Terörü savunan “gazeteci”den gazeteci olmaz!

BOP’un özü olan 2’nci İsrail’i (Kürdistan’ı) kurma sürecinde tek engel olarak gördüğü Türk ordusuna, İşçi Partisi’ne ve vatanseverlere bir Amerikan operasyonu olan Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde Amerikan güdümlü CİA casusluk örgütü FETÖ’ye en büyük desteği veren FETÖ’nün kalemleri Altan kardeşler ve Zaman gazetesi yazarı ve Mehtap TV konuşmacısı Şahin Alpay hakkında AYM “hak ihlali” kararı vererek tahliyesine hükmedince ortalık tozduman oldu. Siyasi güçler iki kampa ayrıldı. AKP, Hükümet ve MHP AYM’ye veryansın etti. Birtakım çevreler ise AYM kararının hemen uygulanmasını istedi.

AYM’nin kararı kuşkusuz tartışılabilir. Hatta karşı da çıkılabilir.

Ancak halkoylamasında Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı yasallaştırılınca, AİHM’ne başvurunun son aşaması haline geldi. AYM’nin kararını yerel mahkemenin uygulamayacağını açıklamasının tam bir hukuk garabeti olduğunu hukukçu olmayanlar bile anlar. İşte bu tutumdan -Nusret Senem’in dediği gibi- “kaos doğar; orda bir duracaksın.” Hukuk dünyasında eleştiri başka bir şeydir karara uymamak başka bir şeydir.

Gazetecilerin terörden tutuklanması konusunda kimileri de “şiddet içermeyen söylem ve kalem serbest olmalı” anlayışını savunmaya başladı.

Evet, klasik demokraside “şiddet içermeyen eylem ve söylem hürriyeti” vardır. Ancak dünyanın hiçbir yerinde hiçbir demokrasi ve devlet kendisini yıkma hürriyeti tanımaz. Bu maddenin tabiatına aykırıdır. Maddeyi anlamalı ve olaylara bilimsel yaklaşım gösterilmeli.

Kabul edilmelidir ki, ilerici çevrelerde “Tayyip düşmanlığı” gözlere mil çekmiş durumdadır. Politikadan bütün anladıkları, “AKP ve Tayyip’in yaptığının tersini yapmak”tır. Ne bilimsel bir analiz var; ne program var; ne siyaset ne de ilkeler! Tek politika malzemeleri “düşmanlık”. Bu tutum da en çok Erdoğan’ın ekmeğine yağ çalıyor. Zira “Tayyip düşmanlığı”, çoğu zaman Amerikan emperyalizminin saflarına düşürüyor onları. Bunda da herhangi bir beis görmüyorlar zaten. FETÖ ve PKK tutuklularını da “mağdur” sayıyorlar. 110 bin “mağdur”un hapishanelerden salıverilmesini istiyorlar.

Vali Yılmaz’ın MAKÜ’deki 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü’ndeki konuşmasında, “gazeteci terör örgütü adına bir şeyler yazıyor, işlem yapıyorsa, terör örgütünün sözcülüğünü yapıyorsa, orada gazetecilik yok, terör örgütü var, terör örgütü mensupluğu var demektir. Bugün terör örgütünün sözcülüğünü yapan, terör örgütünün gazetesini yönetenlere adli işlem yapıldığı zaman diyorlar ki gazeteci tutuklandı. Orada gazeteci tutuklanmadı, bugün FETÖ üyelerinden kaçan, yurt dışına gidenler gazeteci değil teröristtir” şeklindeki sözlerine de katılmamak mümkün değildir.

Ancak şunu da kabul etmekte fayda vardır: AKP Hükümeti, son zamanlarda hoşuna gitmeyen haber ve eleştirileri yayınlamaya cesaret eden medya mensuplarını da FETÖ’yle ilişkilendirme cüreti göstermeye başladı. Buna karşı mücadele etmek gerekmektedir. Ancak bu mücadeleyi verirken de 15 Temmuz darbe girişimi medya davasında yargılanan Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak, Zaman gazetesi eski genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı, eski Taraf yazarı Emre Uslu gibilerin de “mağdur” edebiyatıyla savunuculuğuna kalkışılmamalıdır.

 

Bu Haberi Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.