Burdur’da sahaf olmak; Öykü Sahaf

Aslında kitap satanlara eskiden sahaf deniyordu. Ancak günümüzde kavramların yeni içerikler kazanması sonucu, sahaf denilince çoğunlukla eski ve elden düşme kitap ya da tarihsel değeri olan antikalaşmış değerli kitapların satıcılarına denir oldu.

Avrupamerkezci tarih anlayışına göre hazırlanmış ders kitaplarında son zamanlara kadar matbaayı ilk icat edenin 1440 yılında Gutenberg olduğu ifade edilse de son elde edilen bilgilere göre, insanlık tarihinde matbaayı ilk kullanan ülke, kâğıdın icat edildiği yer olan Çin’dir. İlk olarak ağaç oyma tekniği ile 593 yılında basım yapılmış; tek tek harflerle basım tekniği ise 1040 yılında Çinli Pi Sheng tarafından bulundu.

Bizde de kitaplar 1800’lü yıllara gelinceye kadar hep elle yazıldı. Emek yoğun olduğu için pahalı olan el yazımı kitaplar ancak zenginlerde bulunurdu. 1729’da Müteferrika’nın matbaayı Osmanlı’ya getirmesiyle kitaplar çoğaldı. O dönemde sahaflar, İstanbul’da Kapalıçarşı’daydı. Evliya çelebi o dönemde sahafların sayısını 300 civarında olduğunu yazdı. (Kaynak)

Bugün sahaflar çok azaldı. Ayrıca sadece ikinci el kitapların yanında yeni kitaplar da satıyorlar günümüzün sahafları.

Yakın zamanlara kadar çeşitli sınavlarda ülke birinciliği olduğundan dolayı bir “eğitim kenti” olmakla öğünen Burdur’da birkaç kitapçı dükkânının yanında levhasında sahaf yazan iki işyeri bulunmaktadır.

Bunlardan biri, elinde 250-300 yıllık antika kitaplar bulunduran Öykü Sahaf’ın sahibi Ali İlker Bektaş, öğretmen, su ürünleri mühendisi, 2,5 yıl da makine mühendisliği okumuş bir sahaf. 17 senedir sahaflık yaptığını söylüyor ve sahaflığı çok sevdiğini ifade ediyor.

SAHAF, GEREKİRSE ÇÖPLÜKTEN KİTAP TOPLAR, TEMİZLER VE OKUYUCUYA SUNAR

KıvılcımHaber’e konuşan Öykü Sahaf’ın sahibi İlker Bektaş, sahaflıkla kitapevi arasındaki farkın ne olduğu sorumuzu, “kitabevinin ticarete çok önem verdiği”ni belirterek şöyle cevaplandırdı: “Aynı elma gibi, armut gibi satayım, kar edeyim diye düşünür. Sahafın ise şu zihniyeti vardır: Sahaf gerekirse çöpten bile kitabı alır; onu temizler; halkın kullanabileceği şekle sokar. Ama bir kitapçı ticari açıdan bu işe baktığı için alır ve satar. Sohbet yoktur. Arkadaşlık yoktur. Çay ikramı yoktur. Ama bizim bu dükkânımızda her gelene önce çay ikram ederiz. Kahve ikram ederiz. Onlarla otururuz, arkadaş, dost oluruz. Onların anılarını dinleriz.”

SAHAFLIK, HEM OKUTAN HEM OKUYANDIR

Bu işe yeniden başlasaydınız hangisini tercih ederdiniz sorumuzu ise “sahaflığı tercih ederdim” şeklinde cevaplandıran Bektaş, gerekçe olarak da şunları söyledi: “Benim farklı mesleklerim de var. 2,5 yıl öğretmenlik yaptım. Su Ürünleri’ni bitirdim. 2,5 yıl inşaat mühendisliği okudum. Ama bu işe çok ısındım. Niye derseniz; hem okuyoruz. Hem insanlara okutuyoruz. Bir insanın aklında bir nokta koyup kafasında bir soru işareti oluşturduğunuz an o kişi bir başka kişiye diyecek, diğeri on kişiye diyecek ve insanlarımız aydınlanacak.”

İNTERNET KİTAPEVLERİYLE BAŞA ÇIKMAMIZ MÜNKÜN DEĞİL

Acaba sahaflık karlı bir meslek miydi; bu sorumuzu da şöyle cevapladı: “Çok büyük bir karımız yok. İnsanlar şimdi elindeki telefondan açıyor, bütün internet sitelerinde bu tarz ürünler var. Bizim Anadolu esnafı olarak internet siteleriyle kapışmamız olanaksız. Bunlar elinde hiçbir ürünü tutmuyor. Sipariş geldiğinde hemen ürünü alıyorlar ve gönderiyorlar. Ama bizimki öyle değil. Bizim burada eleman ihtiyacımız var. Elektriğe suya ihtiyacımız var. SSK’sı var. İşyeri kirası var. Yani çok giderimiz var. Kar marjımızı internet siteleri engelliyor. Zaten bu böyle devam ederse bundan 10 sene sonra çok kitapçı kalmayacak. Artık sohbetler olmayacak. Çay muhabbetleri olmayacak. Espriler olmayacak. Eski ürünleri bile artık internetten alabilecekler yani.”

Kitap okumayı sevip sevmediği, iyi bir okuyucu olup olmadı sorusunu ise, iyi bir okuyucu sayılabileceğini belirterek cevaplandırdı. Ayda kaç kitap okuduğunu ise “burası çok hızlı olmazsa ayda yaklaşık 6 kitap okuyorum” diye cevaplandırdı.

PİYASAYI İŞGAL ETMİŞ OLAN, HİÇBİR EDEBİ

DEĞERİ VE KÜLTÜREL GETİRİSİ OLAMAYN KİTAPLARDAN UZAK DURUN!

Okuyuculara tavsiyelerinde Bektaş, son zamanlarda ortalığı sarmış olan “vatpet” diye adlandırılan, hiçbir edebi değeri ve kültürel getirisi bulunmayan kitaplardan uzak durmaları oldu. Bektaş bu konuda şöyle konuştu:

“Son zamanlarda piyasayı değişik kitaplar kapladı. Bu kitapları ‘vat pet’ diye adlandırıyorlar. Bu kitapların çocuklara hiçbir artısı olmuyor. En çok da onlar satılıyor. Hiçbir edebi faydası yok. Ama engelleyemiyorsunuz, insanlar alıyorlar. Biz Sebahattin Ali’yi, Tarık Buğra’yı öneriyoruz ama bakan bile olmuyor. Bu cereyan toplumsal çürümenin yoğunlaştığı dönemlerde yükseliyor bu gelişmeler genelde. Artık öyle bir toplum olmuşuz ki kapıdan içeri gelen bir insan şu soruyu soruyor: ‘Kitapları satıyor musunuz?’ Hayatında hiç kitap okumadığını söylüyor bunu da çok iyi bir şeymiş gibi anlatıyor.”

250-300 YILLIK EL YAZMASI KİTAPLARIM VAR

  1. yüzyıla ve 20. Yüzyılın ilk çeyreğine dayanan eski ürünlere de sahip olan Bektaş bunlar hakkında da bilgi verdi. En yenisinin 1915 tarihli olduğunu, bunun “Hilafet Siyaseti ve Türklerin Siyaseti” adlı bir kitap olduğunu, bu kitapları çöplükten topladıklarını, çeşitli özel yöntemlerle temizlediklerini belirterek, “ben ara sıra hurdacılara giderim. Hurdacıları araştırırım Ankara’da, Antalya’da, Isparta’da, Afyon’da. Her gittiğim ilde ilk uğradığım o şehrin hurdacılarıdır. Bir sahaf avcıdır. Bu kitaplar el yazmasıdır. Bu kitap 250-300 yıllık bir kitap. Burada şöyle yazıyor: Kitab’ul tehvetul mevta; yani adam 300 sene önce bir cenazenin nasıl kaldırılır, nasıl defnedilir, bir kitap olarak el yazması yapmış. Gene 250 yılın üzerinde geçmişi olan bir kitapta bir dede torununa hayatı anlatmış. Torunum işte şöyle ol, akıllı ol, işte hayata tutun, kendini aş, geliştir diye” şeklinde açıklamada bulundu.

Bektaş söyleşimizi şu sözlerle sonlardı:

ESKİ KİTAPLARINIZA İYİ SAHİP OLUN; GÜNÜ GELİR ÇOK DEĞERLİ HALE GELİR

“Bu kitaplara ‘dokunmayınız’ diye etiketler koymamıza rağmen illaki tersine davranıldığını gördük, insanlar meraktan ille de dokunuyorlar, inceliyorlar. İşte fıkıh ilmi hakkında el yazması var burada. Bunlar çok önemli ürünler. Taş baskılar var. Suriye’den birkaç insan geldi bu kitapları almak için. Önce 10 bin sonra 20 bin lira teklif ettiler. Ancak biz üniversitedeki hocalarımızla bu konuda sohbet etmiştik. Şöyle bir karar almıştık. Biz bu ürünleri satmayalım. Arşive vermeyi tasarladık. Şuradan şunu söylüyorum: Çok önemsiz diye düşündüğünüz kitaplığınızdaki eski bir kitap çok değerli olabilir. Kesinlikle atmayınız.”

Bu Haberi Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.