Bu topraklar kibir tutmaz!

Katar’ı Anadolu’ya model yapan efendiler, Anadolu babanızın çiftliği değildir!

Anadolu’yu Katar karasına boyayan efendiler, bu topraklar kibir tutmaz…

“Kırşehir’in gülleri biter mi bu kara camlarda? Kır eşeğine binip türkü çekerek Taşucu’ndan aşar mı yine bir Yörük? Ayaş yollarından geçer mi bir daha içli bir âşık? Yine yeşillenir mi Germir’in bağları? Sahi, yine bizim için yapılır mı şu Muğla’nın damları?”

50 yıl önce bir balıkçı kasabası olan petro-dolar şımarıklığının başkenti binlerce yıllık bir yaşam ustalığına model olabilir mi?

Yeryüzünün ilk kentleri bu topraklarda kurulmamış, mimarlık tarihinin en değerli sayfaları Anadolu’da yazılmamış sanki. Sır dolu Hitit duvarları, incelikli Helenistik sütunlar, şiir gibi Roma kemerleri, simetri ve matematik abidesi gibi Selçuklu kervansarayları bu coğrafyayı süslememiş sanki. Türk’ü, Ermeni’si, Rum’u, Acemi, Arabı, Kürdü sanki el birliğiyle coğrafyanın ortak türküsü gibi bir sivil mimari yaratmamış. Koca Sinan’ı emzirmemiş sanki Ağırnas’ın volkanik taşları…

Türkiye son bir kaç yıldır Katar’la birlikte anılır oldu. Basra Körfezi’nde bulunan petrol zengini bu küçük ülke, adeta çölle deniz arasında petro-dolarla şişirilen bir balon gibi…

Geçtiğimiz yıl teröre destek verdiği gerekçesiyle başta Mısır ve Suudi Arabistan olmak üzere Bahreyn, Yemen, Libya, BAE ve Maldivler gibi ülkeler Katar ile diplomatik ilişkilerini kesince 2,5 milyonluk ülkede gıda krizi yaşanmıştı…

Dünyanın en zengin ülkelerinden biri olarak anılan Katar’da halk Türkiye’nin en ucuz market zincirlerinden götürülen gıdalar sayesinde ayakta kalmıştı…

Körfez petrolünün kuyularını elinde tutan kapitalizmin Katar, Bahreyn ve Dubai gibi merkezlerde şişirdiği tüketim, inşaat ve gösteriş çılgınlığı bir süredir Türkiye’yi de sarmış durumda…

Başta belediye başkanları, bürokratlar, müteahhitler ve türedi zenginlerin yeni kabesi Katar ve Dubai. Yozgat’tan Nevşehir’e, Batman’dan Denizli’ye her kentin kıyısına köşesine bir kaç tane ‘fallik’ biçimli Katar özentili bina yapmak adeta farz oldu. Bir zamanlar ürettikleriyle anılan Anadolu kentleri gösterişte ve şaşaada adeta birbiriyle yarışır hale geldi.

Verimli tarım arazileri, ulu ırmaklar, bereketli çayırlar, görkemli ovalar ‘Katar Katar’ betonlaşıyor…

Hangi siyasiyle konuşsanız hazırlanıp önlerine konulan uyduruk projelerle, Dubai’yi, Katar’ı model gösteriyor. Hangi belediye başkanı ağzını açsa, binlerce yıllık bir yaşam ustalığına sahip toprakların üstünden betondan bir Disneyland olan Katar’ı işaret ediyor…

DOHA ELLİ YIL ÖNCESİNE KADAR BİR BALIKÇI KASABASIYDI

Katar’ın gökdelenlerle doldurduğu başkenti Doha, elli yıl öncesine kadar Basra Körfezi’nin kıyısında kendi yağıyla kavrulan balıkçı kasabalarından biriydi. Bugün yeryüzünün şımarık ve görgüsüzlük merkezlerinden birine dönüşen Doha kimliğini yitiren kentler arasında ilk sıralarda.

Katar’ı, Dubai’yi model alan Türk yöneticilerin zihinlerindeki yaşam Anadolulu değildir. Tarihi, mimariyi ve estetiği de bu toprakların kalender meşrep insanlarına bir şiir gibi anlatan yürekleri vardı. ‘Beş Şehri’ kiremit kiremit, saçak saçak, sokak sokak, eyvan eyvan anlatan Tanpınar’ları vardı bu ülkenin. Bu ülkeyi bir uçtan bir uca taştan ve ahşaptan, külden ve kiremitten heykeller gibi evlerle donatan ustaları vardı.

Sanki hiç huzur kokmamış gibi o sofalar şimdi. Cumbalardan hiç yürek sarkmamış gibi taş sokaklara. Umut tütmemiş gibi Milas’ın mücevher bacalarından, zeybek korkusu sinmemiş sanki Aydın’ın sırçalı konaklarına. Keçe sikkeli Mevlevilerin sırrı hiç karışmamış gibi kagir Eğirdir Mevlevihanesi’ne. Bektaşi dervişlerin gülbenkleri yükselmemiş sanki kırlangıç çatılı ocaktan bozkırın göğüne doğru…

YERYÜZÜNÜN İLK KENTLERİ BU TOPRAKLARDA KURULMAMIŞ SANKİ

Yeryüzünün ilk kentleri bu topraklarda kurulmamış, mimarlık tarihinin en değerli sayfaları Anadolu’da yazılmamış sanki. Sır dolu Hitit duvarları, incelikli Helenistik sütunlar, şiir gibi Roma kemerleri, simetri ve matematik abidesi Selçuklu kervansarayları bu coğrafyayı süslememiş sanki. Mukarnaslarla en güzel aşk destanları yazılmamış sanki sonsuzluğa açılan taç kapıların altında. Türk’ü, Ermenisi, Rum’u, Acemi, Arabı, Kürdü sanki el birliğiyle coğrafyanın ortak türküsü gibi bir ev mimarisi yaratmamış.

Koca Sinan’ı ateşin aşkıyla emzirmemiş sanki Ağırnas’ın volkanik taşları… Erciyes’in bilge ruhu karışmamış sanki Ürgüp’ü yıldız yıldız, çiçek çiçek, motif motif taşla süsleyen ellere…

Höyük höyük, ören ören; Harranlı, mühür gözlü kadınların yüreğine kilin sırrını koymamış sanki. Acıpayam’ın köy camilerine sürme sürme, nakış nakış kalem işi çekmemiş sanki bu toprağın ustaları. Horasan’ı İsfahan’a katıp, Ahlat’ı Konya’ya ulamamış sanki sır dolu eller. Sincan’dan altun camileri söküp söküp Tuz Gölünün kıyısına, Eskil’e, Beyşehir’e kondurmamış sanki tevazu abidesi gibi gönüller.

Midyat’ta, Beypazarı’nda, Nallıhan’da telkariye dokunmamış o simli eller; Tokat’ta yazmaya, Nazilli’de basmaya, Yalvaç’ta keçeye gül kondurmamış gibi. Lale çizmemiş sanki kalaylı ibriğin böğrüne allı yeşilli, kuş kondurmamış gibi taşın yüzüne. Ahşaba not düşmemiş sanki koca bir uygarlığın sırrını.

Yıkılmış mezar taşları gibi şimdi kentlerin orta yerinde öylece ölümü bekliyor Anadolu’nun incelik dolu mimarisi…

‘İHYA EDECEĞİZ’ DİYE DİYE İHMAL EDİLEN TARİH

“İhya edeceğiz” diye ahkâm kesenlerin yalnızca “ihmal”le açıklanamayacak kadar büyük bir aymazlıkla gri betona ve simsiyah cama buladığı bu cennet ülkenin cümle sureti Katar karası ağır bir ruh tutulması yaşıyor şimdi. Tarihe ve kimliğe yalnızca ‘metruk’ muamelesi yaparak vatanı arsa olarak düşleyenlerin suretleri siniyor birer birer kentlere.

Alınlarında, saçaklarında, odalarında ve sofalarında binlerce yıllık tarihin izlerini taşıyan Isparta’nın şeker pembesi, gül kurusu, cam göbeği boyalı evleri avcı müteahhitlerin peşine düştüğü ürkek birer kuş şimdi. Hayırsız evlatların boğuntusu şimdi, Anadolu’nun düş sokaklarına dizilmiş masalsı evler…

Kırşehir’in gülleri biter mi bu kara camlarda? Kır eşeğine binip türkü çekerek Taşucu’ndan aşar mı yine bir Yörük? Ayaş yollarından geçer mi bir daha içli bir âşık? Yine yeşillenir mi Germir’in bağları? Sahi, yine bizim için yapılır mı şu Muğla’nın damları?

‘ANADOLU BABANIZIN ÇİFTLİĞİ DEĞİLDİR!’

Coğrafyanın kültürü, kültürün yaşama biçimini belirlediği bu kadim topraklar yeniden üfler mi her birimize binlerce yıllık sırrını?

Yedi düvel bir olsa, birimiz yetecekmişiz gibi bir coşku verir mi bize koca Anadolu?

Katar’ı Anadolu’ya model yapan efendiler, Anadolu babanızın çiftliği değildir!

Karun’u Darius’a, İskender’i Augustus’a, Diyojen’i Alparslan’a bağlayıp yaşam sırrını koynunda saklayan bu topraklar kibri hiç sevmedi. Sadeliğin görkemini taşıdı sessizce ama gösteriş budalalığını hiç affetmedi. Taassubun gölgesinde yaşadığı oldu ama devrimlerini hep tevazuuyla yaptı.

Anadolu’yu Katar karasına boyayan efendiler, bu topraklar kibir tutmaz… Dünyayı yutma hırsıyla sıtmaya tutulan Büyük İskender’in generallerinin adının kazındığı o görkemli sütunlu caddelerde Anadolu köylüsü 5 bin yıl önce olduğu gibi bugün de buğday yetiştiriyor hala…

 (Fotoğraflar: John Henry Haynes, 1884-1887 arasında Anadolu’nun farklı bölgelerinden kareler.)

Bu Haberi Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.