Köprüçay’ın son simyacısı da göçüp gitti…

İnsan, zaman ırmağının akıp durduğu sonsuzluğun içinde coğrafyanın tarihle ve kültürle yazdığı bir kitaptır. Ağacın, suyun, kurdun kuşun döngüsüyle yazılmış bir kitap. Katman katman, sayfa sayfa, cilt cilt; nefes alan, konuşan, üretip-tüketen ama çoğu zaman da susan bir kitap…

Okyanusların derinliklerinden yıldızlara, mikrokozmozdan makrokozmoza çoğu şeyin okuryazarı olmayı deneyen ve bunu da büyük ölçüde başarabilen insan, kendi kitabının okuryazarı olmayı hep ihmal etti ne yazık ki… Gözümüzün önünde, burnumuzun dibinde, bir soluk alımı kadar yakınımızda duran o koca insanlık kütüphanesinin sayfaları birer birer kapanıp gittikçe bunun ne anlama geldiğini biraz daha iyi anlıyoruz…

Kalaycı Sefer Usta da coğrafyanın belleğine kazınan o insan kitabının sayfalarından biriydi…

Önceki gün o kitabın bir sayfasının daha kapandığı haberini aldığımda; ilk aklıma gelen “ne çok eksiliyoruz, ne çok insansız kalıyoruz” duygusu oldu…

Sefer Cengiz, Isparta’nın Sütçüler ilçesine bağlı Darıbükü köyünde yaşayan ve Yukarı Köprüçay Havzasının son 74 yılına tanıklık eden; havzanın hemen hemen bütün köylerinin bilip tanıdığı zanaatkârlardan biriydi. Kendi deyimiyle “Ta Âdem Babadan bu yana sürüp gelen” bakırın suretini karardıkça aydınlatan bir Kalaycı ustasıydı.

Demirciler, bakırcılar, duvarcılar, dülgerler, neccarlar, çobanlar, ekinciler ve dokumacılar gibi kalaycılar da binlerce yıllık yaşam ustalığının zamanın imbiğinden süzülüp gelerek bugüne ulaşmış son temsilcileri. Coğrafyanın yazdığı “insan” ansiklopedisinin yıpranmış sayfaları gibi birer birer solup sessizce feleğin çarkından geçip gidiyorlar…

Köprüçay’ın son simyacısı Sefer Usta da öyle göçüp gitti aramızdan…

Bir gün önce telefonla konuşmuştuk. Meğer bu bir veda konuşmasıymış. Aynı gün komşularını ziyaret edip onlarla da sessizce vedalaşmış. Gece yarısı uyanıp bir kekik çayı içmiş. İçindeki telaşı bastırmak için konuşup durmuş. Yaşam kitabının sayfalarını çevirip durmuş sonra. Gençliği, ataları, ahbapları, yarenleri, bir dakika bile durmadan dağ taş adımladığı coğrafya; dikip büyüttüğü cevizleri üleştiği kuşlar, sincaplar…

En son uzaktaki bahçesinde yaşayan kedisini düşünmüş. “Şimdi acıkmıştır kedi, ona yemek götüreyim” diye ayaklanmış gün ağarırken… Ekmek ve haşlanmış yumurta, belki biraz da süt…

Sonra… Sonra ayaklarının takati kesilmiş. Gün ışıyınca evinden dışarı çıktığında, oracıkta kalbi durmuş ve tıpkı ulu ağalar gibi usulca yere yıkılmış…

Son bir iki gündür “Allah’ım beni elden ayaktan düşürme, ele güne muhtaç etmeden yanına al” diye dua ettiğini anlattı yakınları…

Son bir iki gündür adım adım, her nefeste o son yolculuğa hazırlık yaptığını bilmek hem hüzünlü hem de bir insanın yapabileceği en değerli yol hazırlığı gibiydi…

Dün kış yağmurlarının altında Darıbükü köyünün kadim mezarlığında, koca meşelerin arasında öylece duran bir sedir ağacının altında toprağa verdik Sefer Usta’yı. Bu dünyadaki sevdikleri; çocukları, torunları, yakınları ve bir avuç kalmış komşularına veda edip; toprağın koynundaki sevdiklerinin yanına gitti…

Geriye o insan kitabının emekle, sabırla ve büyük bir dirençle yazılmış sayfasından sımsıcak anılar kaldı…

Köprüçay yalnızca bir coğrafya değil, bir yaşam ansiklopedisiydi. O sessiz yaşam ustaları birer birer gittikçe, kapılar bir bir kapandıkça, geriye kül gibi bir sessizlik kalıyor. Bir de tek tük cılız ışıklar…

Ama bu coğrafya böyledir…

O cılız ışıklar gün gelip gökteki yıldızlar gibi çoğalıp, suyu yaşam, toprağı ekmek, ekmeği umut kılmanın yolunu bulur…

Güle güle Sefer Usta; Köprüçay’ın son simyacısı…

Kalaycı Sefer Usta’nın kısa yaşam öyküsünü de içeren, Temmuz 2012’de yayınladığımız yazıyı burada bir kez daha paylaşıyorum:

Köprüçay’ın son simyacısı…

 Isparta’nın Sütçüler ilçesine bağlı Darıbükü köyü, Yukarı Köprüçay Havzası’nda projelendirilen Kasımlar Barajı ve HES projesinin inşaatına başlanmasıyla sular altında kalacak. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 26 Temmuz’da ÇED olumlu kararı verilen baraj projesinin yutacağı tek köy olan Darıbükü’nde yaşayan 65 yaşındaki Sefer Cengiz, vadinin son kalaycı ustası. 50 yıldır vadideki bütün köylerin kaplarını kalaylayan Sefer Usta’nın körüğü bugünlerde son nefesini veriyor. Köyün sular altında kalmasıyla, yüzlerce ocak gibi emektar körük de sonsuza kadar sönecek.

YÜZLERCE YILLIK GELENEĞİN SON TEMSİLCİSİ

1961 yılında, 13 yaşındayken kalaycılığa başladığını anlatan Sefer Cengiz’le Darıbükü köyündeki küçük atölyesinde konuştuk. Bir yandan seri hareketlerle kocaman bir pilav tabağını kalaylayan Sefer Usta, eşi Gülsüm Cengiz’in ateşlediği körüğün ateşinin başında yaşamöyküsünü anlattı. Sefer Usta, dışarıdan sadece kalay ve benzeri malzemeleri alıp, geriye kalan her şeyini kendisinin ürettiği yüzyıllardır süren bir geleneğin son temsilcilerinden biri. İnsanın metali işlemeye başladığı dönemden buyana çok az değişikliğe uğrayan yöntemlerle işini yapmayı hala sürdüren Sefer Usta, kuşaktan kuşağa aktarılan meslek sırlarını hafızasında saklayan son simyacı.

ÜÇ YIL BOĞAZ TOKLUĞUNA ÇALIŞIP KALAYCILIĞI ÖĞRENDİM

“Okul birincisiydim ama annem öldükten sonra okuyamadım” diye söze başlayan Sefer Usta, yaptığı işi Kesme köyünde Kalaycı Mehmet adında bir ustanın yanında öğrendiğini anlatıyor: “Kasımlar köyünde kalaycılık yaparken benim bir akrabam haber gönderip, ‘bir öksüz çocuk var, senin yanında çalışsın da zanaat öğrensin’ demiş. Mehmet Usta’da amcam Ömer Cengiz ile ‘o çocuk gelsin’ diye haber göndermiş. Bir sabah buradan kalkıp yürüyerek köyümden Kasımlar’a gittim. Mehmet Usta’nın yanında tam üç yıl hiç para almadan boğaz tokluğuna çalıştım. İşi öğrendikten sonra o bana bir kalaycılık takımı aldı ve ben de kendi başıma bu işi yapmaya başladım.”

TAKIMLARI KATIRA YÜKLEYİP YOLLARA DÜŞÜLEN GÜNLER

Önceleri İzmir’in Armutlu ve Kemalpaşa ilçeleriyle köylerinde çalıştığını anlatan Sefer Usta,  sonra kendi köyüne gelip, buradaki çevre köylerin kap kacaklarını kalaylamaya başlamış. “O zamanlar bakır eşyalar çoktu. Katıra körük ve kalaycı takımlarımı yükleyip sırasıyla bölgedeki köylere gidiyordum.  Her köyde en az bir ay kalıyordum. Köy meydanında bana bir yer gösteriyorlar, ben de oraya çalışma düzenimi kuruyordum” diye anlatıyor o günleri.

VADİDEKİ SON KALAYCI BENİM

Günde 20-30 civarında kap kalayladığını söyleyen Sefer Usta,  Kazanlar, tencereler, pilav tabakları, çanaklar, güğümler, ibrikler, çaydanlıklar… Bakırdan yapılmış ne varsa hepsinin mutlaka kalaylanması gerektiğinin altını çiziyor. Bütün bu kapları kendisinin de ürettiğinin altını çizen Sefer Usta, “Çalıştığım köylerde o gün kimin eşyasını kalaylamışsam akşam onun misafiri oluyordum. Yemeğimi onda yiyor, onun evinde konaklıyordum. Hürmette kusur etmezdi köylüler. Kasımlar, İncedere, Kartoz, İbişler, Kocaosmanlar, Menteşe, Karacahisar, Güldallı, Köseköy ve Tahtalı; çalıştığım köylerden bazıları. Çocuklarım da büyüdükçe bana yardım ettiler. Böyle böyle bugünlere geldik… Tam 51 yıl kalaycılık yaptım bu bölgede. Şimdi emekliyim ama yine de tek tük kap getirilirse kırmayıp kalaylıyorum. Yeni yetişen hiç kimse yok. Bu vadideki son kalaycı olarak ben kaldım” diye özetliyor, vadideki hareketli kalaycılık günlerini.

KALAYCININ EN ÖNEMLİ ARACI KÖRÜK

Kalayın çok değerli ve pahalı bir malzeme olduğunun altını çizen Sefer Usta, “ama benim her zaman 150-200 kilo kalay stoğum olurdu. Çünkü çok çalışıyordum. Kalaycılığın en önemli araçlarından biri körük. Körüğün ocağını kendim yapıyorum. Buralardan çıkan sakız toprağı ve samanla kardığım harçtan ocak yapıyorum. Her toprak ateşe dayanıklı değildir, bu yüzden ocak için kullanılan toprak çok önemlidir. Bizim buranın toprağı çok dayanıklıdır. Kalaylanmak için getirilen bakır kabı önce çakılla temizliyorum. Sonra ocakta ısıtılan kabı örs üzerinde çekiç yardımıyla düzeltiyoruz. Ardından tuz ruhu ile kabı temizliyoruz. Eğer bu işlem yapılmazsa kalay daha az dayanır. Daha sonra ocakta ısıttığımız kabın yüzeyine kalay çubuklarıyla kalaylama işlemini uyguluyoruz. Kalayı nişadır yardımıyla uygulamak gerekiyor çünkü nişadır kalayın bakıra işlemesini, tutunmasını sağlıyor. Kalaylandıktan sonra kabı silip temizleyerek kullanıma hazır hale getiriyoruz. Getirilen kapları sadece kalaylamıyoruz, aynı zamanda delik, eğik, bükük kapları kesip düzeltiyor, kaynak yaparak yeni bir görünüm kazandırıyoruz. Bütün bu işlemlerin hızlı biçimde yapılması gerekiyor” diyor.

BAKIR KALAYLANMAZSA KENDİ KENDİNİ YER

Bakır kapların iki üç yılda bir kalaylanması gerektiğini vurgulayan Sefer Usta, kalaylanmadığı zaman bakırın kendi kendini yiyeceğini söylüyor: “Bakırı koruyan kalaydır. Şimdilerde bakır kap artık kullanılmaz oldu. Ben bu bölgedeki son kalaycıyım. Bakır bir tencerede pişen yemeğin lezzeti, bakır çaydanlıkta demlenen çayın tadı çok farklıdır. Alüminyum kapları yıllarca insanlar kullandı ama yemeklerin hiç tadı olmaz alüminyumda. Bakır, ta Âdem babadan beri kullanılan bir maden. Düzenli olarak kalaylandığı sürece bakır kaplar çok sağlıklı ve uzun ömürlü olur. Eskise, bozulsa bile yeniden biçimlenebilir.”

DEMİRCİ MEHMET DAYIMDI

Darıbükü’nün geçmişte önemli bir köy olduğunu da sözlerine ekleyen Sefer Usta,  Kalaycı, demirci, nalbant, marangoz ve duvar ustası bulunan bir köyünün civardaki köylülerin ihtiyaçlarını giderdiği bir merkez olduğunu söylüyor: “Demirci Mehmet Usta benim dayımdı. Bıçak, çapa, saban demiri; demirden üretilen her türlü aleti kendisi yapardı.”

İNSANIN GÖZÜ NEREDE AÇILDIYSA CENNETİ ORASIDIR

Darıbükü köyünün Kasımlar Barajı’nın suları altında kalmasına ilişkin sorularımızı da yanıtlayan Sefer Usta, istimlak çalışmalarının başladığı köyün dışında bir yerde yaşamanın kendileri için çok zor olacağını belirtiyor: “Ben her sabah saat beş altı gibi kalkıp dağlara dolaşmaya giderim. Dağlara gitmediğim gün huzursuz olurum. Dağlarda ruhumu dinlendiriyorum. Ya bahçemi sularım, ya da bir şeyler ekerim. Bir insanın gözü nerede açıldıysa onun cenneti orasıdır. En güzel kentte de yaşasa memleketinin toprağı kokuyor. Başka yerlere çalışmaya gittiğimde bir ay kalsam illa ki gelip bu toprakları görmek istiyordum hep. Buradan başka bir yere gitmek istemiyoruz biz.”

Bu Haberi Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.