
Ayasofya imamı siyasi mesaj konusunda Diyanet İşleri Başkanımızın da önüne geçtiler. Onun adı duyuluyor şimdi Ayasofya’dan çok. Büyük cami imamı olmak farkı demek ki.
Camilerin görkemlisi şüphe yok ki Edirne’deki Selimiye Camidir. Görmüşlüğüm vardır. İmamıyla ayaküstü sohbet etmiş, hatıra fotoğrafı da çektirmiştik. Ayasofya imamını duymamıştık. O duyurdu kendisini yeterince. Adı değil ama soyadı bizim köye, yıllar öncesine götürdü beni. Dönemin ilçe müftüsü iki imamla bizim köye gelirlerken yol üzerinde tarlasının başında köyden yaşlı bir teyzemizle karşılaşıyorlar. Sohbet arası müftü bey soruyor;
-Teyze bunların hangisinin günahı daha çok?
-Hangisini boynu daha kalınsa… diyor o da.
Biri komşu köyün imamı. Teyzem çocukluğunu biliyor her ikisinin de.
O gün bugündür imam sınıfında (dua eden, mevlit okuyan, vaaz eden) kimi görsem boynuna bakasım gelir. Bir “boynu kalın” hatırasıdır bende. Vebali de teyzemizin
“Diyanet”e kelimenin sözlük karşılığı “din”, “dindarlık”, “din duygusu” demek. Halk ilgisi dolayısıyla “Dinayet” diyor ona. Cumhuriyetin bir armağanıdır o bize. Genelkurmaydan hemen sonra kurulmuştur. Çok önemli bir kurumdur. İlk başkanı Rıfat Börekçiyi Milli Mücadeleye verdiği destekle tanırız. Adı Başkentte bir okulumuza verilmiş. Denetim için gittiğimizde sormuştum öğrencilerine;
-Kimdir bu Rıfat Börekçi diye.
Bilen çıkmamıştı sınıftan.
“Bu ayıp sana yeter” demiştim ilahiyatçı müdürlerine.
Diyanet İşleri Başkanları yerlerini uzun süre koruyan bürokratlar olarak bilinirlerdi. Tayyar Altıkulaç, Mehmet Nuri Yılmaz akla gelirdi mesela uzunca bir dönem. Tayyar Hoca ayda bir gelir Bakü’ye gelir Devlet Üniversitesinde derslere girerdi. Karşılardık kendisini. Mecliste ziyaretine de gitmiştim. M Nuri Yılmaz’a gelince; Türkiye Diyanet Vakfı, Azerbaycan’dan “İlahiyat Temayüllü Mektep” müdürlerini Ankara’ya davet etmiş. Öğretmenlik yapmıştım ben de Yasamal Reyonu 38 numaralı mektepte. Beni sormuş müdürleri. Bir lisede görev yapıyordum o sıra. Telefon etmişlerdi gitmiştim. Makamında görüşmüştük. Azerbaycan’da dini hayatı konuşmuştuk kendisiyle. Bildiklerimi gördüklerimi anlatmıştım. Ankara’yı gezmiştik daha sonra. Refakat etmiştim onlara.
Sonraki başkanlardan Süleyman Ateş, Mehmet Sait Yazıcıoğlu Fakülteden hocalarımızdı zaten. Mehmet Görmez hocayla da aynı devreyiz ama hukukumuz olmamıştı.
Lütfi Doğanlar vardı daha önceleri. Farklı partilerden milletvekili seçildiler görevi bıraktıktan sonra. Siyasiler bu gibileri vitrinlerinde göstermek isterler. Siyasete faydaları olacağından değil, siyaseten faydalanmak için. Onu görmeleri gerekiyor o makamlarda bulunmuşların. En doğrusu siyasetten uzak durmalarıdır bize göre. Hem kendileri, hem temsil ettikleri makamın saygınlığı için. Ali Bardakoğlu hoca var daha sonra. Hepsinin şu veya biu şekilde çeşitli vesilelerle mesajları mülakatları olmuştu ama hiçbiri şimdiki başkan kadar malzeme vermemişlerdi siyasete.

Öyle ki “bu cuma hangi siyasi mesajı verecek” diye bekler olduk hazretin. Hız kesti son zamanlarda göremiyoruz artık şükür diyorduk ki Ayasofya imamı aldı onun yerini. Şimdi o konuşuluyor Ayasofya’dan çok. “Camiye, kışlaya, mektebe siyaset girmesin” diyen ne güzel demiş. Diyanet teşkilatının her kademesinde çalışanının bunu bilmesi lazım. En başta en baştakinin. Bilinmeli ki Diyanet İşleri Başkanı kabine üyesi değil. Din görevlileri de siyasetin semt temsilcileri değiller.
Olması gerekeni dört kelimeye sığdırmak mümkün;
“Din bulaştırılmamış siyaset, Siyaset bulaştırılmamış din”, bu kadar basit. “Veleddallin amin”.
Herkes işini yapsın. Yaparken de arada bir “boyuna” ve de “boynuna” da baksın.
Sayısız yarar var onda, hem kendileri hem ülkemiz için. (Ankara Mart, 2021)


- AK Parti Hükümeti Çayırhan işçilerini kandıramadı
- İŞKUR gençlik Programı
- DENEME- Suriye meselesi- Suriye’de gerçekte ne oldu?
- “Dijital dünya çocukları ‘ev genci’ yapıyor”
- ‘İŞKUR Gençlik Programı’ protokolü imzalandı
- Turistik tarihi Likya Yolu ranta kurban edilme tehlikesi devam ediyor
- Gazze, Gazzelilerindir
- Şeytanı kıskandıracak oyun: Motosiklet Kazası İhbarının Enteresan Sonu