AK Parti Hükümeti’nin ABD’yi Suriye’nin kuzeyinde işbirliğine davet etmesinin getirdiği tehlikelere işaret eden Vatan Partisi Genel Başkanı Perinçek, ‘Önümüzdeki seçim, Atlantik tehdidi ile Türkiye arasındaki seçimdir. Vatan Partisi, bu tarihsel süreçte tek seçenektir.’ dedi
Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek partisinin İstanbul İl Başkanlığında düzenlediği basın açıklamasında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
Perinçek, AK Parti Hükümetinin ABD’yi Suriye’nin kuzeyinde isbirliğine davet etmesine tepki göstererek bu davetin Türkiye için ciddi tehditler oluşturduğunu dile getirdi. Doğu Perinçek, partisinin başlattığı “NATO’dan çıkalım” kampanyasının da yeni bir atağa geçtiğini açıkladı.
Vatan Partisi lideri Perinçek, 14 Mayıs’ta yapılması beklenen seçimin Türkiye için önemini şu şekilde anlattı:
Önümüzdeki seçim, Atlantik tehdidi ile Türkiye arasındaki seçimdir.
Önümüzdeki seçim, Üretim Devrimi ile borç batağı arasındadır.
Türkiye ile NATO arasında iktidar mücadelesinin seçimi yapılıyor.
Ya Türkiye ya NATO: seçenekler bunlardır.
Türkiye’nin tek seçeneği: NATO zincirini kırmak ve Üretim Devrimini başarmak.
Vatan Partisi, bu tarihsel süreçte tek seçenektir.
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in açıklamaları şu şekilde:
Açıkça belirtelim: AK Parti yönetiminin “Denge politikası” dediği strateji, Türkiye için çok ağır bedelleri olan bir aşamaya girmiştir.
Bir kez “Denge” diye bir strateji olamaz. Strateji, belli tarihsel koşullarda, baş tehdidin, baş tehdide karşı öz gücün ve müttefik güçlerin saptanmasıdır. Tehdidin etkisiz hale getirilmesi için doğru mevzilenmenin belirlenmesi öncelikli koşuldur.
DOĞADA DENGE YOK HAREKET VAR
Öncelikle belirtelim, “Denge politikası” adına yapılan iş, Türkiye’yi hedef alan tehdidin saptanmasından kaçınmaktır. Tehdidi saptamayanlar, marifet işlemiyorlar; gerçeği saptamaktan kaçınıyorlar, hatta üzülerek belirtiyoruz korkuyorlar. Düşman ile dostlar arasında dans etmek, siyaset değil, fakat çaresizliktir ve bilgisizliktir.
Tehdidi saptamayanlar, düşmanı ve dostu belirleyemezler, başka deyişle strateji kuramazlar. Dolayısıyla siyaset, başka deyişle taktik de üretemezler. Çünkü siyaset, stratejik hedefe ulaşmak için saptanan yol ve yöntemlerdir.
Doğada, toplumda ve siyasette denge yoktur, hareket vardır. Denge peşinde koştuklarını sananlar, kendilerini hareketsizliğe bağlarlar ve “denge” dedikleri pasifliğe teslim olurlar. Dans ettikleri partner, acizlik, çözümsüzlük ve teslimiyettir.
DİKKAT: STRATEJİK YANLIŞ TAKTİK MANEVRALARLA DÜZELTİLEMEZ
Askerliğin ve siyasetin temel bir ilkesi vardır: Yığınakta yapılan hata düzeltilemez. AK Parti yönetimi, denge adına ABD emperyalizmi ile insanlık arasındaki cepheleşmede tarafsız kalarak tehdide karşı mevzilenmekten kaçınıyor. Buna askerlikte ve siyasette “yığınakta hata” adı verilir. Yığınakta hata, stratejide yapılan hatadır ve taktik plandaki uygulamalarla düzeltilemez.
AK Parti Hükümetini dostça duygularla ve Türkiye adına ciddî kaygılarla uyarıyoruz: Stratejik hatanın getirdiği sorunlar, taktik oyunlarla aşılamaz. Bu nedenle çıkışta son sapağa yaklaşmış bulunuyoruz.
YIĞINAKTA HATA: SURİYE’DE ABD İLE İŞBİRLİĞİNE ODAKLANMAK
Yığınakta hatanın adını koyalım: AK Parti Hükümeti, Suriye’de çözüm için ABD ile işbirliğine odaklanmaktadır. Dışişleri Bakanının ağzından dün yapılan açıklama aynen böyle.
Oysa daha 23 gün önce, 28 Aralık 2022 günü, Türkiye, Rusya ve Suriye Savunma Bakanları, Moskova’da toplanarak, Suriye’de terör örgütlerine birlikte son vereceklerini ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü birlikte sağlayacaklarını ilan etmişlerdi.
Türkiye, Suriye ve Rusya’nın Suriye’de birlikte hareket etmesi, doğru stratejiydi. ABD tehdidi, üç ülke adına doğru saptanmıştı. Çözüm de doğru saptanmıştı: Üç ülke hedefe ulaşmak için askerî işbirliği yapacaktı.
Son günlerdeki gelişmelere bakıyoruz: Türkiye yönetimi, Rusya Dışişleri Bakanı’nın 14 Ocak 2023 günü Moskova’ya yaptığı daveti reddediyor ve ABD’ye koşuyor.
Türkiye yönetimi, üç ülke dışişleri bakanlarının Moskova’da buluşmasını Şubat ayına sallıyor. Sallıyor diyoruz, çünkü burada bir erteleme söz konusu değildir. Üçlü Çözüm meçhule sallanıyor, hatta aslında reddediliyor ve arkasından ABD Dışişleri Bakanı ile yapılan görüşmeden sonra, ABD ile çözüm stratejisi yeğleniyor.
Bölgenin terörden temizlenmesini ve mültecilerin ülkelerine dönmelerini sağlayacak doğru stratejiden 20 gün içinde tamamen karşıt stratejiye geçişe AK Parti kamuoyunda “denge siyaseti” adı veriliyor. Burada denge adı altında yapılan marifet, yığınakta hatadır.
BİRİCİK ÇÖZÜM: SURİYE VE RUSYA İLE İŞBİRLİĞİ
Burada özellikle vurgulamak gerekir: Suriye’de ABD ile birlikte çözüm hayâline kapılmak, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun omuzlarına yüklenecek bir yöneliş değildir. Dışişleri Bakanı, başında Sayın Cumhurbaşkanımızın bulunduğu kabinenin stratejisini açıklamaktadır. Bu stratejinin siyasetleri de belirlenmiştir. ABD, Suriye’ye sözümona anayasa yapacak siyasal sürece davet ediliyor. ABD’den Suriye Özel Temsilcisi ataması talep ediliyor. Suriye muhalefeti ile “rejimi” uzlaştırma siyaseti yeniden pişirilip sofraya getiriliyor. Dahası ABD’den Türkiye’nin 30 km derinliğindeki Güvenlik Koridorunu desteklemesi isteniyor. ABD’nin Ege’de silah dengesini Yunanistan yararına bozan siyasetlerden ve PKK’ya silah desteğinden vazgeçmesi, Türkiye’ye F-16 uçaklarını vermesi de, AK Parti yönetiminin beklentileri arasında.
Türkiye’nin Rusya ve Suriye ile birlikte Üçlü Çözüm fırsatını tepmesi ve denge adı altında düşmanla dans etmesi, çok ağır sonuçlar doğurur.
SAFLIĞIN VE HAYÂLPERESTLİĞİN ADINA TAKTİK DENMEZ
AK Parti yönetimi, ABD’yi açıkça Türkiye’yi ve Suriye’yi bölme stratejisine davet etmektedir. Bu davete taktik denemez. Saflığın ve hayalperestliğin adı, taktik değildir.
ABD Hükümetinin bir stratejisi var. Bu strateji, taktik oyunlarla ve denge adı verilen manevralarla değiştirilemez. Çünkü ABD’nin Karadeniz, Doğu Akdeniz, Batı Asya ve Asya siyasetleri, genel ABD stratejisinin ufku içinde saptanmıştır. ABD, Yunanistan kıyılarına yığdığı büyük askeri güçle ve Doğu Akdeniz’den Türkiye’ye yönelttiği namlularla Türkiye düşmanı stratejisinin gereğini yapmaktadır. PKK ve PYD’ye yapılan silahlı destek de o stratejinin içindedir ve ricayla, ödünle ya da yakarmayla değişmez. Nitekim ABD, Türkiye’nin kendisini savunmasına yönelik her uygulamanın karşısındadır ve Suriye’nin meşru yönetimi olan Beşar Esat Hükümeti ile normalleşmeyi de kabul etmiyor. Bu durumda AK Parti yönetimi, denge siyaseti adı altında kendisini aldatmakta ve kendisiyle birlikte Türk milletini de aldatmaktadır.
ABD ve NATO, Natocuların sandığı gibi, safiyane taktiklerle Türkiye’nin müttefiki konumuna çekilemez.
MİLLÎ STRATEJİ VE ÜÇLÜ ÇÖZÜM
Türkiye, bağımsızlığımıza, vatan bütünlüğümüze, ekonomik gelişmemize ve Akdeniz’deki hayatî çıkarlarımıza yönelik ABD+İsrail tehdidini gerçekçi olarak saptamak ve stratejisini de buna göre gerçekçi olarak saptamak durumundadır.
Türkiye’nin önünde korkarak, çekinerek, ödün vererek hayata geçirilecek çözümler yok.
Varolan koşullarda Türkiye’nin sorunları, gerçeklere dayanarak cesaretle çözülür ve Türk devletinin ve milletinin cesaretini seferber edebilecek çözüm de vardır. O çözümün başında, bugüne kadar her kritik durumda kanıtlandığı üzere Vatan Partisi bulunuyor. Atlantik güçlerinin ağız birliği halinde Vatan Partisi’ni hedef almalarının sebebi de budur.
AK PARTİ YÖNETİMİ ALTILI MASA’NIN HANGİ SANDALYESİNDE OTURUYOR
Bugün NATO, Türkiyemiz için bir güvence, bir müttefik, bir korunak değil, ABD tehdidinin esas aletidir.
Bugün Türkiye hapishanelerinde NATO generalleri yatıyor. İşte NATO hakikati budur.
O Natocu-Fetöcü generalleri kurtarma gayretindeki Altılı Masa liderleri de, ABD’nin iç cephedeki bozguncu güçleridir. Peki, AK Parti Hükümeti, ABD oltasına takılarak Altılı Masa’nın hangi sandalyesinde oturuyor?
ABD Dışişleri Bakanlığının denetimindeki Foreign Policy, daha yirmi gün önce, Tayyip Erdoğan’ı devirme hedeflerini yeniden ilan etti ve önümüzdeki seçimlerde “kan banyosu” yaşanacağını yazdı.
Altılı Masa aktörleri, bu senaryonun oyuncuları olarak harekete geçtiler:
Kılıçdaroğlu, TSK Komutanlarına “haddinizi bilin” hakaretiyle psikolojik harekât meydanına sürüldü.
Babacan, Türk kavramını Anayasadan çıkartma rezilliğini yeniden piyasaya sürdü.
Meral Akşener, Gladyo kraliçesi görevinde final perdesini açtı.
Davutoğlu, “ABD’nin Ankara’daki adamı” olarak heyecanını tazelemiş bulunuyor.
Saadet Partisi, ABD işbirlikçisi ve İran düşmanı cephede salyangoz satıyor.
Peki, AK Parti yönetimi ABD’nin bu “kan banyosu” senaryosunun neresinde?
Stratejik soru budur ve yaşanan süreç bu soruya yanıt vermekten korkan ya da yanlış yanıtlar veren tutumu affetmez.
GÜVENLİĞİMİZİ VE ÜRETİM DEVRİMİNİ NATO’DAN MEDET UMARAK DEĞİL, NATO ZİNCİRİNİ KIRARAK SAĞLAYABİLİRİZ
NATO’dan ayrılmak, ABD tehditlerine ve tertiplerine karşı en etkin uygulamadır. NATO’dan kurtulan Türkiye, iç cephesini birleştirir ve sağlamlaştırır, Ekonomide Kurtuluş Savaşını zafere ulaştırır.
NATO’dan ayrılmak, aynı zamanda Asya’ya yönelişi güçlendirir ve dış cepheyi pekiştirir.
NATO üyeliğine son vermek, millî güvenliğimizin gereği olması yanında, ABD tehdidiyle karşı karşıya olan ülkelere güven verecek ve Türkiye’nin ittifak birikimini harekete geçirecektir.
Türkiye’nin NATO’ya karşı bağımsızlığını ve güvenliğini savunmaya yönelik uygulamaları, NATO içindeki çözülme sürecini hızlandıracak ve Dünya Barışına katkıda bulunacaktır.
NATO İLE TÜRKİYE ARASINDAKİ İKTİDAR MÜCADELESİ
Önümüzdeki seçim, Atlantik tehdidi ile Türkiye arasındaki seçimdir.
Önümüzdeki seçim, bağımsız Türkiye’nin Üretim Devrimi atağı ile borç batağında boğulmak arasındaki seçimdir.
Önümüzdeki seçim, Türkiye ile NATO arasındaki iktidar mücadelesine sahne olacaktır.
Ya Türkiye, ya NATO: Seçenekler bunlardır.
Türkiye’nin tek seçeneği var: NATO zincirini kırmak ve Üretim Devrimini başarmak.
Vatan Partisi, bu tarihsel süreçte tek seçenektir.
Herkes ve her parti, bu süreçte Vatan Partisi ile birlikte Türkiye cephesinde saf tutarak, Türkiye’nin ufkunun aydınlanmasına hizmet eder.
NATO’DAN ÇIKALIM KAMPANYASINDA YENİ ATAK
Vatan Partisi, bütün örgütleriyle NATO’dan Çıkalım Kampanyasında yeni bir atak başlatıyor.
Türkiye’nin bütün halk önderlerini NATO’ya karşı öncü görevlere çağırıyoruz.
Bütün vatandaşlarımızı NATO tehdidine karşı vatan görevine çağırıyoruz.
NATO’dan çıkalım, Gladyo’dan kurtulalım, güvenliğimizi sağlama alalım.
NATO’dan çıkalım, Ekonomik Kurtuluş Savaşımızı zafere ulaştıralım.
NATO’dan çıkalım, Asya uygarlığının öncü konumlarına yerleşelim.
“NATO’DAN ÇIKALIM” İMZA KAMPANYASINA DESTEK OLMAK İÇİN TIKLAYINIZ
‘NATO’DA BENZİN YOK’ Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek, basın toplantısında kendisine yöneltilen “AK Partinin son dönemlerde yeniden ısrarla NATO’ya yönelmesi iç politikadaki seçim gündeminden mi kaynaklanıyor, yoksa başka bir çalışma mı var?” sorusunu da yanıtladı: “Bu oy kaybettiren bir siyaset. Araştırmalarda Türk milletinin yüzde 80-90’ı NATO’yu düşman olarak gördüğünü belirtiyor. Rusya, Çin ve İran’ı dost olarak görenlerin oranı ise yüzde 70’lerde. NATO yanlısı politika, ABD’ye boyun eğen politika, Suriye’de ABD’yi işbirliğine davet eden siyaset, oy alınacak siyaset değildir. Açıkça söyleyeyim, Foreign Policy’nin ‘Kan Banyosu’ vs. makalelerinden sonra AK Parti yönetimi korktu. Amerika’dan korkacak bir şey yok. Ama yığınakta hata yaparsanız tabi korkarsınız. Türkiye’nin çözümü, tehdide karşı kararlı olmak ve müttefiklerini o kararlılıkla cepheye çekmek. “Sayın Ethem Sancak’ın bir önerisi olmuştu. Türkiye, Doğu Akdeniz’de Rusya, İran ve Çin donanmalarıyla tatbikat yapsın. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’den yönelen tehditlere karşı olanakları var. Ama ekonomik tehditlere karşı da olanakları var. Bizim en büyük ticaret ortaklarımıza bakalım, Rusya ve Çin. Zaten Türkiye ekonomisi Asya ile bütünleşmeye başlamış. Enerji güvenliğimiz de komşularımızda. Sayın Tayyip Erdoğan ve Mevlüt Çavuşoğlu’na soruyorum: NATO’da mazot, benzin, doğalgaz var mı? Bütün bunları Rusya ve İran’dan alıyoruz. Biz bu yanlış siyasetle ekonomik gelişmemizi ve enerji güvenliğimizi de baltalıyoruz.” |