
Tarikat, cemaat ve etnisiteler çağımızın değil, Ortaçağın varlık ve değerleridir.Osmanlı toplumda cirit atan bu yapılar, Milli Mücadele ve Cumhuriyet Devriminden sonra yeraltın a çekildiler ve zaman içinde Kemalisr Devrimden geri dönüş sürecine paralel bir şekilde çeşitli ad ve nam altında STK’ler olarak ortaya çıktılar. 16 yıllık AKP iktidarlarında da toplumsal hayatın canlı birer aktörleri haline geldiler. Tarikat ce cemaatler, gelişmekte olan ülkelerde birer emperyalist ajanı olduğu pratikle ispatlıdır. Şeyh Said, Seyit Rıza ve en son olarak FETÖ ile de somut olarak kanıtlanmıştır. Emperyalizmin, toplumda bir ur olarak yaşayan bu gerici yapıları dünyanın her yanında beşinci kol faaliyetlerinde kullandığı tecrübeyle sabittir. Bu gerçeği AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz 2015 gecesi canına kastedilince canlı olarak kavradı ve o gün bu gündür bu yapıları hedef tahtasına oturttu. Bu gerçek, FETÖ’den sonra Furkan, Adnan Oktar cemaati vs ile bir bir kanıtlanıyor. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin nesnel mecburiyetlerinin birer birer işlemesidir. Cemaat ve tarikatların Müslümanlıkla ve İslam diniyle hiçbir alakalarının olmadığı ise pratikte yaşayan ve izleyenlerce belirtilmektedir. Ne kadar tarikat varsa o kadar İslamın olduğu ileri sürülmekte ya da başka bir ifadeyle her cemaat ve tarikatın farklı bir İslam anlayışının bulunduğu belirtilmektedir. Şöyle de söylenebilir: Gerçek İslam’la (Hz. Muhammed’in ortaya koyduğu İslam’la) bu tarikat ve cemaatlerin İslam ve Müslümanlık anlayışları tam tenakuzdur. İşte size ispatı (onları iyi tanıyan Önkibar’ın kaleminden)! |
Cuma namazı kılmayan cemaat!
Üniversite yıllarım…
Beş vakit kılamıyorum ama arada bir Cuma Namazına gidiyorum.
Bir gün Işıkçı Cemaati’nin müridi olan yakın akrabam beni uyardı:
-”Dar-ül harpteyiz. (Kâfir Devlet yönetimindeyiz) Dar-ül harpte Cuma Namazı kılınmaz. Cuma Namazı hutbesinde halifenin ismi zikredilir. Bugün böyle bir şey yok. Buna ilaveten mikrofonla okunan ezan ve Kuran sakattır. Biz cemaat olarak mikrofonla dua okuyan hiçbir imamın arkasında namaz kılmayız…”
Bunları yazarak haşa akrabama iftira etmiyorum, isteyen Işıkçıların fıkıh kitabı Saadet-i Ebediyye’nin eski baskılarında bu hususları bulabilir ki bende o baskı mevcut.
İSLAM’DAN UZAKLAŞMA
Akrabamı tersledim lakin kafam karıştı.
Derken iyi bilmediğim İslam’ı öğrenmeye koyuldum.
Ve maalesef okudukça allak bullak oldum. Zira aynı konuda birbirinin zıddı olan fetva ve hükümlere rastladım.
Bu arada ilgim gereği okuldaki farklı cemaatlere mensup öğrenci arkadaşlarla ilişki kurdum.
Ancak hangi cemaati dinlediysem beni İslam’a yakınlaştırmanın tersine uzaklaştırdı.
Bir gün Laleli’deki bir evde Nurcuların dersine gittim.
Risale-i Nur hakkında söylenenlere sorular sorarak itiraz ettim.
Ülkücü kimliğimi bildikleri için saldırmaktan korktular ama beni anında kapıya koydular.
TANIDIĞIM CEMAATLER
Fatih’de oturduğum için İskenderpaşa Cemaati’nin müritlerini tanıdım.
Keza Sahaflar Çarşısında Muzaffer Ozak gibi farklı meşrep mensupları ile sohbetlerim oldu.
Marmara Kııraathanesi’nde Necip Fazıl’ın öğrencisi olan Hilmi Oflazoğlu ve grubuyla haftalar ve aylar boyu bu konuları konuştuk.
Keza Siyasal’dan önce okuduğum Atatürk Eğitim Enstitüsünde hocam olan Seyyid Ahmet Arvasi Hoca ile sık sık buluştuk ki Ahmet Hoca, büyük alim Seyyid Abdülhakim Arvasinin torunlarındandı.
Tarikat ve cemaat çevrelerine ilaveten siyasal İslamcıları da bir nebze inceledim.
DEDEMİN İSLAMI
Seyyid Kutupları, Cemaleddin Afganileri, Muhammed Abduhları, Mevdudileri ve İbn-i Teymiye gibileri okuyup tanıdım.
Vardığım sonuç ve hüküm şu oldu:
İslam adıyla onlarca din vardı.
En temiz Müslümanlık ise dedemin İslamıydı.
Dedemin tarikatı, cemaatı şusu busu yoktu.
Beş vakit namazını kılar ama din ile dünya işlerini ayırırdı.
Kul hakkını, dürüstlüğü, saygıyı ve sevgiyi esas alan duru İslam’a inanıyordu.
CEMAAT İSLAMI İNANÇ DEĞİL
Araştırdıkça gördüm ki tarikat-cemaat İslam’ı inanç değil, başka bir şeydi.
Allah’ın ve Kuran’ın tacirliğini yapıyorlardı ve her cemaatin İslam’ı farklıydı.
Din onlar için ideoloji ya da siyaset, ticaret ve statü aracıydı.
Hiçbir cemaatte kişisel irade söz konusu değildi.
Şeyhleri onların adeta Allah’ı, Peygamberi ve namuslarıydı.
O kadar ki bir kısmı, bu basına da yansıdı, şeyhlerinin sürekli uçtuğuna, Allah ve peygamberle sürekli konuştuğuna, hatta bazı konularda Allah’a itiraz bile ettiğine inananabiliyorlar.
MİSTİK AFYONLAMA
Mistik afyonlama sadece İslam’a özgü bir şey değil, evanjelistlerle fanatik Yahudiler diğer kitaplı dinlerdeki benzer örneklerdir ve dünyamız adına büyük tehdittir.
Altını çizerek yazayım, bu gibi gruplar aynı zamanda emperyalizmin truva atlarıdır.
FETÖ’cü terörist Ekrem Dumanlı’nın cemaatleri sahiplenmesi bunun içindir.
İşte laikliğin önemi ve değeri burada ortaya çıkıyor.
Laiklik olmazsa özgür irade ve yaşam olmaz.