Böylesini ne gördük, ne de duyduk. Tuttuk nefesimizi, yerküre üzerindeki seyrini izliyoruz virüsün. Doğduğu yerde öldüğü söyleniyor ama kıtalar dolaşıyor o. İnsan bedenine tutununca canlanıyor. Tarih hiçbir olayın, herkesin, bu şekilde, birinci derdi olduğu bir başka devri kaydetmemiştir herhalde. Hudutlar kalkmış, taçlar, tahtlar dize gelmiş durumdalar onun karşısında.
Gelinen noktada en çok kayıp veren ülke Amerika. Attığı “tweetlerle” ve eşek kuyruğu uzunluğundaki “imzasıyla” dünyaya posta koymaya alışmış, onunla ün yapmış başkanlarının da yapabileceği bir şey yok onun karşısında. Sağlık sistemleri çökmüş, parası olmayan ölüyor bu dünyanın en gelişmişi denilen ülkesinde.
Mukadderat işte… Bize maskelerimizi taktırırken, birilerinin de maskelerini düşürüyor eş zamanlı .
Kimler nasıl yönetmekteler ülkesini çıkıyor ortaya bir bir. Gölgesi kalksın virüsün, o zaman belli olacak asıl …
Çok kaosa tanıklık etti insanlık ama böylesini yaşamadı hiç. Sahipsiz defnediliyor ölen, başlarında kimsesi olmadan. İş makinelerinin kullanıldığı görülüyor yer yer bunun için. Uzaktan seyrediyor sevenleri. Ona bile izin verilmiyor hatta. Azalma var mı bugün ölüm sayısında ona bakıyoruz, onunla teselli arıyoruz. Ağlayacak üzülecek zaman yok. Kendi canını derdinde kendi başının çaresine bakma telaşında her fert ve her ülke. Önce can.
Unuttuk baharı çiçeği, bayırı çayırı. Güz gitti, kış bitti, şükür gördük baharı demiştik. Gün sayıyor can atıyorduk dışarı atmak için kendimizi. Erteledik, öteledik, iptal ettik tüm planlarımızı. Çıkamıyoruz dışarı. Mahkûmuz buna, tehlikeyi daha da büyütmemek adına.
Futbol konuşuyor olacaktık. Avrupa şampiyonasına katılma hakkı elde etmiştik yıllar sonra. Olimpiyatlar vardı bu yıl, dört yılda bir yapılan, dünyanın en büyük spor organizasyonu. Onun meş’alesi dolaştırılırdı adet üzere ülkeler arasında. Yolculuğunu izlerdik biz de. Unuttuk hepsini. Kıtalar arası yolculuğuna yoğunlaştık virüsün.
Her yaş gurubunda görülse de, asıl tahribatın yaşlı nüfus üstünde olduğu biliniyor artık. Onlar ki aklıselimini, itidalini temsil ediyorlardı günümüzün. Hafızası kayboluyor onlarla birlikte dünyamızın. Ne yaşanmışlıklar toprağın altına giriyor biz onları tanıyamadan. Renklerini kaybediyor dünyamız, bir bir, farkında olmadan biz.
Bizden birisini, seksen yaşındaki Necip Amcayı tanıyor kamuoyu bu kritik zamanda. O konuşuluyor sosyal medyada. Ankara’da yaşıyor bu yaşlımız . Örgü işi yapıp satarak hayatını kazanıyor amcamız. Evlenmemiş hiç. Babası esir kalmış Yemende onbir yıl. Yurtlarda büyümüşler üç kardeş. Ölmeden anası öğretmiş ona örgü işini. Dikkatini çekmiş gençlerimizden birisinin. Fotoğrafını çekip paylaşmış İnternet üzerinden. Tanınması o şekilde olmuş.
Öyle sözler ediyor ki “onlar da olmasa nasıl olurdu dünyamız” dedirtiyor insana.
İnsanlığın yeni düşmanı Kovid19 gerçekleri
İbrahim Ethem ile öğrencisi Şakik arasında geçen bir konuşmayı hatırlattı bana. Okumuştum yıllar evvel Tasavvuf Tarihi dersi dolayısıyla bir kitapta. Soruyor hocası öğrencisine;
-Siz yemek işini nasıl hallediyorsunuz?
-Buluncaya kadar sabrediyor, bulunca şükrediyoruz.
-Onu Belh’in köpekleri de yapıyor.
-Siz nasıl ediyorsunuz ya?
-Biz buluncaya kadar sabrediyor, bulunca da muhtaç olana varıyoruz .
O ekolün temsilcisi sanki. Öylesine derviş tabiatlı. Duruyor o maya kaybolmuyor bu topraklarda. Cümleleri tokat gibi, ders niteliğinde her biri;
“Kimseden yardım istemem. Kendim kazanırım hayatımı. Garibanım, sokak çocuğuyum ama yardım kabul etmem. Bir ekmeğin acı, iki ekmeğin tokuyum. On liram olsun yeter. Yüz liram olsa kırkını benden garibine veririm. Sırtımıza mı sarıp götüreceğiz? Elli kazansan yirmisini benden düşkününe verir yardım ederim. Allah şahittir.
İnsanoğlu öldüğünde Hoca Fatiha okurken biri toprak atacak gözüne, o zaman doyar ancak. Nefis kördür. Güzel kardeşim. Dünyayı versen ister yine de, hep ister. Kovalayacaksın, yanaştırmayacaksın yanına. Karnım doyunca şükrederim. Çok bulursam yerim. Aç olursam çok yediklerime sayarım. Vermedi diye isyan etmem, şükrederim. Her şeyin şükrü var. Şükür et her şey iyi olur. Az kazansam az, çok kazansam çok yerim. Az kazandığımda da çok kazandığımın yerine sayarım. Huzurevi istemem. Özgür yaşamak isterim. İnkârcı değiliz güzel kardeşim. Büyüklerimiz yardım ettiler bana. Allah memleketimizin yüzüne baksın. Vatanımız devletimiz var olsun.
Genç, yaşlı farkı yok. Okumasını bilene her insan bir kitap. Neleri var daha dünyamızın göremediğimiz tanıyamadığımız.
Yaptıklarınızın çoğuna sayın yapamadıklarınızı siz de Necip Amcamız gibi. Bizim sokak olarak bildiğimiz evi oluyor onun ama çıkamıyor evine.
Ondan pay biçin, çıkmayın dışarı siz de.
Beklemeye razıyım, ümidim olsun yeter.
Sağlık olsun yeter ki.
Sağ olsun evinizde olsun herkes.
Allah her şeyin hayırlısını versin.
Şairin dizeleriyle nokta koyalım.
Söz olmasın öyle ki söz üstüne;
“Mademki vücudumuz bir gün mezar doldurur.
Aldatan hayallerdir gençlik, şöhret ve gurur”
[3d-flip-book mode="thumbnail-lightbox" urlparam="fb3d-page"
id="12654" title="false" lightbox="dark"]
- Hizbullah’a düşmanlık yapan ‘Müslümanlar’ın hayali
- Vali Bilgihan’ın Bucak ziyareti
- Saadet, Gazze için meydanlarda
- Emeklilerin TÜİK öfkesi
- Yağmanın yeni adı orman parkı!
- Atatürk savaşı göze almıştı
- Hükümet kafasını kuma gömdü; ama eylemlerinin giderek yükselten işçi kararlı
- Vatan Partisi’nden boykot çağrısı
- TBMM açılışında iç cephe vurgusu