
Kırşehir’in Mucur ilçesinde bulunan Seyfe Gölü Orta Anadolu’nun önemli sulak alanlarından biri. Ramsar Alanı olarak Türkiye’nin uluslararası öneme sahip sulak alanlarından olan Seyfe Gölü son 10 yıldır ölüm döşeğinde. Kapalı bir havzada yer alan göl yaz aylarında önemli ölçüde kuruyor, sonbahar yağışlarıyla birlikte yeniden toparlanıyordu. Ancak bu yıl beklenen sonbahar yağışları da gelmeyince Seyfe Gölü artı bir çöle döndü.
Aralık ayında gölün bulunduğu alanda çekilen görüntüler, Orta Anadolu coğrafyasının dramatik manzaralarından birini yansıtıyor. Bir zamanlar binlerce flamingonun yaşam alanı olan, 187 kuş türüne ev sahipliği yapan, doğal sit alanı ve tabiatı koruma alanı gibi koruma statüleri bulunan Seyfe Gölü, çevresine yaşam veren bir sulak alan olmaktan çıktı.

Seyfe Gölü Türkiye’de kötü yönetilen, daha doğrusu yönetilemeyen sulak alanlardan biri. DSİ’nin yıllar önce gölün sularını tahliye etmek için açtığı kurutma kanalı (drenaj kanalı), göl çevresinde sulu tarımın teşvik edilmesi, denetimsizce açılan su kuyuları ve gölü besleyen kaynakların başka amaçlarla kullanılmasına iklim krizinin yarattığı kuraklık da eklenince Türkiye bir gölünü daha kaybetti.
Şimdilerde Kızılırmak’tan Seyfe Gölü’ne su verilmesiyle ilgili öneriler geliyor bölgeden. Daha önce de Akşehir Gölü’ne Eber’de, Burdur Gölüne ise Karakuyu’dan su taşınması gündeme gelmişti. Ancak doğal sulak alanlar için taşıma su ile ekolojik yaşamın sürmesi çok da mümkün değil. Sonuç tıpkı Akşehir Gölü gibi Eber Gölü de kurudu. Burdur Gölü ise can çekişiyor.

Sulak alanlar bir ülkenin yaşam sigortalarıdır. Çevresindeki yaşamı tarımsal üretimden mimariye, öyküden masala, türküden yasa hemen her alanda belirleyen, derinden etkileyen sulak alanlar biyolojik çeşitliliğin devamı için de kilit önemde. İnsan yaşamına sunduğu katkılar ise somut olarak görünen ekonomik yararların çok daha ötesinde.
Orta Anadolu semalarında süzülen göçmen kuşlar için artık Seyfe Gölü mola verip besin bulabilecekleri, üreyip çoğalabilecekleri bir yaşam üssü olmaktan büyük ölçüde çıktı. Bir zamanlar yüzlerce kuşun seslerinin yankılandığı Malya Ovasında artık ölüm sessizliği var.

Biyolojik çeşitliliğin patladığı sulak alanların renginin birer birer solması, Anadolu uygarlığının o uzun yürüyüşünü de yavaşlatıyor, giderek durduruyor. Sulak alanlar kültürün ve uygarlığın tetikleyicisiyken, insan eliyle kurgulanan hatalı su politikaları sonucunda büyük bir ekolojik sorun haline dönüşüyor.

Türkiye doğal yaşam alanlarına ve sahip olduğu benzersiz coğrafyaya yalnızca inşaat, kanal, gölet, baraj, enerji gözüyle bakmaktan vazgeçmeli. Coğrafyaya yalnızca “mühendis” gözüyle bakmak ve bu gözle çözümler üretmeye çalışmak, mutlaka bir başka alanda yeni sorunların çıkmasına yol açıyor.

Milyonlarca yılda oluşan doğal gölleri ve sulak alanları son 50 yılda tükettik. Türkiye’nin daha fazla doğal alan kaybına tahammülü yok. Bir an önce bütüncül arazi planlaması tamamlanmalı ve sulak alanlar üzerindeki insan baskısına sınırlama getirilmeli. Aksi halde geleceğe rengini ve ışığını yitirmiş, çölleşmiş bir coğrafya bırakacağız.

- BURDUR’u Tıp Fakültesi kuruluş sevinci ve heyecanı sardı
- TÜRK-İŞ süresiz oturma eylemine gidiyor
- Kifayetsiz muhteris yöneticinin ülkesine ve halkına verdiği zarar
- Jandarma yangına yönelik devriye atıyor
- Erdoğan’dan çiftçiye yeni kredi paketi müjdesi
- Cuma’da ders gibi hutbe: “Kamu hakkı dokunulmazdır”
- Yazarımız, Sagalassos’ta tarihi dokudaki tahribatı altı maddede gösterdi
- Hükümet krizin yükünü emekçinin sırtına yükleme kararından vazgeçmiyor