
“Salvas”, bizim köyün eski adıdır. (Yenisi Deveboynu) Yaşlılarımız, Sivas’tan geldiğimizi, “Salvas” adının oradan bozma olduğunu söylerler. O yüzden sıcak gelir bana bu ilimiz. Keskin ayazına, soğuğuna aldırmam. Anavatan hissi uyandırır bende bir nevi. Öğretmen Okulunu Kırşehir’de okumuştuk. Tatillerde Kayseri’ye, Yerköy’e geçer, oradan Kurtalan Ekspresine binerdik. Uzun yolculuklar olurdu. Şubat tatilinde zemheride, Sivas Garında çatılardan sarkan buz kalıpları görürdük. Tren hareket edinceye kadar iner, kalem, pipo gibi “Sivas Hatırası” alır dönerdik. Buz pistinde yürürdük sanki. Kangal’da oniki saat kara saplanıp kalmıştık. Altmış saati bulmuştu Ergani’ye varışımız.
İyileri ile karşılaştım ben Sivas’ın hep. Bir düzinesinin adını verebilirim bir anda. Bu da benim şansım işte. Hep öyle devam eder inşallah. Tanışmadan sevdiklerim de var tabii ki. İlin nüfusuna kayıtlı şair, yazar, devlet adamı, nice ülkü erleri. İkisi var ki, özel öneme sahipler onlar: Aşık Veysel ve Halil Zaralı.
Veysel’in ünü sınırlarımızı aşmıştır. Türk Dünyasının ortak paydasıdır o. O söz gücü bir daha zor gelir. Yunus vardı ondan yedi asır evvel.
Bir sonrası için kaç yıl bekleriz Allah bilir.
Zaralı Halil’e gelince onu yolu türküden geçenler bilirler ancak. Onun sesinden türküleri dinleyince bizim köyün yaşlılarının söylediklerine daha çok inanır oldum.
O kadar içime işlemezlerdi değilse diye düşündüm. Onların günümüzdeki temsilcileriyle gelmişler tanıtım günlerine Sivaslılar.
Kubilay Dökmetaş Zaralı. TRT’nin yüz akı sanatçılarından. Kendini türkülere adamış, günümüzün Muzaffer Sarısözen’i diyebiliriz ona. Türkü arşivi ona emanet. Öğretmen Okullu olması diğer bir yönü.
Cengiz Özkan, O da TRT sanatçısı. Âşık Veysel tavrında çalıp çığırıyor. Veysel’i dinlemiş oluyorsun onun tezenesinde. Bir cümlesi oldu konser esnasında. “Türkülerin üzerinden geçilmese, ülke bugün başka hal alırdı” diye. Gayet de haklı. “Türküler Türk’ü söyler türküler.”
İbrahim ŞAHİN isimini il orada duydum. Genç kuşaktan. Sivas Belediye Konservatuarı sanatçısı. Dinledim sonuna kadar. Türküleri bozmadan okuyanlara saygım var. Toprağına bağlı kalsınlar türküler. Bozulmadık bir şeyimiz de olsun memlekette. Onları başkalaştırıp yorumlayanları sormuşlar Veysel’e:
“Kır çiçeğini toprağından koparıp saksıda büyütmeye” benzetmiş.
Biz bozulmamış haliyle dinledik Sultanşehir, “Sivas Tanıtım Günlerinde” türkülerimizi. Halayına baktım. Erzurum Barı sanki. Fark yok arada. Az Doğuya kaysalar el ele olacaklar Dadaşlarla. Cumhuriyetin kuruluşunda el ele idiler zaten bu iki şehir Sivas ve Erzurum. O şerefi taşımaktalar halen. Benzeşmeleri normal o yüzden. Yorgunluğumuzu aldılar iki günlüğüne. Sıradaki ili bekliyoruz artık. Başkent farkı belli ki bu da. Elimde hediye kitapçıkla dönüyorum eve. “İhramcızade’den Özlü Sözler”. Sivasın yetiştirdiği mübarek zatlardan. Oradan seçtiklerimizi armağan ederek noktalayalım gelemeyen göremeyenlere.
Selam ve sevgi ile Sivaslı dostlara…