Türk, tarihin sahnesine devrimlerle çıktı-1
Türk adının nereden geldiği, tarih sahnesine ne zaman, hangi şartlarda, hangi ortamda ve nasıl çıktığı hurafelerden ve uydurmalardan arınarak bilimsel bir açıklamaya son zamanlarda kavuşmuştur. Genellikle Türk adı hamaset ruhuyla ele alınmış, Batılıların “Türk gibi kuvvetli” sözleri çok hoşumuza gitmiştir. “Kuvvetli Türk” kavramı Uygurlarla birlikte kullanılmaya başlandı.
Ancak Türk adının bilimselliği ve tarihselliği üzerine kafa yoranlar hep son dönemin bilim insanlarıdır.
Türk adı hangi dönemde ve hangi dinamikler sonucu tarih sahnesine çıkmıştır?
Türk sözcüğünün etimolojik (kökenbilimsel) gelişimi hangi süreçleri izlemiştir?
Türk adının etnik ve siyasi içeriği nasıl gelişmiştir?
Sözcük üzerinde bu ve bunun gibi sorular, tarihsel süreç içinde incelendiğinde çok şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Zaten tarih dışına çıkıldığında ya saçma sapan iddialar ya da hamaset ortaya çıkmaktadır.
Bugünkü tarihsel bilgi ve bulgular ışığında Türklerin tarihi, en fazla MÖ 4.-5. bin yıllara, yani günümüzden 6-7 bin yıl öncesine, İskitler /Sakalar’a kadar götürülebilmektedir. Kuşkusuz bu tarihlerden önce de Türkçe konuşan halklar vardı. Bu nedenle bu durumu karşılamak için “Öntürk” kavramı bulunmuştur.
Öte yandan uzun yıllar Avrupa odaklı tarih anlayışının bize dayattığı Türk tarihi üzerine hurafeler ve uydurmaların etkisiyle, tarihten Türk’ü çıkarsanız neredeyse tarih diye bir şeyin kalmayacağı gerçeğine ulaşmamızın önüne geçilmiştir. Gerçekten de tarihin zaman tünelinde yüzlerce, binlerce geriye gidildikçe bugünkü milletleri oluşturan kavimler birer birer ortadan kaybolmakta, sona sadece Türk kavmi kalmaktadır. Bu iddia boş bir etnik milliyetçi böbürlenme, şoven bir şişinme değildir. Tarihsel hakikatin ta kendisidir.
İsveçliler, Almanlar vs. Avrupa halkları Türk kökenlerinden bahseder olmuşlardır. (*1)
DEVRİMLER TÜRK’Ü DOĞURDU Bir kere şunu hemen ortaya koymak gerekir. Tarihin bütün dönemlerinde Türk adı ve sözcüğü yoktu. Türkçe konuşan halkların tamamı Türk ismiyle anılmıyor; kendi etnik isimleriyle tarihe geçmişlerdir; Hunlar, İskitler, Oğuzlar vb. gibi. Türk adı tarih sahnesine devrimlerle çıkmış; ilkinde Göktürkler döneminde
devletleşme ve medenileşme devrimine denk düşmüş, ikincisinde Milli Kurtuluş Savaşı’mızda Kemalist Devrim’le, Cumhuriyetle bir milletin adı olarak sahne almıştır. (*2)
Bu siyasal tezi, Dr. Perinçek ortaya koydu. Şimdi daha ilerde tekrar geriye dönmek üzere, ilk önce Türk sözcüğünün tarihsel gelişim sürecini, kökenbilimsel gelişimini inceleyelim.
Türk adı ilk defa Göktürkler ile tarihin gündemine düştü. Orhun Yazıtları’nda Türk sözcüğü birçok yerde “Türük/Törük” olarak geçmektedir. Bu sözcükler “Töreli” anlamına gelmektedir. Thomsen, (*3) Ziya Gökalp (*4) ve Dr. Perinçek de aynı görüşü paylaşmaktadırlar. Türük/ Törük sözcükleri, aynı metinlerde iki yerde Türk olarak geçmektedir.
Törü sözcüğü, “görenek”, “adet” anlamına gelir. (*5) Ancak ilkel komünal toplumda görenek anlamındaki Törü/Töre, ilerleyen devletleşme ve medenileşme aşamasında hukuk sözcüğüne dönüşmekte, Türk sözcüğü de tarihin gündemine düşmektedir. Thomsen ise bu sözcüğü, doğru bir şekilde töre ve hukuk anlamlarına ek olarak kurumlaşma olarak çevirmektedir. Hukuk anlamı kazanılırken ordu örgütlenmesi de sahneye çıkar. Bilim insanları son zamanlarda bu görüş üzerinde daha çok hemfikir olmaya başlamıştır. (*6)
TÜRK ADINDAKİ SİYASAL VE DEVRİMSEL BAĞ
Türk kavramı, Orta Asya’da kavimlerin toplumsal gelişim yatağının devlet ve medeniyet kurma aşamasında, Göktürkler ile birlikte ortaya çıkmıştır. Göktürkler’den önce de Türkçe konuşan halklar vardı. Ama Türk diye anılmıyorlardı. İskit/ Saka, Hun, Kırgız, On Oklar, Dokuz Oğuzlar, Altı Oğuzlar vs. boy adlarıyla, etnos kimlikleriyle anılıyorlardı. Devletleşme ve medenileşme sürecinde bütün bu kavimler Türk adıyla anılmaya başlandı. Devleşme ve medenileşme devrimi, Türk kavramını doğurdu. “Türk, başlangıçta bir sülale ya da boylar grubunun adıyken, bir feodal toplumun, siyasal bir topluluğun, hukuka bağlı, devlet kurmuş bir kavmin adı olmuştur (…) Sözcüğün kökenbilimsel kaynağından daha önemli olan bu tarihsel gerçekliktir. Türk adının 1.500 yıl öncesinden gelen böyle devrimsel ve siyasal bir anlam taşıması, bugün için çok önemli bir mirastır. Çünkü milleti oluşturan etken, ırk değil, siyasal bağdır ve kültürdür.” (*7)
Bu siyasal bağ ya da ilişkinin çok derinlikli bir anlamı vardır. Atatürk de milleti tanımlarken tarihten gelen bu mirası dikkate alarak sonuca varmıştır.
KAYNAKLAR: (*1) Viking Tanrısı Odin Türk’tür1/ Fatih Özcan, (*2) Orta Asya Uygarlığı, Dr. Doğu Perinçek, Birinci Basım, Nisan 2005, s. 25-26 (*3) Thomsen, Çözülmüş Orhun Yazıtları, çev. Vedat Köse, AKDTYK Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1993, s. 104-105/ Akt. Dr. Doğu Perinçek, Orta Asya uygarlığı, Birinci Basım, Nisan 2005, s. 24 (*4) Dr. Doğu Perinçek, Orta Asya uygarlığı, Birinci Basım, Nisan 2005, s. 24 (*5) Divanü Lügat-it, III, Kaşgarlı Mahmut, s. 221/ Akt. Age. S. 24 (*6) Og’dan Ogur’a Devletin Oluşması Sürecinin Türkçedeki İzleri, Kayak Yayınları, Birinci Basım, Kasım 2012, s. 100-101 (*7) Orta Asya Uygarlığı, Dr. Doğu Perinçek, Birinci Basım, Nisan 2005, s. 25 |
Türk adının tarihselliği ve etimolojisi-2
Geçen haftaki yazımızda Türk adının tarih sahnesine ilk çıkışının, Türklerin toplumsal gelişim yatağında ilkel toplumdan devletleşme ve medenileşme aşamasına sıçramasına denk düştüğünü, devlet kuran Göktürk hakanlarına verilen Törük/ Türük (Türk-Göktürk) adı, zamanla devlet çatısı altındaki Türkçe konuşsun konuşmasın bütün kavimlere verilmeye başlandı. Önce deyim yerindeyse bir hanedan ismiydi; giderek bir kağanlığın ismi olmaya başladı. Göktürkler, tarihte bilinen ilk Türk adlı devlettir. Burada Türk adı, bir etnos adı ya da etnik bir anlamdan çok siyasi bir bağlanma olarak ya da siyasi bağ olarak ortaya çıkması bizim için müthiş bir tarihi mirastır.
TÜRK ADININ İKİNCİ DEFA DEVRİMLE TARİH SAHNESİNE ÇIKMASI
2 bin yıllık yazılı tarihimizde Türk adı ikinci defa tarih sahnesine, 200 yıldır devam edegelen milli demokratik devrimimizin geçen yüzyılın ilk çeyreğinde Cumhuriyetle taçlanan Kemalist Devrim’le çıktı. Türk adı burada da bir etnos’tan ziyade siyasi bir bağ ifade eder. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte bu tarihi miras öne çıkmış, siyasi içerikle yeniden gündeme gelmiştir.
Tarih sahnesine ilk çıkışın hikâyesini Orhun Anıtları’nda izleyebildiğimiz siyasi içerikli Türk kavramının ikinci ortaya çıkışını Atatürk’ün Medeni Bilgiler kitabından izlenebilmektedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün kendi el yazısıyla yazdığı bu tanım, okullarda Yurttaşlık Bilgisi derslerinde okutulan Medeni Bilgiler kitabında Türk milleti, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkı” diye ifade edilmiştir. Kimi tarihçiler Orhun Kitabeleri’ndeki Türk bodunu kavramındaki bodun sözcüğünü millet olarak çevirmekle milletin tarihselliğini unutmuşlar, büyük bir yanılgı içine düşmüşlerdir. Öyle tarihin bütün devirlerinde varolan bir millet yoktur. Çünkü millet tarihsel bir kategori olarak Fransız ihtilaliyle zirvesine ulaşan burjuva devrimlerinin bir ürünüdür. Bizde de Türk milleti ilk defa devrimle, Cumhuriyet Devrimi’yle oluşmuştur ve oluşumu, siyasi bağ olarak Cumhuriyetin kuruluşuna
bağlanmıştır.
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ KURAN TÜRKİYE HALKINA TÜRKMİLLETİ DENİR”
Yukarıdaki Atatürk’ün Türk milleti tanımının esası, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” şeklindedir. Bu tanımdaki üç unsur, Türkiye, Türkiye halkı ve Cumhuriyet Devrimi dikkat çekicidir. Atatürk’ün bu millet tanımı, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1931 Programına da girmiştir. “’Türkiye Cumhuriyeti’ni kurma eylemi’ bir devrimdir. İşte bu Cumhuriyet kuruculuğu, milletin siyasal unsurudur (…) Atatürk, devrimle yaratılan millet tanımıyla, milletin oluşmasında siyasal bağın belirleyici olduğunu vurgulamıştır. 1926 yılında ‘Millet ve Milliyetler’ prensibi üzerine yazdığı notlarda, ‘millet’ kelimesi ile ‘kavim’ kelimesinin karıştırıldığını saptadıktan sonra (…) ‘Millet kelimesiyle siyasi kuruluş anlaşılır. Kavim ‘people’ kelimesi ise her şeyden önce kök bağını ve ırkı hatırlatır.” (*1)
Kültür ve medeniyet yaratan bütün halklar, tarih boyunca saf bir etnos olarak kalmamışlardır. Mutlaka Fransızlar, Almanlar vs. gibi birçok kavmin özümlenmesi, bir potada eritilmesi sonucu oluşmuştur. Türkler de Türk milleti de saf bir etnos değildir. Tarih boyunca, ta Orta Asya’dan günümüze kadar özümlemiş ve özümlenmiştir. Bu nedenle Atatürk’ün yukarıda millet tanımındaki “Türkiye halkı” kavramını, bu konunun bilimselliğini anlamayan birçok kişi tarafından “Türk halkı” olarak değiştirmektedir. Oysa tarihçi Gumilev’in dediği gibi “ırkçılık kadim Türklerin (bile/FÖ)) kültürüne yabancıydı.” (*2)
Türk adı 6. yüzyılın ortalarında ilk tarih sahnesine çıktığı şartlarda, Göktürk Kağanlığı birçok farklı etnos’tan kabileleri bünyesinde barındırıyordu. Ancak başlangıçta devletin kurucusu Açina soyunu ifade ediyordu. Hâkim unsur ile tabi bodunlar zamanla hepsi Türk adıyla anılmaya başlandı. Zamanla farklı kavimler Türkçenin içinde erimişler, Türkleşmişlerdi. Orta Asya’da Türkleşmeden devlet kurulamıyordu. Çünkü ünlü tarihi İpek Yolu Türklerin kontrolündeydi. Bütün güzergâh Türkçe konuşan halklarla iskândı.
KAYNAKLAR: (*1) Orta Asya Uygarlığı, Dr. Doğu Perinçek, Kaynak yayınları, 1. Basım Nisan 2002, s. 26 (*2) Eski Türkler, Lev Nikolayeviç Gumilev, Sekizinci Baskı, Selenge Yayınları İstanbul, 2019, Çev. D. Ahsen Batur, s. 209 |
- KKTC Antalya Başkonsolosu’na Vatan Partisi ziyareti
- Yıllar sonra Burdur’da ana arterlerde yeniden ücretli otopark
- Teknoloji Tutkunu Gençler MAKÜ’de Buluştu
- MAKÜ, Honamlı ve Kıl Keçisi Damızlık Oğlaklarını Satacak
- İşKur’dan alacağı sermaye hayatını değiştirecek
- Danimarka’dan tarihi kültürel iade
- DENEME- “Atalarımızın Katilliği”, Uluslararası Emperyalist Bir Yalandır1
- Yüksek Verimli ve Nitelikli Embriyo Transferiyle Hayvancılıkta Büyük Atılım