Kirkit sesleri susunca…

Tezgahları birer birer söküp büyük göç dalgasıyla kente taşınan insanların torunları bugün birer birer intihar ediyor. Isparta’da son üç ayda 17 intihar vak’ası yaşandı. Canına kıyanların büyük çoğunluğu 15-25 yaş arası gençler. Kirkit seslerinin sustuğu kentin dokumacı kuşağının torunları içlerindeki büyük boşluğu zamanın siber oyunlarının dijital sesleriyle doldurmaya çalışıyor.

Geleneksel dokumacılığın yanında ticari bir karşılığı da olan Isparta halısının bölgede hızla geliştiği 970’li yıllarda neredeyse her evde bir halı tezgahı kurulmuştur. Kadınlı erkekli süren halı dokumacılığının doruğa çıktığı bu dönemde Isparta genelinde 44 bin civarında halı tezgahında yaklaşık 100 bin kişinin dokumacılık yaparak inanılmaz bir sektörün motor gücü oluşturduğunu söyleyebiliriz.

Bu büyük üretim gücünden geriye yalnızca bir kaç yüz tezgah kaldı. Ermeni Haçik Usta’yla Rum tüccar Ispartalı Agopoğlu’nun, Dr. Bodasaki’nin girişimleriyle 1890’lı yıllarda İzmir Limanı üzerinden Avrupa’ya ulaştı. Konya ve Afyon bozkırlarının otlarıyla beslenen koyunların yünleri, Isparta, Uşak, Denizli’deki atölyelerde ip oldu; Torosların Yörük-Türkmenlerinin eliyle de halıya dönüştü.

Bir kent düşünün, dağ köyünden kasabasına bütün evlere yayılan tezgahlardan her ay 30 bin civarında halı üretilsin… Isparta kent merkezinde, belediye binasına bitişik olarak inşa edilen ‘Halı Sarayı’nın zeminindeki geniş alan bir açık hava pazarı niteliğindeydi. Meydanın etrafında yükselen katların geniş dükkanları ise halı ve halı ipi ticareti yapanlara, model çizenlere ve sektörle ilintili küçük işletmelere ayrılmıştı.

Halı Sarayı, özellikle Çarşamba günleri oldukça kalabalık oluyordu. Evindeki tezgahında dokuduğu halısını rulo yapıp omuzlayan bir gelin, burada halısını satıp ya askerdeki kocasına, ya da okuldaki çocuğuna harçlık gönderebiliyor, evinin ihtiyacını karşılayabiliyordu. Dokuyarak ayakta duran bir kentin insanları, kimseye muhtaç olmadan yaşamını sürdürebiliyordu.

Isparta halısı, 1990’lara gelindiğinde makine halısına yenildi, vadilerdeki dokumacılar da yaşam alanlarını terk etmek zorunda kaldı. Bir zamanlar rengarenk binlerce halının süslediği, yün ve pamuk ipliği kokan Halı Sarayı ise önce sessizce boşaldı, ardından ise otopark oldu. Adı halısıyla özdeşlen bir kentin yakın tarihinin nabzının attığı mekanlardan biri olan Halı Sarayı’nın arşivlerde doğru dürüst bir belgesi, fotoğrafı bile kalmadı.

Tezgahları birer birer söküp büyük göç dalgasıyla kente taşınan insanların torunları bugün birer birer intihar ediyor. Isparta’da son üç ayda 17 intihar vak’ası yaşandı. Canına kıyanların büyük çoğunluğu 15-25 yaş arası gençler. Kirkit seslerinin sustuğu kentin dokumacı kuşağının torunları içlerindeki büyük boşluğu zamanın siber oyunlarının dijital sesleriyle doldurmaya çalışıyor.

Isparta İl Müftülüğü ise önceki gün Cuma hutbesinde kentteki intiharların artışıyla ilgili bir vaaz verdi. Müftülük, özetle “intihar dinimizce günahtır, yapmayın” diyor.

Kökleriyle olan bağını bunca hızlı koparan kentlerin, kalkınma, büyüme ve kısa yoldan zenginleşme masallarıyla ellerinden alınan üretim araçlarının yerine konulan ‘yalancı refah’ araçları önce ruhlarımızı, ardından ise birer birer canlarımızı alıp gidiyor…

[3d-flip-book mode="thumbnail-lightbox" urlparam="fb3d-page" 
id="12654" title="false" lightbox="dark"]
Bu Haberi Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.