
Engellilerin temel insan haklarından eşit şekilde yararlanması, doğaldır ki, onların diğer insanlara sunulan haklar ve olanaklara kavuşması ile ancak mümkündür. Bu hakların başında eğitim hakkı geliyor. Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin 24. Maddesi engellilerin eğitim hakkı konusunu, mevzuyu fırsat eşitliği bağlamında ele alarak, engellilerin ayrımcılık yapılmadan diğer insanlarla birlikte eğitim olanaklarından tam ve eşit şekilde yaralanması olarak tarif eder. T.C. Anayasasının 42’nci maddesi ise hiç kimsenin eğitim ve öğretim hakkından mahrum bırakılamayacağı prensibine dayanarak özel eğitime ihtiyaç duyanların eğitim ihtiyaçlarının her türlü tedbir alınarak giderilmesini zorunlu kılar. Yine 5378 sayılı Engelliler Yasası’nın 15. Maddesi’nde, “Engellilerin her türlü eğitim, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak üzere kabartma yazılı, sesli, elektronik kitap; alt yazılı, işaret dili tercümeli ve sesli betimlemeli film ve benzeri materyal temin edilmesine ilişkin gerekli işlemler Millî Eğitim Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığınca yürütülür” denmektedir.
YASALARIN GEREĞİ HAYATA YANSIMIYOR
Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin bağlayıcılığı, ülkemiz anayasasının bazılarını sayfamıza da taşıdığımız konuyla ilgili yasalarının zaman içinde değişip -en azından kitap üzerinde- daha insani bir görünüm kazanmasını sağlamıştır. Ancak, anayasa kitapçığı üzerinde çok tatminkâr bir düzeye ulaşmış kazanımlar, uygulamada büyük ölçüde kayboluyor. Yasalarla uygulamaları arasındaki büyük çelişkileri görmek için örneğin engellilerin okullardaki durumuna bakmak yeter. Kimi zaman basit tedbirlerle halledebilecek bir meselenin engelli çocuğumuzun okuldan uzaklaşmasına neden olacak kadar büyümesini neyle açıklamalı? Yöneticilerin basiretsizliği? İhmal? Ufak tefek gözden kaçırmalar? Yaşadıklarımız ve yaptığımız gözlemler, okullardaki sorunların küçük masum ihmallerden çok, çağdışı ve marazi bir anlayış ve tutumdan kaynaklandıklarını gösteriyor. Anlayış sakat yani. Anlayışın sakatlığı örneğin okul binası tasarımlarında kendini gösteriyor. Okulun fiziki durumu engelli çocuğumuzun binaya erişimini imkânsız kılıyor. Örneğin tekerlekli sandalyesi ile okula gelen bir öğrenci rampa yoksa ya da var olan rampa standartlara uygun değilse ya okula gelmemeyi tercih ediyor ya da kucakta taşınarak onurunun kırılmasını göze alıyor ki bu da onun özgüvenini zedeleyip okuma isteğini ve başarısını olumsuz etkiliyor. Büyük çoğunlukla okullarımızda asansör yok, var olanların çalışmadığı günler çalıştığı günlerden daha fazla. Sınıflar, tuvaletler, spor salonları, park yerleri, vs. aynı cahil ve çağdışı anlayışın ürünleri… Nasıl çözülecek bu sorunlar? Aslında çözüme giden yolun tarifi basit: Koyduğunuz yasaları uygulayın. Tarifi basit, ama yol biraz engebeli. Yol alabilmek için inanç, istek ve ısrar şart… Ki bunlar ancak bilinçle gelir. Öğrencisinden öğretmenine ve diğer bütün aktörlerine kadar engelli kardeşlerimizin hayatını -bilerek bilmeyerek- zorlaştıran eğitim sistemindeki herkesin, devlet destekli yaygın bir bilinçlendirme kampanyasıyla rehabilite edilebileceklerine ve dolayısıyla sorunların otomatik olarak çözülebileceğine inanıyoruz. Ama bunu, bugünkü siyasi sistemden ummak ne yazık ki hayal kurmaktan öteye geçmiyor.
DEVLET İSTERSE ÇÖZÜLÜR
Toplumsal rehabilitasyonun önemini vurgulayacak bir örnek vermek istiyorum. Mevzuatlarımızda hafif düzeyde zihinsel engelli çocukların kaynaştırma modeli ile diğer öğrencilerle aynı ortam ve şartlarda eğitim alması sağlanıyor. Bu, bu düzeydeki çocukların sosyal sürece katılmasının sağlanması adına iyi bir modeldir. Fakat akran zorbalığı denilen, diğer öğrencilerin şakalaşma adı altında alay etme, küçümseme, fiziki kötü muamele gibi ötekileştirici, dışlayıcı tutum ve davranışları, bütün dezavantajlı gurupların okuldan uzaklaşmasına neden oluyor. Öğretmenlerin bu konudaki bilinçsizlikleri, toplumsal algının(yani velilerin) dışlayıcı, ayrımcı yaklaşımı, engellilerin eğitim alanındaki en büyük sorunudur. Her şeyden önce eğitimcilerimize yönelik bir bilinçlendirme seferberliği başlatılmalıdır. Bu türden bir eğitim çalışmasını yürütmemiz için derneğimize okullardan yoğun talep geliyor. Fakat biz, bir yıl içinde en çok beş tane okulu eğitim çalışmalarımıza dahil edebiliyoruz. Derneklerin gücü sınırlı ama devletin değil. Devlet ister ve inisiyatif koyarsa engellilerin eğitim sorunu bir kalemde çözülür. Soru şu: Devletimizin bunu istemesi için ne yapmalı?/ AYDINLIK
İLETİN YAYIMLAYALIM
Tüm engellilerin, engelli yakınlarının, engellilerin sorunlarına çözüm arayan kişi ve kurumların katkısını bekliyoruz.