Türkiye’de ‘bilim insanı’ deyince akla gelen ilk isimlerden. Dünyanın sayılı Sümerologlarından Muazzez İlmiye Çığ artık 108 yaşında. Konuşurken hala gümbür gümbür konuşuyor. Onu heyecanlandıran bir konudan bahsederken sesi birden yükseliyor. Güzelliğe, iyiliğe inancını hiç yitirmiyor. Her şeyin eninde sonuna iyiye gideceğine, iyileşeceğine inanıyor. Bunun da tek yolunun sevgi olduğunu düşünüyor. Diyor ki: Eski Türkler’de çarıkların başları niye yukarı doğrudur, biliyor musunuz? Yürürken otları incitmesin diye… Oya Çınar/ Posta gazetesi yazarı
Muazzez İlmiye Çığ: 108 yaşındayım, yeter bence bu kadar, artık gitmeliyim
Nasılsınız? Sağlığınız, ruh haliniz nasıl? Mutlu musunuz?
Teşekkür ederim, gayet iyiyim. Yaşıma göre sağlığım yerinde. Çocuklarımla beraberim. O yüzden mutluyum. Yazı yazamıyorum ama fırsat buldukça okumaya çalışıyorum. Bir şekilde zaman akıp gidiyor.
Bildiğim kadarıyla zaten evden pek çıkmıyorsunuz ama yine de pandemi psikolojinizi etkiledi mi diye merak ediyorum…
Valla geldiler, aşı yaptılar. Zaten bahçeli bir evde, izole bir şekilde yaşıyorum. O yüzden kendi adıma etkilendiğim bir durum olmadı ama insanlar için üzüldüm tabii. İşini gücünü kaybeden, hayatını yitirenler oldu. Onlara çok üzüldüm.
HER ŞEYİ YAŞADIM, BEN ARTIK GİTMELİYİM, YETER BENCE BU KADAR
En son 2018’de konuşmuştuk sizinle. O zaman 105’tiniz, “Yeter, sıkıldım” demiştiniz. Aynı duyguda mısınız?
Aynı duygudayım kızım. Hiç aklıma gelmedi böyle uzun yaşayacağım. Yaşamaktan pek mutlu değilim artık. Ben artık gitmeliyim diye düşünüyorum. Bu hayatı sevmemek, yaşamdan zevk almamak değil. Ama her güzel şeyi yaşadım. Yeterince uzun yaşadım. Yeter bence bu kadar.
Ölüm korkusu hiç hissetmiyorsunuz o zaman?
Hiç! Hayatım boyunca hissetmedim. Ne gençliğimde ne şimdi.
YENİ YIL KUTLAMASI BİR TÜRK GELENEĞİDİR NOEL, TÜRKLERİN ÇAM BAYRAMI’NDAN GELİR
Yeni yıla girecek olmak ne hissettiriyor?
Özel bir hissim yok. Günler birbirinin ardı ardına sıralanıyor işte. Ama şunu söylemek istiyorum. Her yılbaşında aynı şey oluyor. Yılbaşı kutlamasına kızanlar, eleştirenler oluyor. Tamamen bilgisizlikten kaynaklı yorumlar bunlar. Biraz okumalarını öneririm. Nardugan, yani güneşin doğumu demek.
Türkler güneşe ‘nar’ demişler, dugan da ‘doğan’ demek. Ve yıl dönümünde güneşin doğuşunu Çam Bayramı olarak kutlamışlar. Bunun hakkında yazdığım küçük bir kitabım da var. Noel Bayramı olarak kutlanan bayram, tamamen Türklerin bu geleneğinden çıkmıştır.
İsa’nın doğumunu güneşin doğuşuna benzettikleri için oradan esinlenmişler. Özetle bu bir Hristiyan geleneği değildir. Gelenek haline gelmiştir ama bizim Çam Bayramı’mızdan alıp kendilerine adapte ettikleri bir bayram. O yüzden, insanların yeni yıl kutlamalarını bu şekilde eleştirenlere kızıyorum.
Hayatınızın en eğlenceli ve heyecan yanları nelerdi?
1940’lardan 1973’e kadar geçen sürede, Arkeoloji Müzesi’nde çalıştığım dönem en zevk aldığım dönemdi. ‘Tablet arşivi’ diyorduk biz, orada kazıdan gelen tabletleri iki arkadaş tatbik edip, düzenliyorduk. Hocalarımız vardı. Onlarla yaptığımız araştırmalar… Çok heyecanlı ve güzel günlerdi.
En zorlandığınız konular nelerdi?
Tüm bunları yaparken çocuklarım ve ailem vardı. Bir taraftan onlara bakıyordum. Bu bayağı zorluyordu beni. Ama eşim sayesinde her zorluğun üstesinden geldim. Her konuda çok destek ve yardımcı oldu bana. Yapı olarak da zorluklar karşısında yılmam zaten. Beni hiçbir şey yıldıramaz kolay kolay. Yapmak istediğim hemen her şeyi yaptım. Aklımda “Keşke” diye bir şey de kalmadı. Bundan memnunum.
Sıradan bir gününüz nasıl geçiyor? Sabah uyanınca neler yapıyorsunuz?
Sabah kalkıyorum, kahvaltı ediyorum. Sonra biraz daha yatıyorum üzerine. (Gülüyor) Kitap okuyorum bol bol. Şu ara elimde Şevket Süreyya’nın ‘Suyu Arayan Adam’ kitabı var, onu okuyorum. Gazetelere bakıyorum mutlaka. Gün bir şekilde geçiyor.
AVRUPA’NIN 400 YILDA YAPABİLDİKLERİNİ BİZ 80 YILA SIĞDIRDIK
Osmanlı’nın son dönemine bile tanıklık etmiş biri olarak, Türkiye’yi tarihsel olarak ayırdığınızda, gördüğünüz tabloyu nasıl yorumluyorsunuz?
Cumhuriyetin hemen öncesi en zor zamanlardı bence. Cihan Savaşı, ardından imparatorluğun yıkılması… Ama o yıkılmış imparatorluktan sonra küçücük kalan Anadolu toprağında Atatürk’ün yaptıklarına bakınca insanın göğsü kabarıyor. Eğitimde, sanayide, sanatta, bilimde ne atılımlar, ne güzel işler yapıldı.
Memleket, memleket oldu. Kadınlarımız çarşaf içindeydi. Okuma yazma bilmiyorlardı. Kıyafet devrimi oldu. Kadın erkek eşitliği geldi, medeniyet geldi. Bugünden bakarsanız tablo çok net. Avrupa’nın 400 yılda yapabildiklerini biz 80 yıla sığdırdık. Bu çok önemli.
EVLERİN İÇİNDE BÜYÜYEN KİNDARLIK MEMLEKETE YAYILDI
Bugünün Türkiye’sini nasıl buluyorsunuz?
Her atılımın bir elim karşılığı oluyor tabii. Onları bugüne gelirken de gördük. Şimdi en yüksek seviyesini görüyoruz. Kindar bir nesil yetişti. Her şeyin içine dini karıştırdılar. Küçük yaşta çocukların evlenmesine müsaade ettiler. Şimdi annesini, babasını, çocuğunu, kardeşini, karısını öldürüyor insanlar. İşte o kindarlık, bu sonucu getirdi. Buna kahroluyorum. O evlerin içinde büyüyen kindarlık tüm memlekete yayıldı.
“Kadın cinayetleri, şiddet her dönem vardı şimdi görünür oldu” diye düşünüyor bazıları…
Asla asla asla katılmıyorum. Hiçbir zaman bu boyutta olmadı. Keşke sağlığım elverseydi de ben bir araştırma yapabilseydim. Hayatımda böyle şeyler duymadım, görmedim. Kız kardeşini sevmeyi bilmeyen çocuklar yetişiyor. Olur mu böyle şey? “Babalar, kızını kucağında sevemez,” diye açıklama yapıyor kimileri.
Allah sizi kahretsin ya! Bu ne demek? Dinde de böyle şey yoktur. Vicdanda da böyle şey yoktur. Ben babamın kucağında büyüdüm. Hayatımda duymadığım şeyleri bu dönemde duyuyorum, görüyorum. Kahroluyorum.
Sizce bu durum değişecek mi?
Değişecek, değişmek zorunda. Tekrar o eski güzel duygularımıza kavuşacağız. Eğitimi düzenlemek gerekiyor en başta. Anne, oğlunu sevecek. Baba, kızını sevecek. Kardeş, kardeşini sevecek. Aile içinde sevgi olmazsa cemiyette de sevgi olmaz. Aile içindeki o kindar duygular bitecek. Buna tüm kalbimle inanıyorum.
Şu an heyecan duyduğunuz, size iyi hissettiren şeyler de var mı?
Var tabii. Olmaz mı! Güzel bir tiyatro eserine, bir konsere, güzel bir tabloya bakınca heyecan duyuyorum. Sanat beni hep heyecanlandırır, bilim beni heyecanlandırır.
SEVGİ TEK BAŞINA YETMEZ, SAYGI OLMADAN HİÇBİR ŞEY OLMAZ
Aşkı nasıl tarif ediyorsunuz?
Aşk, karşılıklı sevmektir. Saygıdır. Saygı olmazsa sevgi olmaz. Allah rahmet eylesin, canım eşimle biz hep böyle bir ilişki içindeydik. Birbirimizi hem çok sevdik hem saydık. Her işimde bana destek oldu. Çocukken çok küfredermiş. Hatta bunu iki kişi küfrediyor diye döve döve bayıltmışlar bir gün, gözünü küfrederek açmış geri.(Gülüyor)
Düşünebiliyor musun? Ama biz evlendikten sonra bir kez küfrettiğini duymadım. Ne yanımda ne başka yerde. Ne bana karşı ne başka bir varlığa. İşte bu neden biliyor musun? Bana olan saygısındandı. Yalnız sevgiyle hiçbir şey olmaz, yürümez. Saygı çok önemli.
SEVENE YARDIM EDEN BİR TANRI, NE HOŞ DEĞİL Mİ
İnancınızı nasıl anlatırsınız?
Ben eski Türklerin tanrısı Gök Tanrı’yı çok severim. İnsandan yalnız sevgi istermiş o. Sadece insanı değil; otu seveceksin, çimeni, ağacı, hayvanı, her şeyi seveceksin. Seven insanı her sıkıntıdan kurtarırmış. Ben sahiden de ne zaman bir sıkıntıya düşsem, hep karşıma bir yardım çıktı.
Sevene yardım eden bir Tanrı! Ne hoş değil mi? Bunu ilk öğrendiğimde bu beni çok heyecanlandırdı. Gök Tanrı benim ruhuma çok yakındır o yüzden. Eski Türkler’de çarıkların burnu yukarı doğrudur. Neden biliyor musunuz? Yürürken otları kesmesin, incitmesin diye!
Aaa! Öğrendiğim en güzel bilgilerden biri. Hiç bilmiyordum…
Dört bin yıl öncesinden kalan bir mezarda, çamurdan yapılmış bir modelini görmüştüm. Ben de senin gibi çok etkilenmiştim ilk öğrendiğimde. Üzerinden yürüyüp gittiğin otun bile canını gözetmektir işte sevgi.
‘MADEM Kİ BİLİYORSUN, NEDEN ÖĞRETMİYORSUN?’
Özel bir vasiyetiniz var mı?
Yok. Bu hayatta yaşayacağımı yaşadım, alacağımı aldım. Verebileceklerimi her zaman verdim. Sümerliler ne demiş? “Madem ki biliyorsun, neden öğretmiyorsun.” Bildiğini öğreteceksin. Tüm mirasım öğretebildiklerimdir. Hala gelip benden bir şey öğrenmek, almak isteyene kapım açık. Benden bir şey istedikleri zaman mutlulukla vermek istiyorum. Gençlerden de tek beklentim var; okusunlar. Her şeyi okusunlar ki yorumlayabilsinler. Ney, neden olmuş bilsinler. Hepsini gözlerinden öpüyorum.
Fotoğraflar: Ozan GÜZELCE