Karabağ Zaferinin ikinci yılı

Sevgili Şuşa artık özgürsün!

Şuşa’nın zafer haberini duyduğumuzda trafikteydik. Sokaklar coştu, arabalar kornolarla zaferi kutluyordu. Dost, akraba artarda telefon açıp belki haberi izlememişizdir diye bizi müjdeliyordu. İnsanlar sokaklara akın ediyordu. Bütün halkımız birbirine sımsıkı sarılmıştı

ZEYNEB TAGİSOY / BAKÜ

14 TEMMUZ 2020’de Azerbaycan halkı, Tümgeneral Polad Haşimov ve ekibinin Tovuz yönündeki çatışmalarda şehit olduğu haberiyle sarsıldı. Bu diğerleri gibi bir şehit haberi değildi; ilk kez Tümgeneral ve ekibi saldırıya uğruyordu. İnsanlar Sumgayıt’ta Tümgeneral’in evinin önünde

izdiham oluşturdular. Halkımız bunun intikamının alınacağına inanıyordu ve nihayet topraklarımızın geri alınması için savaşmamız gerektiğine emindik. Tümgeneral ve ekibinin şehit olması ve bazılarının ağır yaralanması, 2. Vatan Savaşı’na zemin hazırladı.

Artık yaklaşık 30 yıllık bekleyiş süresi dolmuştu. Halkımız coşkuyla ve umutla savaşın başlamasını ve işgal olunan topraklarımızın geri alınmasını istiyordu. Ülkemizin her şehrinde, şehirlerimizin bütün sokaklarında savaş değil, matem değil, zafer havası, bayram havası vardı. Sokaklarımız çift bayraklarla süslenmişti. Azerbaycan ve Türkiye bayrakları her evde, her binada asılı duruyordu. Çünkü hepimiz bu savaşı Türkiye’nin desteği ile kazanacağımızı biliyorduk.

Beklenen oldu. Her gün çevremizden yedek askerlerin geri çağrıldığını duyuyorduk, savaş hazırlıkları başlamıştı. Hem Azerbaycan askerleri, hem de aylar önce eğitim amaçlı Azerbaycan’a gelen Türk askerleri ve mühimmatı, Ermenistan’la sınır bölgelerine yerleştirilmişti. Türk askerlerinin burada olması ve en son silahlarla bizleri desteklemesi, daha savaş başlamadan halkımızda zafer inancı oluşturmuştu.

Ve nihayet 27 Eylül 2020’de Başkan İlham Aliyev kısmen seferberlik ilan etti ve resmen savaşın başladığını beyan etti. Savaşın ilk günlerinde Fuzuli, Cebrayıl, Zengilan, Qubadlı ve Hadrud bölgelerinin bazı kısımları, köyleri geri alındı ve Laçın’ın bir kısmının kurtarılmasından sonra sıradaki hedefler Şuşa ve Hankendi idi.

HEDEF ŞUŞA

Karabağ tarihini araştıran tarihçiler bu bölgenin deniz seviyesinden 1300-1600 metre yükseklikte olduğunu yazarlar. Yüksekte bulunan ve üç tarafı sarp kayalıklarla çevrili olan dağ yaylası bu gereksinimleri tam olarak karşıladığı için, Panahali Han şehri 1752 yılında tam buraya kurmuştur. Şehir önce onun anısına Penahabad olarak adlandırılsa da daha sonraları Şuşa olarak adlandırılmıştı.

Şuşa tarihi, siyasi ve coğrafi mevki açısından çok önem taşıyordu. Ve onun geri alınması bu savaşın kazananını belirliyordu.

Azerbaycan’ın ilk günden hedefe ulaşmak istediği nokta Şuşa idi ve bu yönde planlama yapılmıştı. Ermenistan’ın da elinde tutmaya çalıştığı bölge Şuşa idi. Ermenistan, Şuşa’yı kaybederse savaşı da kaybedeceğinin farkında idi. Nitekim öyle de oldu.

Özel Kuvvetler artık Şuşa için harekat planı çizmiş ve işe koyulmuştu. Azerbaycan Komutanlığı, modern savaş teçhizatı ile Şuşa’yı kolayca fethedebilirdi. Ancak Şuşa, Azerbaycan’ın kültür başkenti olarak kabul edildiği için onu yıkım olmadan ele geçirmeliydi. Mükemmel hazırlanmış bir göğüs göğüse savaş yolu seçildi. Her taş ve hayatta kalan her bina halkımız için değerli ve tarihi miras idi. Hadrut’tan başlayıp, geçilmez ormanları ve yüksek dağları yaya olarak, ağır bir çöl yüküyle geçen askeri sefer, kasım ayının ilk günlerinde Şuşa çevresinde güçlenmeyle sonuçlandı. Sonraki iki gün içinde sarp kayalıkları tırmanarak şehre giren yiğit oğullarımız, sıradan silahlarla, ağır teçhizatlı

düşmanın direnişini yenerek şehirden Laçın ve Hankendi’ye kadar haydutları kovaladı. Şuşa

kol ve zeka gücüyle kazandığımız şehir oldu.

Resmen açıklanmasa da artık Şuşa’nın geri alındığını öğrenmiştik. Çünkü neredeyse her aileden, her mahalleden cephede bulunan askerler vardı ve onlar da aileleri ile konuştuğunda bunun bilgisini veriyorlardı.

GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN YOL

Şuşa’nın ele geçirilmesi, düşmanın son direnişinin kırılmasıydı. Bu ezici darbenin askeri, siyasi ve manevi etkisi, işgalci Ermenistan’ı kaçınılmaz bir yenilgiyle karşı karşıya bıraktı. Şuşa muharebeleri sırasında Hankendi’de bulunan yabancı gazetecilerden biri, Ermenilerin durumunu şöyle anlatmıştı: “Şuşa’nın savunucuları dağılmıştı. Onlarca yaralı, kanlar içinde asker ambulanslarla Hankendi hastanesine naklediliyor. Savaşçıların geri kalanı yorgun ve dağdan inip yol boyunca askeri üniformalarını atıyorlar. Ambulanslar sürekli gelip gidiyor. Yaralı askerler otomobilde üst üste yığılıydı. Yaraları göğüs göğüse çarpışmanın kanıtıdır.”

O günlerde “Le Monde” tarafından yayınlanan raporda, Ermeni ordusunun mağlup askerlerinin Şuşa’yı terk ederek yaralı halde Hankendi’ye kaçtıkları söyleniyordu.

Hepimiz sabırsızlıkla Şuşa’nın fethi haberinin resmi ilanını bekliyorduk. Çünkü resmi ilandan sonra artık geri dönüşü olmayacaktı.

Muzaffer Başkomutan İlham Aliyev, 8 Kasım günü gündüz saatlerinde gizlice hazırlanan ve ustalıkla yürütülen Şuşa harekâtının başarıyla sonuçlandığını halkımıza müjdeledi: “Sevgili Şuşa, özgürsün! Sevgili Şuşa, geri döndük!”

Müjde, halkımızın 28 yıllık hasretini sona erdirmekle kalmamış, düşmanın sırtının yere geldiğini ve dizlerinin üzerine çöktürüldüğünü de dünyaya duyurmuş oldu. Şanlı zaferi, 7 koldan savaş yürüten Özel Kuvvet askeri birimine borçluyuz. Evet, Şuşa nasıl Karabağ’ın tacı ise, onun alınması da Karabağ mücadelesinin sonu olarak kabul edildi.

Azerbaycan’ın kahraman çocukları mükemmel bir askeri harekât gerçekleştirmiş; cesaret, yiğitlik, kahramanlık, kuvvet ve milli ruh göstermiş, Şuşa’yı işgalcilerden kurtarmış ve uzun bir aradan sonra 8 Kasım 2020’de Şuşa’da Azerbaycan bayrağını yükseltmişti. Şuşa’nın zaferi, askeri ve siyasi önemi ile savaşın kaderini belirledi. Ertesi gün 70’den fazla köyün kurtarıldığı haberi geldi.

UNUTULMAZ COŞKU

Biz canlı yayında Şuşa’nın zafer haberini duyduğumuzda trafikte idik. O anda kemiklerimize kadar tüm güzel duyguları hissettik, yaşadık. Sokaklar coştu, arabalar kornolarla zaferi kutluyordu. İnsanlar sokaklara akın ediyordu. Gazilerimiz önde, milletimiz zafer marşları ile, Şehit Hudayar Yusifzade’nin

“Vatan Yahşıdır” şarkısının sedaları altında merkeze doğru yürüyorlardı. Bütün halkımız birbirine sımsıkı sarılmıştı, yılların yarası artık iyileşmişti. Hocalı’da kadınlarımıza, çocuklarımıza, yaşlılarımıza yapılan amansız vahşetin, eşi benzeri olmayan vahşetin intikamı alınmış oldu. Belki bütün göçmenlerimiz bir nebze de olsa rahatlayacaktı. Artık toprakları geri alınmıştı. Bu tarihi sevincimizi tam olarak anlatmak oldukça güçtür. Çünkü Azerbaycan’ın işgal olunmuş topraklarının geri alınması öngörülemez, hayal dahi edilemezdi.

Ve yaklaşık 100 yıl boyunca Azerbaycan Cumhuriyeti, komşu devletler tarafından işgal olunan topraklarından hiçbirini geri almayı başaramamıştı. Üstüne üstlük Ermenistan Karabağ’ı işgal ettikten sonra o bölgenin vatandaşlarına akıl almaz işkenceler, tarifsiz acılar ve öyle vahşet dolu şeyler yapmıştı ki, halkımız kendi memleketinin hayalini bile kurmaya korkuyordu. Karabağ göçmenlerinin çoğu yeni hayatlarına telafisiz travmalarla sıfırdan başlamışlardı…

ANNEMİN ÖLÜM ACISI BİR NEBZE OLSUN DİNDİ

Savaş başlamadan 3 gün önce melek annemi kaybettim ve bu dünyamın yok oluşunda beni en çok yaşatan şey, annemin ömrünün yarısının korkulu rüyası olan Ermenilere artık gereken dersi verebilme umudu oldu. Benim gibi bu veya diğer şekilde yaralı olan tüm göçmenler, savaşın başlamasını yeni bir çağ gibi değerlendiriyor, umut dolu gelecek gibi görüyorlardı. Artık aşağılayıcı “kaçkın” lakaplarımızdan da kurtulmuş olacaktık. Karabağ göçmenlerinin yıllardır bükülmüş belleri artık doğruluyordu. Öne eğik başlar ise gururla ileriye bakıyordu… Şehit naaşları matem gibi değil, gururlu, onurlu tören gibi karşılanıyordu.

Azerbaycan halkı birlik olup kenetlenmişti. Savaş başladığı günden itibaren askerler ön cephelerde, halkımız ise arka cephede gece gündüz ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Savaş cephelerine maddi durumu olan herkes yardım kolileri gönderiyordu, maddi durumu aşağı olan, yakın evleri olan aileler ise hep askerlere sıcak yemekler yapıp gönderiyorlardı.

Bu koşulsuz sevgi askerlerde yüksek öz güven yaratıyordu. Zaten hepimizin bir akrabası savaşta idi ve neye ihtiyaç olduğunu anında öğreniyorduk. Halkımızın böyle sıcakkanlılıkla, samimiyetle birlik olması ve askerlerimize sahip çıkıp kol kanat germesi büyük ruh yüksekliği yaratıyordu ve tüm bunlar sayesinde hem halkımızın hem askerlerimizin hem de Başkomutan İlham Aliyev’in özgüveni ve zafere inancı her geçen gün artıyordu.

ALİYEV’İN GÜÇLÜ LİDERLİĞİ

İlham Aliyev savaştan önce hep toleranslı, kültürlü, yüksek eğitimli, hümanist biri olarak tanınsa da savaş esnasında kuşkusuz güçlü bir lider olarak kendini ispatladı. Babası rahmetli Haydar Aliyev’in vasiyetini yerine getirdi.

Azerbaycan halkının sevgisini bire beş kazandı.

Ona güvenimizi boşa çıkarmadı ve bundan sonrasında ona itimadımız her zaman olacaktır. İlham Aliyev bu muazzam zaferin banisi olarak hem tarihe ismini yazdırdı hem de dünya devleri içinde kendini ispatlamış, gücüne güç katmış lider olarak öne çıktı.

Nikol Paşinyan ise yürüttüğü kötü politikanın sonuçlarına katlanmalı. Batı’ya yaklaşmaya çalıştı ve sonu hüsranla bitti. Diğer Batı yönemli devletler gibi kaybetmeye mahkûm oldu. Tüm dünya böyle zor bir süreçten geçerken, korona salgını korkusu tüm evleri sararken, milyonlarla insanlar işlerinden olurken, Paşinyan Avrupa Birliği hayali kurdu ve uygulamaya çalıştı ama gözardı ettiği nüanslar sonlarını getirdi.

YANIMIZDA OLAN DOSTLAR

Türkiye’nin hem askeri kuvvetleriyle hem en son teknoloji silahlarıyla Azerbaycan’ın yanında olması, Rusya’nın Türkiye ile siyasi ilişkilerinin iyi olması, İran’ın Batı’dan ve Amerika’dan nefret etmesi ve Pakistan’ın da gardaş Türkiye kadar yanımızda olmaya çalışması bu haklı savaşın kazananını netleştirdi.

10 Kasım 2020 gece saat 01.00 raddelerinde Bakü’ye roket saldırısı ve anında imhası olmuştu. Ve o gece uyumadık, bekledik. Zaten bir saat kadar sonra Cumhurbaşkanı İlham Aliyev canlı yayında konuşmaya başladı. Nikol Paşinyan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın şartlarını kabul ederek kapitülasyon eylemini imzalamak zorunda kalmıştı. 10 Kasım’da Azerbaycan Cumhurbaşkanı, Ermenistan Başbakanı ve Rusya Devlet Başkanı, çatışma bölgesindeki ateşin ve tüm askeri operasyonların tamamen durdurulmasına ilişkin bir bildiri imzaladılar. Üçlü bildirinin imzalandığı 10 Kasım tarihi “Zafer Günü” ilan edilse de bu tarih, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Türk dünyası tarihine adı altın harflerle kazınmış büyük şahsiyet Atatürk’ü anma günü olduğu için Şuşa’nın işgalden kurtarıldığı 8 Kasım ile değiştirildi.

Zaferden bir ay sonra 10 Aralık’ta muzaffer Azerbaycan ordusunun Zafer Geçit Töreni Bakü’de yapıldı. Muzaffer ordunun muzaffer komutanın önünden şanlı bir geçişiydi. Bu geçit töreni Azerbaycan’ın askeri tarihine Zafer Geçidi olarak yazılmıştır. Geçit töreninde 3 binden fazla personel, yeni kabul edilen modern askeri teçhizat, füze ve topçu teçhizatları, hava savunma sistemleri, askeri gemiler ve botlar dahil olmak üzere 150’ye yakın askeri teçhizat sergilendi. Geçit töreninde, Azerbaycan

Ordusu’nun Vatanseverlik Savaşı sırasında düşmandan ele geçirdiği ve imha ettiği savaş ganimetlerinin bir kısmı da sergilendi. Böylece Azerbaycan, Karabağ Muharebesi’ni muhteşem bir zafer yürüyüşüyle taçlandırmış oldu.

AYDINLIK AVRUPA

Bu Haberi Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.