hediye kisvesine bürünen her türlü̈ çıkar ilişkisi, cehennem ateşinden bir parçadır. Dijital mecralarda, yazılı ve görsel medyada yalan ve yanıltıcı haberlerle manipülasyon yaparak kamuyu zarara uğratmak haramdır. Bir kişinin yapabileceği bir iş için birden fazla kişiyi işe almak kamu kaynaklarını israf etmektir. Torpil yapmak ve yaptırmak, adam kayırmak ve kollamak, gençlerimizin hayallerini çalmaktır. Bir takım kanuni boşluklardan yararlanıp adeta gayrimenkul mafyası oluşturarak kamunun ve şahısların malına haksız yere el koymak, sahte belgeler ve yalan beyanlarla bunları haksızca ele geçirmek haramdır, zulümdür. Elektrik ve suyu kaçak kullanmak, toplumun tamamının malına el uzatmaktır, haramdır. Devletin; tarımda, hayvancılıkta ve ticarette verdiği destekleri amacı dışında kullanmak, kamu hakkını ihlal etmektir, günahtır. Daha fazla destek almak için olmayan tarlaları varmış gibi beyan etmek ya da vasıfsız tarlaları vasıflı göstermek, büyük bir haksızlıktır, zulümdür. Değeri düşsün diye çiftçinin ürününü tarlada bekleterek gerçek fiyatının altında almak, fiyatlar artsın diye karaborsacılık ve stokçuluk yapmak, haksız yere milletin malına el koymaktır, haramdır, günahtır. İhtiyacı olmadığı halde sosyal yardım almak, ailesinden kalan maaşı alabilmek için resmiyette boşanıp gerçekte birlikte yaşamaya devam etmek, ateşten gömlek giymektir. Naylon fatura ile vergi kaçırmak, sahte belgelerle mal beyanını düşük göstermek haramdır, günahtır. Engelli muafiyetinden yararlanılarak alınan aracı amacı dışında kullanmak, vergi imtiyazını istismar edip bunu bir rant kapısına çevirmek kamu hakkını gasp etmektir, haramdır. Menfaat elde etmek için rüşvet alıp vermek ise Allah’ın lanetine müstahak olmaktır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Allah’ın laneti, rüşvet verenin de alanın da üzerine olsun.” buyurmaktadır. Hutbemi, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu uyarısı ile bitiriyorum: “Kamu malından haksız kazanç sağlayanlar için kıyamet günü ancak cehennem azabı vardır.” |

DİYANET’İN HUTBESİ SALEPÇİOĞLU’NU GÜNDEME TAŞIDI

DİYANET’İN son Cuma Hutbesi, özellikle İzmir’de Salepçioğlu İşhanı ihalesiyle ilgili vakıf malları üzerinden dönen usulsüzlük iddialarını bir kez daha gündeme getirdi.
İzmir Kemeraltı’nda yer alan ve 85 yılı aşkın süredir kamuya hizmet eden Salepçioğlu İşhanı, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 30 yıllığına ihaleye çıkarılmış, şeffaf olmayan bir sürecin ardından esnafın zorla tahliye edilmesi kararıyla sonuçlandırılmıştı. Kamuoyunda büyük infial yaratan bu ihale, yalnızca bir taşınmazın el değiştirmesi değil; aynı zamanda vakıf ruhunun çiğnenmesi, kamuya ait mülklerin “anonim şirket mantığıyla” peşkeş çekilmesinin de örneği oldu.
Salepçioğlu esnafı Muhammed Çopur, geçen günlerde yaptığı açıklamada şunları söylemişti:“AK Parti İzmir İl Teşkilatı içindeki bazı unsurlar, bu ihalede esnafı pusuya düşürmüş, İsrail bağlantılı ekiplerin ekmeğine yağ sürmüştür. Burada bir ‘İkinci İsrail’ hayali, ‘Yahudi Açıkhava Kültür Müzesi’ hayali peşinde koşan, vakıf mallarını
parsel parsel satmaya çalışan, Sefarad Yahudi lobileriyle, İsrail destekli projelerle iş tutan bir yapıyla karşı karşıyayız.
“AK Parti İzmir İl Yürütme Kurulu’nun iki üyesi Deniz Doğan ve Cüneyd Dahyan, milli servet olan 165 bin zeytin ağacını, 14 bin dekar alanı ranta açan ve zeytinyağı üreten fabrikayı kapatan Sinan Aksu, Salepçioğlu Cami yanındaki imam evini TARKEM gibi yapılara veren İzmir Vakıflar Bölge Müdürü Tahir Emrecan ve bu kumpasın içinde yer alan kim varsa… Siz esnafı sattınız! Halkın, vakfın ve bu toprakların ruhunu parayla değişmeye kalktınız! Sayın Hamza Dağ ve Vakıflar Genel Müdürü Sayın Sinan Aksı, diğer AK Parti içindeki yetkililer! Siz bize söz verdiniz, Allah adına bizi kandırdınız! Sayın Ceyda Çankırı Bölünmez, ‘Salepçioğlu İşhanı otel olsun’ fikrini verenlerden biri olarak her yerde adınız geçiyor. Siz Konak’ta Belediye Başkan Adaylığı yaptınız. Bölgeyi, vakıf ruhunu bu anlayışa teslim etmek için mi aday oldunuz? Bu esnaf, bu millet bunu da unutmayacak.”