Kazın ayağı öyle değil artık!

Son 72 saatte yapılan işlerin akıl almaz hızına bakınca insanın aklına Turgut Özakman’ın “Çılgın Türkler” sözü geliyor. Normal zamanlarda yıllarca sürecek bir sürece ancak sığacak işler 3 günde hayata geçirildi. HDP’ye kapatma davası açıldı. HDP Milletvekili Gergerlioğlu’nun milletvekilliği düşürüldü. Batı destekli İstanbul Sözleşmesi tasfiye edildi. İnsanın kafasını döndürecek bir hız. Türkiye’nin mecburiyetleri hükmünü yürütüyor.
Özellikle HDP’ye kapatma davası açılır açılmaz en suskunlarını bile kuyruğuna basılmışçasına bekçi düdüğü gibi öttüren bir kampanya başladı. En çok ileri sürdükleri tezleri, “Yeniden açarlar, boşuna kapatmak için uğraşmayın”, “6,5 milyon oy almış, demokrasi anlayışınız bu kadar mı, milli irade ne olacak?”, “kapatma davası demokratik değil” vs. oldu.
Ancak olgulara bakarak tahlil yapılmadığından yüzeysel bir tarih görüşüyle düşünce üretiyorlar.
Türkiye eski Türkiye değil bir kere.
Türkiye Atlantik’ten kopuyor, Avrasya’ya yürüyor.
Eskisi gibi boynu bükük Türkiye yok artık.
Türkiye Batı ve ABD’nin karşısında başı dik duruyor.
Bundan dolayı Türkiye’ye “hizadan çıktı” yorumları yapılıyor.
Bünyemize bir ur gibi yerleştirilmiş olan NATO Gladyosunu tasfiye ettik.
Yeniden parti kurmak öyle kolay değil artık.
Kazın ayağı öyle değil!
Neden mi?
Okuyun aşağıdaki makaleyi.
Çok bilimsel bir tahlil yapılmış.
İnsanın beyninde şafak açtırıyor.
HDP’yi kurtaracak bir Abdullah Gül yok!
HDP kapatma davası açılınca, sözümona Atatürkçülerden liberallere, milliyetçi görünümlülere kadar bir cephe oluşturulmak için harekete geçildi. Haziran 2015 ve sonraki seçimlerde “Tayyip Erdoğan’ı indirmek için HDP Meclis’e girmeli” lobicileri bu kez de “demokrasi elden gidiyor” propagandasına girişti. Biri “HDP’yi kapatırsanız yenisini açarlar” diyor, diğeri “Partiyi feshederlerse kapatma davasının anlamı yok” diye açıklama yapıyor. Bugün, HDP kapatıldığında, neden yerini “yeni bir HDP”ye bırakamayacağını anlatmaya çalışalım.
YUMURTLAYAN PARTİLER
1990 yılında kurulan HEP’ten bu yana ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP, DTP, BDP, DBP ve son olarak HDP, PKK’nın yasal uzantısı olarak kuruldu. HEP, ÖZDEP, DEP, HADEP ve DTP Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. DEHAP hakkında kaptma davası açıldı. Fakat dava sonuçlanmadan parti kendini feshetti, üyeleri DTP’ye geçmişti. DTP hakkında da kapatma davası açıldı ve parti kapatıldı. Bu kez sahnede BDP vardı.
İşte bu tabloya bakarak, aynı durumun bundan sonra da geçerli olacağı propaganda ediliyor.
Yanlış!
Neden mi? Gelin inceleyelim.
SÜRECİN BAŞLANGICI
HEP, SHP’den istifa eden 10 milletvekili ile kurulmuştu. 1991 milletvekili seçimlerine SHP listelerinden katılan HEP 21 milletvekili çıkardı. Listeler doğrudan o dönem Suriye’de bulunan Abdullah Öcalan tarafından hazırlanmıştı. Dönemin SHP Genel Başkanı Erdal İnönü, daha sonra bu ittifak konusundaki sorular üzerine “Biz devlet görevi yaptık” demişti. “Devlet görevi”nin arkasında 1989 Kasım ayında Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Turgut Özal vardı. Daha sonra PKK’ya doğrudan aracılar yollayıp ateşkes isteyen Özal, HEP’in mimarıydı.
ÇANKAYA’DA SÜPER NATO EKİBİ
Özal, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturur oturmaz, Çankaya’da resmi devlet hiyerarşisini by-pass edecek bir Süper NATO ekibi kurdu. Özal, bu ekip vasıtasıyla çeşitli operasyonlar yürüttü. ABD’nin İkinci İsrail planına karşı çıkan komutanları tasfiye etti, MİT’te CIA ile bağlantılı Sönmez Köksal, Hiram Abas, Mehmet Eymür ekibinin hâkimiyetini sağladı. Daha sonra Ergenekon tertiplerini yürütecek MİT, Emniyet ve yargıdaki FETÖ’cü Gladyo çatısı da bu dönemde sağlamlaştırıldı. PKK’nın yasal partileri bu iklimde faaliyet yürüttü.
GLADYO TERTİPLERİNİN AÇTIĞI YOL
Özal’dan sonra Cumhurbaşkanlığı koltuğuna 1993 yılında Süleyman Demirel oturdu. Demirel, Özal’dan farklı olarak Türkiye’ye yeni bir Sevr’in dayatıldığını söylüyordu. Ancak eylemi, bunun gereklerini yapacak şekilde değildi. Aynı şekilde Demirel’den sonraki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in de…
ABD, Körfez Savaşı’yla gelmiş, bölgenin kalbine yerleşmişti. İncirlik’te konuşlanan Çekiç Güç ile Irak bölünerek İkinci İsrail’in temelleri atılıyordu. ABD, olanca ağırlığıyla Türkiye’ye yükleniyordu. Türk devletinin ABD’ye direnme odaklarını tasfiye etmek üzere iç karışıklık tertipleri düzenlendi. Bu dönemde, Eşref Bitlis’in uçağına sabotaj, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy cinayetleri, Sivas katliamı, Başbağlar katliamı ve daha sonra 1995 Gazi mahallesi olayları gibi bir dizi Gladyo tertibi uygulandı.
GLADYO HUKUKU İLE CUMHURİYET HUKUKUNUN SAVAŞI
ABD, Türkiye’ye PKK ile masaya oturmayı ve Irak’ın kuzeyindeki Kukla Devlet’i kabul etmeyi dayatıyordu. Aynı zamanda, HEP’ten bu yana ne zaman PKK’nın uzantısı partiler hakkında kapatma davası açılsa ABD’den Türkiye’ye yaptırım sopası sallandı. Türkiye, kendi güvenliğini sağlamak için ne zaman bir adım atmaya kalksa, Amerika’nın Türkiye içindeki uzantıları “ABD ne der, AB ne der” diyerek sahneye fırladılar.
Evet, PKK’nın uzantısı partilere kapatma davası açıldı ve kapatıldılar ama bu davalar açılmadan önce ve sürerken seçimlere katıldılar, belediye başkanlığı, milletvekilliği kazandılar. Üstelik, Siyasi Partiler Kanunu’nda açıkça Anayasa Mahkemesince temelli kapatılan partilerin devamı niteliğinde partiler kurulamayacağı belirtildiği halde bunların kurulmasına göz yumuldu. Hatta DEHAP’ın seçime katılma yeterliliği bulunmadığı halde 1999 ve 2002 seçimlerine katılmasına izin bile verilmişti.
Aslında bütün bu olanların izahı çok basit: Yaşanan, Türk yargısı ile ABD’nin Türk devleti içindeki uzantısı Gladyo’nun savaşı!
Kapatma davaları, Cumhuriyet hukukunun gereği olarak açılıyor ancak devlet içindeki Gladyo yapılanması bu aşamada devreye girerek PKK uzantısı yeni partilerin kurulmasını sağlıyordu. Benzer bir durum, Irak’ın kuzeyindeki İkinci İsrail yapılanmasına karşı mücadelede de ortaya çıkıyordu. TSK, ülke içinde ve sınır ötesinde operasyonlarla hem PKK’yı askeri olarak bitirecek hamleler yapıyor hem de Irak’ın kuzeyinde Kukla Devlet yapılanmasını önleyecek tedbirleri hayata geçiriyordu. Ancak devlet içindeki Gladyo yapılanması vasıtasıyla bu tedbirler sekteye uğratılıyordu.
ABDULLAH GÜL’ÜN ROLÜ
Gladyo zincirinin son halkası Çankaya Köşkü’ne oturtulan Abdullah Gül oldu. Ergenekon, Balyoz vd. tertiplerini Abdullah Gül’ün, FETÖ’cü polislere verdiği “Bulun bir Savcı” talimatıyla başlattığı bir sır değil. 2003 yılında dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile yaptığı, kendi anlatımıyla 2 sayfa 9 maddelik sözleşmenin gereği olarak PKK’yı yasallaştırma planını da daha Başbakan yardımcılığı günlerinden itibaren uygulayan Abdullah Gül’dü.
Gül’ün 2 Nisan 2003’te dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell’la yaptığı 2 sayfa 9 maddelik gizli sözleşmesin 6’ncı maddesinde
“PKK/KADEK elemanlarına geniş kapsamlı af ve PKK/KADEK’ yasal siyaset düzleminde yer alma olanağının sağlanması” sözü veriliyordu.
PKK’nın, yasal uzantıları vasıtasıyla 2011 ve 2015’te “özyönetim” ilan etmesine kadar pervasızlaşmasını sağlayan “açılım” sürecinin mimarı da Abdullah Gül’dü. Özal’ın misyonunu üstlenen Gül FETÖ’cü Gladyo yapılanmasının gücüne dayanarak, Talabani-Barzaniler ve Türkiye’de PKK uzantısı yasal partiler vasıtasıyla açılımın düğmesine basan kişiydi.
GEÇTİ O GÜNLER
Abdullah Gül, T24’ten Murat Sabuncu’ya verdiği demeçte, HDP’ye kapatma davasını çok yanlış bulduğunu açıkladı. Gergerlioğlu’nu savunan ve kapatma davasına itiraz eden Gül’ün bugün için hiçbir hükmü yok. Türkiye, Gül’ün tepesinde bulunduğu Gladyo mekanizmasını tasfiye etti. Türkiye Cumhuriyeti PKK’yı hendeklere gömdü, sınırın ötesinde İkinci İsrail koridorunu darmadağın etti. Gül ve benzerlerinin, bu irade ve kararlılık karşısında yapabilecekleri tek şey Atlantikçi medyaya verdikleri demeçlerde sızlanmak olabilir. Atlantik’ten uzaklaştıkça devlet içindeki Gladyo tasfiye ediliyor, böylelikle Türkiye bağımsızlaşıyor. O nedenle HDP’yi kurtaracak bir Abdullah Gül yok! (AYDINLIK)
Bu Haberi Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.