Ev, yalnızca başını sokacağın bir delik değildir…

Anadolu’nun geleneksel sivil konut mimarisi, insanın coğrafya karşısındaki binlerce yıllık arayışının ürünü. Bu arayış kimi zaman savaşıma dönüşen ama sonunda coğrafyanın kurallarına uymayı, onun dilini anlamayı öğrenen insanın biriktirdiği çok değerli bir kültürel birikimi de yarattı. Evin, yalnızca “başın sokulacağı bir delik” olmadığı, aynı zamanda insanın yaşama hazırlandığı bir koza işlevi gördüğü zamanların en önemli yanı mimarinin içinde barınanları edilgen kılmamasıydı. Tam tersine geleneksel sivil mimari, koynunda barındırdığı insanla konuşan, ona tepeden bakmayan, derdini anlayan ve kolay çözümler üreten bir yaşam alanıydı. Kadına kadın gibi, erkeğe erkek gibi, çocuğa çocuk gibi davranan ama aynı zamanda yeri geldiğinde hepsiyle bir bütün de olabilen bir alandı.

Anadolu’nun son 50 yılda yitirdiği birçok kültürel değerin başında geleneksel sivil mimari ve bunun ürünü olan yaşam alanları geliyor. Evin bir insanın ömrünü tüketen değil, ömrüne ömür katan, onu değerli kılan bir mekân olduğu zamanların dili masalla, türküyle, maniyle, aşkla, meşkle, unla, irmikle, safranla, pirinçle, balla, reçelle binlerce yıllık birikimin süzüldüğü bir imbiğe dönüyordu. O imbikten damıtılan her damla, bu coğrafyanın insanı için en değerli yaşam reçetelerinden biriydi. İşte yitirilen en önemli değerlerden biri de budur.

Geleneksel mimarinin sosyal dokusu içinde 20 hanelik bir mahallede bile her birey kocaman bir aile gibi yaşarken, betonarme kentlerde 200 konutluk apartmanlarda herkes birbirinden kaçarak yaşıyor. Artık dikey mekânların yükseldiği, cam, çelik ve betondan oluşan kentlerin imbiğinden damıtılan şekilsiz, renksiz ve kokusuz hayatların insanı getirdiği yer milyonların içindeki yalnızlıklardır.

Fotoğraflar, Anadolu’nun özgün sivil mimari örneği yapılarını koynunda saklamayı sürdüren Afyon’un kale çevresine sıralanmış evleri. Bunca keşmekeşe, bunca derme çatmalığa karşı direnen zengin bir kültür mirası olan geleneksel Afyon evleri, bugün yönünü kentin yeni gelişen bölgelerindeki betonarme, cam ve çelikten mürekkep yapılarına dönen insanlara neleri kaybettiklerini fısıldar gibi. Sahib-i Karahisar Mevlevihanesi’nin demir kapısının üstünde yazan Mevlana’nın ünlü “Bulanlar, ancak arayanlardır” sözleri sanki yitip giden zamanın ve mekânların arasında bugünün insanına bir şeyler anlatmak istiyor.

Bunlar Anadolu uygarlığının binlerce yıllık uzun yürüyüşünün biriktirdiği kültürel inceliğin mekâna yansımış halleri. Bu incelikleri yitirdikçe aranan şeyin ne olduğu da unutulup gidiyor işte…

Fotoğraflar: Afyonkarahisar’ın eski evleri

[3d-flip-book mode="thumbnail-lightbox" urlparam="fb3d-page" 
id="12654" title="false" lightbox="dark"]
Bu Haberi Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.