
“Kaza” denilince “nahiyeden büyük, şehirden küçük yerleşim yeri” akla gelmiyor artık. Trafik kazaları akla geliyor. At, eşek vardı eskiden, binek yerine, şimdi araba. Resmi kayıtlara göre 23 milyon araca sahip ülkeyiz. Artacak sayı daha da. Trafik konusunu konuşmaya devam edeceğiz biz.
Düşmeyecek gündemden.
Kaza haberi almadığımız gün yok . Köy, şehir her yerin çilesi trafik . Şehirlerimizi çekilmez eden o. Tıkanır önün. “Niye ilerlemiyorlar” dersin. Dur-kalk, varırsın bildik manzara hep. Kazaya karışmış iki araç. Polis bekleniyor. (bazen de ambulans) Tutanak yapılıyor. Ya da girmiş birbirine taraflar, karakolluk olmuş iş.
“Parçasısın trafiğin çıktıysan yola.
Ha yolcusun, ha sürücü, ha yaya”
Gelip buluyor seni o bir şekilde. Çözüm zor değil. Çok basit. Kurallara uymak, hakka rıza göstermek. Tedbiri almak takdiri Allah’a bırakmak. Hepsi bu.
Nereden çıktı bu trafik konusu diyeceksiniz:
Bildiğimiz yolda seyir halindeyiz her günkü gibi. Bir büyük bulvar burası, bir işlek cadde. Yetiştirmemiz gereken işlerimiz var. Varmak üzereyiz gideceğimiz yere. Varamıyoruz ama. Duran bir aracın kapısı açılıyor önümüze, suikast gibi. Tarafı oluyoruz kazanın hiç yoktan. Basıyoruz frene duruyor çıkıyoruz araçtan. Sağımızdan almışız darbeyi. Asfalt yol kazadan arta kalan kırıntılarla dolu.
Bir üniversitemizin giriş kapısı burası. Güvenlik görevlileri var birden çok. “Kapının değişmesi lazım” diyor birisi “geçmiş olsun” demeden. Ortaya çıkıyor kazaya neden olan genç, kız arkadaşıyla. çifter küpeleri, uzun sakalıyla zamane genci tam. Araba babasının henüz yeni. Yaş farkımız gibi neredeyse benzetme yerindeyse. Kapısı hasar görmüş onun da.
“Dikkatlice, açsan ne olurdu sanki park yasağı var hem”.
Bu kadarını söylüyorum ona.
“Telefon numaramı istiyor yanımda yok. Evde unutmuşum o gün. Tanıyan bir meslektaşım yardım ediyor. Onun telefonuyla fotoğraflar alıyoruz. Babası geliyor biz bunları yaparken. Haber vermiş belli ki. Kabullenmiyorlar hatayı baba oğul, baskın çıkmaya çalışıyorlar daha da..
Biliyorlar hatalı olduklarını ama suç altın olsa kabullenesi yok kimsenin. Neyse ki üslubu bozmuyorlar. Levyeyle, sopayla karşılayanları da biliyoruz böylesi durumlarda.
Tutanakta anlaşıyoruz. Polis çağırmadan bildiğini yazıyor herkes. İmzalar atılıyor. Birer suretleri alınıyor evrakların. Çekiyoruz aracımızı kaza mahallinden. El sıkışıp ayrılıyoruz. Herkes kendi yoluna… Merak ediyorum kaza raporu nasıl neticelenecek diye. Mesaj geliyor bir sonraki gün telefonuma. Sonuç: Suçlu karşı taraf. Hata oranı % 100.
Teselli oluyor bu zamanda bu adil karar bir nebze de olsa.
Sonrası koşturmaca…
Sigortacıya, kaportacıya sanayiye…
İş güç zaman kaybı durduk yerde…
Kaza geliyorum demiyor. Ders almak lazım.
Aynı gün, aynı saatte, kaç ilde, kaç noktada benzer tutanak tutuldu kim bilir?
Şükür cana gelmediğine.
Yaşamamasını diliyoruz bu üzüntüyü, bu stresi kimsenin.
Kulağına üçüncü küpe olarak taksın bize bunu yaşatan gencimiz de. Düşmesin aynı hataya…
Kimse hatadan münezzeh değil.
Allah yolunu açık etsin onun da.
***
Not: Öncelik yayanın artık, Unutmayın!
“Herkesin kemeri kendini bağlar”
Yazın bunu da kenara…
“Kıralı yok yolların, kuralı var..”.
Hayırlı yolculuklar…