Gladyo’nun ‘siyasi cinayetleri’ 1-2-3-4: Vatanseverler hedef alındı

Gladyo, ABD çıkarlarını koruyan bir siyasi örgütlenmedir. Hedef alınan ülkelerde terör sopasıyla kargaşalık ve istikrarsızlık yaratılır ve o ülke diz çökmeye zorlanır. Gladyo elemanlarının çalışması sonucu Türkiye’de iki darbe yapıldı. Üçüncüsü ise ordu ve halk direnişiyle yerle bir edildi.

Kontrgerilla/Gladyo’nun bir dönem Türkiye’deki en önemli elemanlarından olan Mehmet Eymür, mayıs ayında Sözcü gazetesindeki açıklamasında “siyasi cinayetlere” işaret etmişti. Eymür’ün söyleminin ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 8 Ekim 2021 günü yaptığı açıklamada “siyasi cinayetler olabilir” dedi. Kılıçdaroğlu’ndan sonra İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın da benzer duyumlar aldıklarını ifade etti. Büyük tepki çeken açıklama 15 Temmuz 2016 Darbe Girişiminin bastırılmasından sonra unuttuğumuz siyasi cinayetleri tekrar gündeme getirdi. Türkiye siyasi cinayetlerden çok çekti. Çok canı yandı. Ölenlerin çoğu da vatansever ve Türkiye’nin bağımsızlığını savunan insanlardı. Sadece 12 Eylül 1980 darbesi öncesi iki yıl içinde 5 bin 263 vatandaşımız hayatını kaybetti. 15 binin üzerinde insanımız ise yaralandı ya da sakat kaldı. 15 Temmuz Darbe Girişimi öncesi 14 büyük bombalı saldırıda ise 331 vatandaşımız hayatını kaybetti. PKK teröründen bugüne kadar ölenlerin sayısı ise 40 bini aştı. Bütün bu saldırılar sıradan saldırılar değildi. Ustaca hazırlanmış ve bir amaca hizmet ediyordu.

Bu saldırıların hepsinin ayrı ayrı hedefleri vardı. Belli bir merkezden yönlendirilen saldırılar ABD emperyalizmine yaradı. Onun bölgesel ve Türkiye üzerindeki çıkarlarına hizmet etti. Olan ise Türkiye’ye oldu. Milyarlarca doları bulan askeri ve güvenlik harcamaları Türkiye’nin kalkınmasını engelledi. Bundan daha da önemlisi en kıymetli canlarını kaybetti. Onarılmaz acılar bıraktı. Artık halkımız “siyasi cinayet” cümlesini bile duymak istemiyor. Çünkü 5 yıldır bu tür cinayetlerin olmadığını gördü ve huzurun kalıcı olmasını istiyor. 40 yıldır PKK teröründen çok acı çeken Doğu ve Güneydoğulu vatandaşlarımız PKK’nın ezilmesiyle sağlanan huzur ve güven sayesinde normal yaşama döndü. Bunun sürmesi için de Diyarbakırlı anneler 3. yıla giren eylemleriyle kaçırılan evlatlarının geri verilmesi için HDP önünde eylem yapıyor… ABD destekli bölücü örgütü lanetliyor ve bu örgütün siyasi kolu HDP’nin kapatılmasını istiyor. Bu eylemler Türkiye’de yeni bir sürecin de başlangıcı oldu. Bölünmenin değil birleşmenin çimentosunu sağlamlaştırdı.

Diyarbakır Anneleri

NATO SÜRECİYLE ARTAN SALDIRILAR

Siyasi cinayetler Türkiye tarihinde daha çok NATO süreciyle yoğunlaştı ve darbelere gerekçe oldu. En önemlisi de hükümetleri zayıflatarak yıkılmalarını sağladı. Çünkü halkın güvenliğini sağlayamayan hükümetler çok çabuk yıprandı ve gözden düştü. İlk seçimde de iktidarı kaybetti.

Terör, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD için bir yöntem/araç oldu. CIA’nin kurduğu ya da içine sızdığı terör örgütleri üzerinden hedef ülkelerde eylemler yapıldı ve ülkeler istikrarsızlığa sürüklendi. Yoğun terörden sonra da askeri darbeler gerçekleştirildi. Darbelerle kurulan yeni düzen de ABD çıkarlarına hizmet etti. ABD’nin o ülke üzerindeki hegemonyasını artırdı. Bazı ülkeler bütünlüğünü kaybetti: Yugoslavya, Sudan… Afganistan, Irak ve Suriye gibi ülkeler ise uzun yıllardır süren istikrarsızlığa sürüklendi. Dünya çapında büyük sıkıntı yaratan göç dalgalarını başlattı.

Bugüne kadar yaşadığımız sürecin bize öğrettiği; Güney Amerika ve bizim gibi ülkelerde meydana gelen terör olayları ile askeri darbeler arasında çok açık bağ olduğu… Terör örgütleriyle hedef ülkede ses getiren eylemler yapılıyor, kitleler güvensizliğe ve korkuya sürükleniyor, “seçilmiş hedef” denilen kişiler suikastlarla katlediliyor ve ardından da askeri darbeler düzenleniyor. Bu döngü Güney Amerika ve Türkiye’de çok yaşandı. 12 Mart 1971 müdahalesi, 12 Eylül 1980 askeri darbesi ve en son 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimiyle bu uygulandı ya da uygulanmaya çalışıldı. 12 Mart müdahalesiyle yükselen devrimci millici gençlik akımı kırıldı; bastırıldı. Güçlü halk desteğiyle iktidara gelen iktidarlara yaptırılamayan işler, darbe yönetimiyle yaptırıldı.

Örneğin, 12 Mart müdahalesinden önce Afyon ve çevre illerde uygulatılamayan haşhaş ekim yasağı, darbe sonrası kurulan Nihat Erim hükümetine 1972 yılında uygulattırıldı. Başbakan Erim, ABD gezisinden sonra bunu yasallaştırdı. Burada haşhaş ekim yasağı baskısı aslında Türkiye’nin direncine ve bağımsızlığına bir müdahaleydi. “Haşhaş ekim yasağı” aslında bir bahaneydi. Amaç Türk siyasi silsilesine müdahale etmek ve taviz kopararak kendine bağımlı bir siyasi mekanizma yaratmaktı. Çünkü taviz tavizi getirecekti… Direnenler ise Gladyo sopasıyla tasfiye edildi.  

Nihat Erim

BÜYÜK KIRILMA YARATILDI

Bu kırılma 12 Eylül sonrası daha net yaşandı. Kamu ağırlıklı bir ekonomiye sahip olan Türkiye, 12 Eylül sonrası kurulan Özal ve Çiller Hükümetleriyle daha liberal ve dünya tekelci sermayesine açık hale getirildi. Üretmeden tüketen toplum yaratıldı. Aşırı borç sarmalına dolandı… İç kaynaklarıyla ayakta duran değil, dışa bağımlılık yaratan borç parayla bütçesini ve yatırımlarını yapar hale gelen bir ülke ortaya çıktı. Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının uzun yıllar titizlikle uyguladıkları “güçlü TL, denk bütçe” uygulaması rafa kaldırıldı. Emperyalist ülkelere göre, ekonomisi ele geçirilen ülkeleri yönetmek daha kolay! Yapılmak istenen tam da buydu. Bir yandan dolar bir yandan da terör sopası… Türkiye bu süreci çok acı olaylarla yaşadı. Bu model daha kötü yöntemlerle ve sonuçlarıyla Güney Amerika ülkelerinde de yaşandı.

Peki, bütün bu olanlar neye uygun? Neye dayanıyor? Şunu açıkça söyleyelim ki ABD Ulusal Siyaset Belgesine uygun! Orada öyle söyleniyor. Yani ABD çıkarlarına karşı duran ülkeler ve liderler onlara göre “tehdit!” Soğuk Savaş yıllarında bu “Komünizmle mücadele” adı altında yürütüldü. 1990 yılından itibaren çöken Sovyetler Birliği sisteminden sonra ise yerini “terörle mücadele” ve “demokrasi” söylemleri aldı. Yine bu siyaseti sürdürmek için Batı Asya’ya yerleşmek gerekiyordu. Çünkü enerji ve zenginlik kaynakları buradaydı! 1991’de Irak’a Çekiç Güç ile müdahale edildi. Boşluk alanları yaratıldı. Oraya Lübnan’da bulunan PKK getirildi. Türkiye’nin bölünme süreci hızlandırıldı (tabi başarılamadı. Türkiye beklemedikleri şekilde direndi). 2003 yılında açık işgalle yeni bir boyuta taşındı. Irak fiilen üçe bölündü. Anayasayla bu bölünme güvence altına alındı. Bu yetmedi Libya ve Suriye tertipleri sahneye konuldu. Bundan önce Yugoslavya’nın kanlı bir terör sürecinden sonra 1992-2000 arasında dağıtıldığını gördük. Bütün bunlara “Globalizm” ve “Yeni Dünya Düzeni” denildi. Bunun sopası da NATO oldu. NATO’ya ABD tarafından “terörle mücadele” rolü verildi. O günlerde terör büyük boyutlu değildi. Ama zaman içinde o “gerekçe” de sahneye çıktı. PKK, El Kaide, IŞİD, Boko Haram gibi örgütler buna hizmet etti. Bu örgütler nedense ABD’yi değil, hedef ülkeleri ve yöneticilerine yönelik eylemler yaptı. Ardından da ABD o ülkelere girdi/müdahale etti. Bu döngü yıllarca sürdü gitti. En son “terör” bahanesiyle 2001 yılında girdikleri Afganistan’dan yenilerek çıkmak zorunda kaldılar.

ABD’nin kirli eli Gladyo, bütün bu organizasyonları yapan örgüt! Cinayetler işliyor, tertipler düzenliyor, suikastlar yapıyor, psikolojik savaş yapıyor ve en sonunda daha büyük boyutlu bir eylem olan darbe tezgâhlıyor. İmkânı varsa bunu askerlerle yoksa sivil örgütler üzerinden sokak gösterileriyle yapıyor.

TÜRKİYE GLADYO LABORATUVARI

Gladyo’yu en iyi tanıyan ülke kuşkusuz Türkiye. Türkiye halkı canıyla kanıyla bu örgütün eylemlerine maruz kaldı. Sadece 12 Eylül öncesi çıkarılan ve kışkırtılan “Sol-sağ” kavgasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı kayıtlarına göre 5 bin 263 vatandaşımız hayatını kaybetti. Bütün bunlar 12 Eylül darbesini haklı göstermek için yapıldı. Kamuoyu oluşturuldu ve dönüşüm sağlandı. 12 Eylül için eski Başbakanlardan Süleyman Demirel’in güzel bir sözü vardır: “Ne oldu da 12 Eylül’den önce akan kan, 12 Eylül’den sonra bıçak gibi kesildi!” 12 Eylül öncesinin Başbakanı Demirel bir de eklemişti: “Askerin her istediğini yapmıştık. Sıkıyönetim dediler sıkıyönetim uyguladık.” İşte Demirel’in anlatmak istediği bu merkezdi. Yani Gladyo! CHP eski Genel Başkanı Bülent Ecevit de bu yapılanmanın ismini vermişti: “Kontrgerilla!” Kontrgerilla bu yapılanmaya o dönem verilen isimdi. İtalya’da 1990’larda kısmen açığa çıkan bu örgütün ismi orada “Gladyo” olarak anılıyordu. Biz de bu isimle anmaya devam edeceğiz. Bu örgütün üzerine en kararlı bir şekilde giden ve örgütü açığa çıkaran Aydınlıkçılardı. Aydınlıkçılar 1978’den itibaren bu merkezi kamuoyuna anlattı ve üzerine giderek teşhir etti. Aydınlık’ın “Kontrgerilla” yayınları kamuoyunda büyük ses getirdi.

GLADYO UZMANI FERİT İLSEVER: ‘SİYASİ CİNAYET SÖYLEMİ ABD PATENTLİDİR’

Aydınlık gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni ve Vatan Partisi MKK üyesi Ferit İlsever, uzun yıllar Gladyo üzerine çalışan bir Aydınlıkçı. Gladyo’nun Türkiye’de yaptıklarının “ciğerini” biliyor! İlsever Kılıçdaroğlu’nun “siyasi cinayetler” söylemini ve Gladyo bağlantısını Aydınlık’a değerlendirdi:

“Bu ABD emperyalizminin dünyaya hâkim olmak ve iktidarını sürdürmek için 70 yıldır yaptığı bir uygulamadır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin dünyaya hâkim olma iddiasıyla beraber Gladyo merkezinin teorik hazırlığını yaptığını, buna niçin ihtiyaç duyduklarını kendi uzmanlarının ağzından öğrendik. Örneğin Gladyo’nun önemli uzmanlarından David Galula, 60 yıl önce, ‘Ayaklanmaları Bastırma Hareketleri’ diye kitap yazdı. Bu stratejiyi ilk kez şöyle anlattı: “Bir ülkede tek bir dava vardır, eğer bu dava asi tarafından benimsenmişse ideolojik kuvvet, asi lehine olacaktır.”

“Dava” dediği, ABD’nin hâkim olmak istediği ülkelerde, halkı antiemperyalist mücadeleden soğutma davasıdır. Bunun ilk uygulamalarını Vietnam Savaşı’nda yaptılar.

Aynı stratejiyi Franklin Lindsay, ‘Gayri Nizami Harp’ kitabında şöyle ifade ediyor: “Daha çok saldırgan olan taraf, halka hâkim olacaktır. Yani Kontrgerilla’ya göre haklı veya haksız olmak boş şeylerdir, sorunu şiddet çözer.”

Şöyle devam ediyor: “İsyanın nedeni başlangıçta önemlidir fakat daha sonra önemini kaybetmeye başlar, çatışmaların kendisi dava halini alır, halkı kazanan tarafı tutmaya zorlar. Ayaklanmaları bastırmakla görevli olan taraf, halk tarafından ne kadar sevilmezse sevilmesin, kendisi kudretliyse, halk içindeki taraftarlarına güvenirse iktidarını koruyabilir.”

Kontregilla uzmanlarına göre, sulh ve sükûnun ana dava haline getirilip, Kontrgerilla’nın terörü karşısında kitleler, haklı davalarından vazgeçecekler; sadece sulh ve sükûnun sağlanmasını isteyecekler. Bu arada insanlar ölecek, bombalar patlayacak, can güvenliği kalmayacak.”

YALANLARLA HEDEF ALDILAR

İlsever, tarih boyunca yalanlarla, Türkiye’nin milli birikiminin hedef alındığına dikkat çekerek şunları söyler:

“Vietnam’da, Afganistan’da ve bölgemizde Suriye ve Türkiye’de bu stratejiyi sürdürdü. Sağ-sol çatışması dedikleri çatışmalar yaratıldı, can güvenliği kalmadı, bombalar patladı, suikastlar yapıldı. 12 Mart ve 12 Eylül’de halk ‘yeter artık, sulh ve sükûn sağlansın’ dedi. Arkasından ABD darbeleri yaşandı. BOP Eş Başkanlığı dönemini Kontrgerilla’nın has adamlarından Mehmet Eymür, kendi ifadeleriyle anlattı. Eymür Tuncay Güney’i kullanarak, sözüm ona Ergenekon adı altında yalan belgeler hazırlandı, 2006’dan başlayarak Fetullahçı Gladyo’nun elemanlarıyla milliyetçi güçlere, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin subaylarına ve Vatan Partisi’ne (İşçi Partisi) karşı Ergenekon ve Balyoz operasyonları düzenlendi. ‘Ergenekon darbe yapacak’ yalanını öne sürdüler. Sözüm ona o darbeyi önlemek için operasyonlar yapıldı.

Son örneği de 15 Temmuz 2016’da yaşadık. Bu darbe daha yapılmadan aylar önce Gladyo’nun has elemanlarından Michael Rubin, “Yakında Vatan Partisi darbe yapacak ve Tayyip Erdoğan’ı öldürecek” dedi. 15 Temmuz’un hazırlığını bu yalanlarla yaptılar. Maalesef bu isimlerin o dönem psikolojik savaşta oynadıkları rolü bugün Kılıçdaroğlu oynuyor.”

Gladyo’nun ‘siyasi cinayetleri’ 2: ‘Seçilmiş’ hedefler

12 Eylül 1980 öncesi meydana gelen olaylarda 5 bin 263 vatandaşımız hayatını kaybetti. Hassas illerimizde kışkırtmalarla mezhep çatışması çıkartılmak istendi. Bu da yetmedi vatansever ve Atatürkçü aydın ve gazeteciler katledilerek darbe ortamı hazırlandı.

Türkiye, Gladyo eylemleriyle 1952 yılında NATO’ya girerek tanıştı. Bu teşkilatın asıl amacı, müttefik ülkeleri kontrol etmekti. Türkiye üzerinde sopa olarak durdu. İlk ismi “Seferberlik Tetkik Kurulu” olarak açıklandı. Daha sonra adı “Özel Harp Dairesi” olarak değiştirildi. “Kontrgerilla Merkezi” olarak anıldı. 1971’de İstanbul Ziverbey Köşkü’nde, devrimcilere yönelik MİT içindeki CIA’ye yakın ekiplerin yaptığı işkenceler sırasında duyuldu.

GLADYO’NUN İLK EYLEMİ

Sabri Yirmibeşoğlu

Kontrgerilla’nın ismini, bu merkezde görev yapan emekli Org. Sabri Yirmibeşoğlu’nun anılarında görüyoruz. Yirmibeşoğlu, 6-7 Eylül 1955 olaylarında Kontrgerillanın kullanıldığını belirterek, “En başarılı eylemdi!” değerlendirmesinde bulunuyor. 6-7 Eylül’de İstanbul ve İzmir’de Rum vatandaşlarımızın evleri ve işyerleri Kıbrıs olaylarıyla kışkırtılan gruplar tarafından yağma edildi. Saldırılar sonucu 3 kişi öldü, 30 kişi yaralandı, 73 kilise, 1 havra, 8 ayazma, 2 manastır ve gayrimüslimlere ait 5 bin 583 işyeri tahrip edildi. Üç ilde sıkıyönetim ilan edildi. Türkiye uluslararası alanda zora sokuldu.

ECEVİT’İN SORUSU

Org. Yirmibeşoğlu, 1974’te Özel Harp Dairesinin başkanlığını yaptı. Kritik NATO görevlerinde bulundu. 1974’te Başbakan Bülent Ecevit bu daire hakkında özel brifingle bilgi aldı. Ecevit ile Yirmişbeşoğlu’nun yolu 4 yıl sonra Sarıkamış’ta kesişti. Yirmişbeşoğlu o tarihte Tümgeneral rütbesiyle Sarıkamış’taki tümenin komutanıydı. Ecevit, Yirmibeşoğlu’ndan “Özel Harp Dairesi” hakkında bilgi almaya çalıştı. “Daire”ye bağlı sivil örgütte görev alanlardan bazılarının olaylarda yer aldığından şüphe duyuyordu. Yirmibeşoğlu’ndan “Kuşkularınız yersiz” cevabını alınca Ecevit, “Farz-ı muhal, buradaki MHP il başkanı, aynı zamanda Özel Harp Dairesi’nin sivil uzantısındaki gizli elemanlardan biri olamaz mı?” sorusunu sormuş; Yirmibeşoğlu bunu doğrulamış ve “Evet, öyledir ama kendisi çok güvenilir, vatansever bir arkadaşımızdır.” demiştir.

Başbakan Ecevit bunları neden söylemişti? Çünkü onun Başbakan olmasıyla Gladyo eylemleri yoğunluk kazanmıştı. Sokağa çıkılamıyordu. Amaç belliydi; Hükümeti yıkmak! 1977 seçimlerinde İzmir’e giden Ecevit’e 29 Mayıs günü Çiğli Havaalanı’nda suikast girişiminde bulunulmuş; bir polisin tabancası ateş almış ve yanında bulunan İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan’ın kardeşi Mehmet İsvan’ı kalçasından yaralamıştı. Yapılan incelemede polisin tabancasından çıkan kurşunun zehirli olduğu ve ancak suikastlarda kullanıldığı açıklandı. Bu silahtan Özel Harp Dairesi’nde bulunduğu ileri sürüldü.

Seçimlerde Ecevit’e İstanbul Taksim’de yapacağı mitingde suikast yapılacağını bizzat Başbakan Süleyman Demirel haber verdi. Ecevit aldırmadı mitingi yaptı. “İktidara gelirsek Kontrgerilla’dan hesap soracağız” dedi. Ecevit, 5 Ocak 1978-12 Kasım 1979 tarihleri arasında Başbakanlık yaptı. Ancak Kontrgerilla’dan hesap soramadı. Çünkü bu gücü bulamadı. Gladyo o fırsatı da vermedi.

68 GENÇLİĞİ HEDEFTE

Gladyo’nun önemli eylem dönemi 1968 yılında başlayan bağımsızlıkçı ve devrimci gençlik eylemlerini bastırma faaliyetiydi. ABD emperyalizmini hedef alan devrimci gençler üzerine Gladyo tarafından yetiştirilen “Komandolar” sürüldü. Gençlere yönelik saldırılar tertiplendi. Gençler bireysel eylemlere yönlendirilerek bu ruh bastırılmaya çalışıldı. Bu dönemde MİT içindeki CIA’cı ekip öne çıktı. O isimler arasında Mehmet Eymür ve Hiram Abas vardı. Taylan Özgür vuruldu. Vedat Demircioğlu pencereden atıldı. Deniz Gezmiş ve 2 arkadaşı idam edildi. Mahir Çayan dâhil 10 arkadaşı Kızıldere’de düzenlenen operasyonda topluca katledildiler. Bu dönemde 20’ye yakın gençlik önderi katledildi. Burada da devrimci gençlik hedef alındı ve bunların karıştığı eylemler bahane edilerek 12 Mart 1971 müdahalesi oldu.

6-7 Eylül 1955 olaylarında İstiklâl Caddesi’ndeki yağma

Başbakan Bülent Ecevit döneminde meydana gelen siyasi cinayetler:

SEMBOL İSİMLERE SUİKASTLAR

16 Mart 1978: 16 Mart Katliamı. İstanbul Üniversitesi önünde öğrencilerin üzerine bomba atıldı. Silahla tarandı. 7 öğrenci katledildi. 41 öğrenci yaralandı. Bombayı bir astsubayın getirdiği ileri sürüldü. 

24 Mart 1978: Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz uğradığı silahlı saldırı sonucu katledildi. Öz, Kontrgerilla hakkında da bir rapor hazırlayarak Ecevit’e sunacaktı.

17 Nisan 1978: Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu gönderilen bombalı paketin evinde patlaması sonucu gelini ve iki torunuyla birlikte hayatını kaybetti. Saldırı sonucu Malatya’da çıkan olaylarda çok sayıda kişi hayatını kaybetti ve yaralandı. Ev ve iş yeri de tahrip edildi. Olaylar güçlükle bastırıldı. Saldırıyla bölgede Alevi-Sünni çatışması çıkarılmak istendi.

11 Temmuz 1978: Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümünde öğretim görevlisi Doç. Dr. Bedrettin Cömert silahlı saldırı sonucu katledildi.

9 Ekim 1978: Ankara Bahçelievler Katliamı. 7 üniversite öğrencisi oturdukları evde uğradığı saldırı sonucu boğularak ve kurşunlanarak katledildi. Gladyo’nun tetikçisi Haluk Kırcı yargılandı ve mahkum oldu.

20 Ekim 1978: İTÜ Rektörü Ord. Prof. Dr. Bedri Karafakioğlu katledildi.

8 Aralık 1978: Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Elektronik Hesap Bilimleri Enstitüsü Başkanı ve KTÜ Bilgisayar Merkezinin yöneticisi Doç. Dr. Necdet Bulut uğradığı silahlı saldırı sonucu katledildi.

19 Aralık 1978: Kahramanmaraş Katliamı. Mezhep kışkırtması sonucu Alevi vatandaşlarımızın evlerine yapılan hunharca saldırıda 111 vatandaşımız hayatını kaybetti. Evler ve iş yerleri yakıldı. İnsanlar göçe zorlandı. Bu saldırı Ecevit hükümetine son darbe oldu. Bu olayın davasını izleyen üç avukat öldürüldü.

28 Aralık 1978: Tarsus Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Süreyya Altın Eminsoy evinde uğradığı silahlı saldırı sonucu katledildi. Saldırıyı Türk İntikam Tugayı’nın yaptığı açıklandı. Bu örgüt ismi paravan olarak Gladyo tarafından kullanıldı.

1 Şubat 1979: Milliyet gazetesi Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi İstanbul’da evinin yakınında kurulan pusuda Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü. Ağca daha sonra Gladyo tarafından askeri cezaevinden kaçırıldı. İpekçi, anarşiye karşı Ecevit ile Demirel’in güçlü bir hükümet kurmasını istiyordu. Ağca’yı kısa sürede yakalayan İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş ise aşk skandalı sonucu 5 Ekim 1979 günü istifa etmek zorunda kaldı.

11 Eylül 1979: Çukurova Üniversitesi Rektör Vekili ve Tıp Fakültesi Nöroloji Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Fikret Ünsal evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu katledildi.

28 Eylül 1979: Adana İl Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.

NİÇİN SEÇİLDİLER?

Bu dönemde öldürülen akademisyen ve gazetecilerin ortak özelliği vatanseverlikleri, Türkiye’nin bağımsızlığını savunmaları ve Atatürkçü olmalarıydı. Ayrıca bu isimler 1960 Anayasasıyla oluşturulan özerk üniversitelerin aydın fikirli insanlarıydı. Alanlarında uzmandılar… Bunlar üzerinden Türk aydınına ve gençliğe mesaj verildi. Sindirilmeye çalışıldı. Yine en önemlisi Ecevit hükümeti hedef alınarak darbeye zemin hazırlandı.

KONTRGERİLLA RAPORU HAZIRLADI ÖLDÜRÜLDÜ

Savcı Doğan Öz.

24 Mart 1978’de katledilen Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz’ün son çalışması Kontrgerilla (Gladyo) hakkında hazırladığı rapordu. Başbakan Ecevit’e sunacaktı. Masasında bulundu. Daha sonra eşi Sezen Öz tarafından verildi. Sezen Hanım cinayet hakında yaptığı bir değerlendirmede, ise “Doğan Öz olayının devlet içerisindeki derin yapı ile doğrudan bağlantılı bir örgütsel cinayet olduğu aşikârdır” sözlerini sarf etti.

Rapordaki şu satırlar anlamlı:

“Şiddet olayları, anarşik (terör) eylemler olarak nitelendirilebilecek kadar basit değildir. Amaç, demokrasi umudunu yok etmek; onun yerine faşist düzeni gündeme getirmek ve bütün unsurlarıyla yürürlüğe koymaktır. Böylece ABD ve çokuluslu ortaklıklar, Ortadoğu sorununu büyük ölçüde çözmek amacını gütmektedirler. Bize göre bu sonuca ulaşmada CIA, Kontrgerilla gibi gizli örgütlerin yönlendirmesi vardır. Bu örgütler, devlet aygıtını geniş ölçüde kendi amaçlarına uygun şekle dönüştürerek demokrasi düşmanı akımları iktidar yapmayı öngörmüşlerdir.

Şunu öncelikle bilmekte yarar var: Bütün bu çalışmalar içinde askeri ve sivil güvenlik güçleri vardır. Kontrgerilla, Genel Kurmay Harp Dairesine bağlıdır. Sivil güvenlik güçleri içinde de MİT elemanları ve 1. Şube görevlileri kullanılmaktadır.”

AĞCA VE KIRCI’NIN İTİRAFLARI

Ağca ve Papa

Abdi İpekçi cinayeti zanlısı Ağca, 13 Mayıs 1981’de Roma’da Papa II. Jean Poul’a suikast düzenledi. Yakalandı. 17 yıl yattıktan sonra affedilerek Türkiye’ye gönderildi. Burada da geçmiş suçlarından dolayı hapis yattı. 18 Ocak 2010 tarihinde ise suçunu tamamlayarak tahliye edildi. Ağca yaptığı açıklamalarda İpekçi cinayetinin kendisinin üzerine atıldığını söyledi. Ağca, Papa suikastı konusunda Akit Tv’de 22 Şubat 2017 tarihinde yayınlanan ve Sabri Balaman’ın sunduğu “Derin Kutu” programında söyledikleri ise Gladyo’ya işaretti:

“CIA şöyle bir şey dedi: Rusya’yı, Sovyetler birliğini suçlayalım. Ben de düşündüm yani. Neticede ortak bir düşman! Suçlayalım yani… Sonuçta ortağız. CIA ile orda biz işbirliği yaptık. Sovyet imparatorluğunu yıkmak için. İki tane kuduz köpek var. Biri Amerika; terör örgütü, biri de Sovyet kuduz köpekler. Dedim ki bu iki kuduz köpeği birbirine şöyle bir parçalatalım. Ben tek başıma bunu yaptım. CIA’ye mektup yazdım. İşte bir şekilde ulaştım. İşte gelin Sovyetleri birlikte suçlayalım… Onlar da geldi beraber suçladık yani. Vatikan’ın da hoşuna gitti. Vatikan da Sovyet imparatorluğunun yıkılmasını istiyordu. Vatikan’ı kullandım. Amerika’yı kullandım. Hep birlikte Sovyetler’i yıkmaya çalıştık.”

KIRCI’NIN AÇIKLAMALARI

Ankara Bahçelievler’de 7 üniversiteli genci hunharca öldüren ve bundan ceza alan Haluk Kırcı 2010 yılında bu konuda şunları söyledi: “Bahçelievler olayı olduğunda 20 yaşındaydım. Türkiye bir kardeş kavgasının içindeydi. Soğuk savaş operasyonları can alıyordu. (…) Ben ülkemin komünist işgal tehdidi ile karşı karşıya olduğuna inanmıştım. (…) Buna inanmıştık. Oyuna geldiğimizi anlayabilmek için 12 Eylül darbesinin yapıldığını görmemiz lazımdı. Türkiye’de maalesef çok ciddi boyutta özel harp operasyonları yapılmıştır. Bu operasyonlardan birebir bildiklerim var. Bunu da çok açık şekilde söyleyeyim. Mesela Haziran 1979’da MHP Genel Merkezi’ni kimler kurşunladı? 1980’de Ziraat Mühendisleri Birliği’ne kimler saldırdı? Kimler oradaki insanları öldürdü?

Baksınlar. Bu olayların dosyaları orada duruyor. Yıllar sonra ordunun içinde birileri hakkında dosya açıldı, kapatıldı gitti. (Sevilay Yükselir, Sabah, 6 Haziran 2010.)

Haluk Kırcı’nın 6 Haziran 2010’da Sabah’ta çıkan itirafları.

Gladyo’nun ‘siyasi cinayetleri’ 3: Gladyo’nun kaos hamleleri!

Şunu iftiharla belirtelim ki Aydınlıkçılar Türkiye’de Gladyo ile ilk günden ciddiyetle mücadele eden tek siyasi grup oldu! Kanlı 1 Mayıs 1977 tertibinin üzerine Aydınlıkçılar gitti. Tertipçileri belgelerle ortaya koyduk. 40 yıldır FETÖ’cü Gladyo’nun ABD bağlantılarını da Aydınlıkçılar yazdı.

Bülent Ecevit hükümeti döneminde yapılan kışkırtmalar ve silahlı saldırılar, 12 Kasım 1979 günü iktidara gelen MHP-MSP dışarıdan destekli Süleyman Demirel hükümeti döneminde de devam etti. Hükümeti işlemez hale getirdi. 12 Eylül 1980 darbesine götürdü. Hatta son aylarda daha büyük hedeflere yöneldi: Eski Başbakan Nihat Erim, Eski Gümrük ve Tekel Bakanı MHP’li Gün Sazak, CHP İstanbul Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu ve DİSK Maden İş Başkanı Kemal Türkler bir bir katledildi… Darbenin ayak sesleri daha yakından hissedilmeye başlandı. İsterseniz bu dönemde meydana gelen önemli olayları hatırlayalım:

Bülent Ecevit seçim gezilerinde korumalarıyla (1977)

‘SEÇİLMİŞ HEDEFLER’

19 Kasım 1979: İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ümit Yaşar Doğanay, evinden işine giderken bindiği araca silahlı üç kişinin ateş etmesi üzerine aldığı 25 kurşunla katledildi. 30 Eylül 1978 günü Aydınlık gazetesine verdiği demeçte şunları söylemişti: “Kontrgerilla adlı bir örgüt varsa ve bu örgüt gerçekten yasa dışı fiiller işlemişse, her çeşit suç işleyenler gibi bunlar hakkında da işlem yapılması doğaldır. Yasaların gereğidir.”

19 Kasım 1979: AP eski İstanbul Milletvekili, gazeteci-yazar İlhan Darendelioğlu İstanbul’da düzenlenen silahlı saldırı sonucu katledildi. Darendelioğlu MHP İstanbul il yöneticisiydi.

7 Aralık 1979: İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji ve Metodoloji Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil otobüs durağında araç beklerken uğradığı silahlı saldırı sonucu katledildi. Atatürkçü Tütengil’in cenazesinde konuşan İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Haluk Alp gizli yapılanmaya işaret ederek şunları söylemişti: “Bütün Türk ulusuna buradan haykırıyorum. Türkiye’yi işgal edenler vardır. Türkiye yeraltından işgal edilmiştir. Bu işgalciler en kısa zamanda Türkiye’yi toprak üzerinden de işgal etmek düşüncesindedir.”

11 Nisan 1980: TRT İstanbul Radyosu prodüktörlerinden Ümit Kaftancıoğlu, evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü. İlerici aydınlara gözdağı niteliğindeydi.

27 Mayıs 1980: Eski Gümrük ve Tekel Bakanı ve MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak, evinin bahçesinde uğradığı silahlı saldırı sonucu katledildi. Bu cinayet darbe öncesi Çorum ve birçok ilde daha kanlı olayları tetikledi.

24 Haziran 1980: Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altınok, evinde uğradığı silahlı saldırı sonucu eşi ve kızıyla birlikte öldürüldü. Kışkırtıcı eylemdi.

15 Temmuz 1980: Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu, İstanbul Şişli’de işyerinde uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Kışkırtıcı eylemdi.

19 Temmuz 1980: 12 Mart 1971 müdahalesi sonrasının Başbakanı (26 Mart 1971-22 Mayıs 1972) Prof. Dr. Nihat Erim, İstanbul Dragos’taki Deniz Kulübünün önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu katledildi. Devleti sarstı. Bu eylemde Dev-Sol kullanıldı. Ancak bu Gladyo’yu gizleme amaçlıydı. Gladyo Dev-Sol’u da birçok eylemde kullandı. 1992 yılında generallere yönelik eylemlerde…  

22 Temmuz 1980: DİSK eski Genel Başkanı ve Genel Maden-İş Başkanı Kemal Türkler, İstanbul Merter’de evinin önünde kurulan pusuda katledildi. İşçi sınıfının tepkisini çekti. Onları sindirmek ve darbeyi hızlandırma görevi yaptı.

Bülent Ecevit, Süleyman Demirel ve Kenan Evren (30 Ağustos 1980)

BURAYA NASIL GELMİŞTİK

1980’den geriye gidersek darbenin nedenini, 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında ve sonrasında yaşananlara bağlayabiliriz. ABD, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesine karşıydı. Bunun için mekik diplomasi uyguladı. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Joseph Sisco bu konuda Atina ile Ankara arasında gelip gitti. Türkiye’nin olası müdahalesini engellemeye çalıştı. Özellikle NATO içinde bunun büyüyerek ciddi bir krize dönüşmesini engellemeye çalıştı. NATO ülkesi Türkiye’nin Sovyetler Birliği ile yakınlaşmasını istemiyordu. Ancak bunu başaramadı. Hatta Ecevit’in yıllar sonra açıkladığı gibi Türkiye’nin müdahalesini engellemek için “Sultanahmet Camii’ni bombalarız” tehdidinde bile bulunmuşlardı. Bu tehditlere rağmen Türkiye kararlılık gösterdi ve Ada’da 15 Temmuz günü gerçekleşen darbeye 5 günde cevap verdi. Ada’nın Yunanistan’a oldubittiyle bağlanmasını engellemişti. Bu hareket KKTC’nin kurulmasının da yolunu açtı.

Bu müdahale Türk-Amerikan ilişkilerini bozdu. ABD, 1 Temmuz 1974 günü 7 ilde afyon yasağının kaldırılması nedeniyle aldığı ambargo kararını uygulamaya soktu. Türkiye’ye askeri ve mali yardımları da durdurdu. Türkiye buna karşılık olarak 25 Temmuz 1975’te 21 ABD üs ve tesisine el koydu. Bu da ABD’nin tepkisini çekti. Bu dönemde iktidarda Süleyman Demirel vardı. Türkiye’nin bu milli duruşu iki liderin de aslında hedefe konulmasına neden oldu. ABD bu bölgede kendisine kafa tutan ve direnen (aslında milli çıkarlarını koruyan) Türkiye istemiyordu. Hele Sovyetler Birliği’nin komşusu bir ülkede! 12 Eylül darbesiyle iki lider de alaşağı edildi ve 1987 yılına kadar siyasi yasağa uğradı. Bu süreç Turgut Özal ve Tansu Çillerlerin önünü açtı. İlginçtir, darbeci yönetim 17 Ekim günü Yunanistan’ın tekrar NATO’nun askeri kanadına dönüşüne, 18 Kasım günü de ABD üslerinin açılışına onay verdi. Ardından da Türkiye’ye kesenin ucu açıldı.

Şunu da hatırlatmak zorundayız; 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından sonra Türk diplomatlara yönelik Ermeni ASALA terör örgütünün uluslararası çapta eylemleri 1975 yılında başladı. 1980’lerde doruğa çıktı. Bu da ABD Gladyosunun işiydi. 1985 yılından itibaren bıçak gibi kesildi ve yerini PKK eylemlerine bıraktı. Bu saldırılarda 42 diplomatımız ve 4 yabancı hayatını kaybetti.

2 Eylül 1980, Milliyet

1977 DARBE GİRİŞİMİ ÖNLENDİ

Gladyo iki lideri etkisiz hale getirmek için onları yıpratmak ve halkın gözünden düşürmek için Türkiye’de 1977 yılında darbe tezgâhlamaya çalıştı. Buna giden yolda en önemli olay 1 Mayıs 1977’de İstanbul’da 1 Mayıs kutlamaları sırasında çıkarılan olaylarda 34 vatandaşımızın ezilerek ve kurşunlanarak katledilmesiydi… Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, bu olayda darbe kokusu alarak 1 Haziran 1977 günü Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Namık Kemal Ersun ve 200 subayı emekli etti. Bu hamleyle tertibi bozdu. Demirel’in bu kararlı duruşu yapılmaya çalışılan darbeyi erteletti. Darbe 1978 yılı içinde kanlı olaylarla tekrar sahneye konuldu ve Türkiye 12 Eylül 1980 tarihinde darbeyi yaşadı. Bu süreçte 5 bin 263 vatandaşımız (çoğu genç) hayatını kaybetti. Bu tam manasıyla bir gençlik kıyımıydı. Ülkemizin çok kıymetli gençleri “sol-sağ” kavgasıyla birbirine kırdırıldı. Bu yöntem Gladyo taktiğiydi. Darbenin de ötesinde Türkiye’nin üniter yapısına emperyalist bir saldırıydı.

23 Temmuz 1980, Milliyet

ÇORUM OLAYLARI

Ecevit ve Demirel döneminde Alevi ve Sünni vatandaşlarımızın yaşadıkları illere yönelik de Gladyo eylemleri oldu. Buralarda kışkırtmalara girişildi. Ardından seçilmiş hedefler, ev ve işyerleri yağmalandı, yakıldı. İnsanlar vahşice öldürüldü. Kahramanmaraş ve Malatya olaylarında 130’a yakın vatandaşımız hayatını kaybetti. Toplu olaylarla darbe sürecinin taşları döşendi. Bunlardan birisi de Çorum’da yaşandı. Olaylar 27 Mayıs 1980 günü MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak’ın katledilmesiyle başladı. Bunun öncesinde de yine 19 Mayıs gösterilerinde kız öğrencilerin kısa etekle programa katılmalarını protesto etmek amacıyla kışkırtıcı bildiri dağıtıldı. Ortam oluşturuldu… Sazak’ın ölümü olayları daha da tetikledi. Bunu bahane eden aşırı sağ gruplar Alevi vatandaşlara saldırdı. İlde büyük kargaşa yaşanmasına neden oldu.

Olaylar öncesi ABD’nin Türkiye Büyükelçiliğinde görevli Robert Alexander Peck, Çorum’da MHP’li il yöneticileriyle, Vali ve CHP’li Belediye Başkanı Turhan Kılıçoğlu’yla görüşür. Çorum’dan sonra Amasya ve Tokat illerini de ziyaret eder. Bu ziyaret bölgede rahatsızlık yaratır. Çünkü bölge hassas bölgedir.

Çorum’da bundan sonra da kışkırtma sürdü ve Alevi vatandaşlarımızın yoğun yaşadığı Milönü Mahallesi’nde halk ve sol gruplar, cadde ve kokaklara barikatlar kurarak olası saldırılara karşı hazırlık yaptı. Temmuz’un başında büyük gerginlik sonrası olaylar tekrar patladı. 4 Temmuz 1980 günü Alaeddin Cami yanına konulan bombanın patlatılmasıyla olaylar başladı. Milönü Mahallesi’ne saldırıldı ve günlerce süren olaylarda toplamda 57 vatandaşımız hayatını kaybetti. 100’e yakın vatandaşımız da yaralandı.

Olaylar mezhep kışkırtması amaçlı tipik bir Gladyo saldırısıydı. Yalan haber üzerine, çevre il ve ilçelerden getirilen vatandaşlar Alevi vatandaşların evlerine ve işyerlerine saldırdı. Günlerce süren olaylar güvenlik güçlerinin müdahalesiyle zorlukla önlenebildi. Burada da Kahramanmaraş olaylarına benzer sahneler yaşandı. Bu kışkırtma da Demirel hükümetinin sonunu getirdi.

AYDINLIKÇILARIN MÜCADELESİ

Şunu iftiharla belirtelim ki Aydınlıkçılar Türkiye’de Gladyo ile ilk günden ciddiyetle mücadele eden tek grup! Kanlı 1 Mayıs 1977 tertibinin üzerine en ciddi olarak Aydınlıkçılar gitti. Tertip öncesi halkı ve sol grupları uyardı. Aydınlıkçılar eyleme katılmadı. Bu nedenle Gladyo olay sonrası Aydınlıkçıları hedef gösterdi.

Aydınlık’ın 1978 yılında yayımladığı telsiz konuşmalarıydı. Konuşmalarındaki kişiler yerlerini ‘açık olmama kaydıyla’ tek tek merkezdeki kişiye bildiriyor. Bildirdikleri yerler tahminen Tarlabaşı yokuşu, Kazancı yokuşu, İntercontinental Otel ve karşısı, anıt ve orta durak çevresi idi. İlginçtir, tertipte ateş edilen noktalar da buralardı. İlk ateş Tarlabaşı yolunda ve otel önünde gerçekleşiyor. Daha sonra da panzerler Kazancı yokuşu girişi ve altından kitlenin üzerine hareket ediyor ve aynı anda da buralardan ateşler ediliyor. İnsanlar buraya sıkıştırılıyor. Sadece kazancı yokuşunda 20 kişi ezilerek ve üzerlerine kurşun sıkılarak öldürüldü.

MİT’TEN ÖDENEN KUŞKULU PARA

Aydınlıkçıların önemli bir haberi de, tertipten 15 gün önce MİT kasasından çıkan ve Emekli Sandığı’na yatırılan 8 milyon 49 bin lira paranın belgesiydi. Bu para, MİT ajanı avukat Necdet Küçüktaşkıner’in ve bir grup ajanın ‘fiili hizmet zammı’ olarak açıklanıyordu. Yayınımız büyük yankı yarattı. MİT ve Emekli Sandığı konuya ilişkin ciddi bir açıklama yapamadı. (Aydınlık, 28 Ağustos 1978.)

40 YILLIK MÜCADELE

Aydınlıkçıların yayınları bununla da kalmadı. 12 Eylül öncesi işlenen cinayetlerde de Gladyo’nun rolünü ortaya seren yayınlar yaptı. Dizi yazılar hazırladı. Gladyo merkezini ve önemli tertipçileri teşhir etti. Ülkeyi kana bulayanları halkın önüne getirdi. Gladyo’nun olaylardaki parmağını belgelerle sergiledi.

Bu tutumunu bugüne kadar sürdürdü. 1993 yılında gerçekleşen Sivas Katliamı’nda, Ergenekon ve Balyoz tertiplerinde, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu ve Org. Eşref Bitlislerin katledilmesinde, ABD’nin PKK’ya verdiği destekleri ve en son 15 Temmuz 2016 Darbe Girişiminde FETÖ’cü Gladyo’nun parmağını belgeleriyle ortaya koydu. Bunlarla mücadele etti. 40 yıl FETÖ’nün gerçek yüzünü yazdı. Arkasında ABD’nin olduğunu belirtti.

8 Aralık 1979, Aydınlık

Gladyo’nun ‘siyasi cinayetleri’ 4: Gladyo’nun maşaları: FETÖ ve PKK

Gladyo, 1990’lardan bugüne PKK ve FETÖ’yü kullanarak Türkiye’nin üniter yapısını hedef aldı. FETÖ içeriden, PKK da dışarıdan saldırarak Türkiye’nin bağımsız hareket etme kabiliyetine saldırdı. Bu süreçte çok sayıda vatansever aydın ve subayımızı kaybettik

UĞUR MUMCU

1980’den 1990’lara, günümüze kadar Türkiye’de Gladyo’nun eylemleri hiç durmadı. Eylemleri ve kullandığı maşalar değişti. Ama asıl amaç hiç değişmedi: emperyalitlere rakip olabilecek milli/ulus devletleri tasfiye etmek veya kaos içinde bırakarak etkisizleştirmek!

1990’lara geldiğimizde Soğuk Savaşın bittiğini ve tek kutuplu Amerikan düzeninin hâkimiyetini görüyoruz. Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’nın parçalanması Yeni Dünya Düzeni’nin kanlı yüzünü gösterdi. Aynı tarihlerde Türkiye’de “Ilımlı İslam” denilerek FETÖ ve PKK eliyle dini ve etnik kışkırtma tezgâha konuldu. Sabah akşam dincilik ve bölücülük konuşuldu. Türkiye’nin üniter yapısı hedefe konuldu.

PKK VE FETÖ SOPASI

CIA Ortadoğu şefi Graham Fuller “Kemalizm bitti. En iyisi ılımlı İslâm” diyerek bize ABD’nin yeni düzenini dayattı. Türkiye’deki “dostları” üzerinden de bu görüşleri bize boca etmeye başladı. Türkiye 30 yıl bu süreci yaşadı. Bu süreç 15 Temmuz 2016 tarihinde Amerikan darbesinin yerle bir edilmesiyle son buldu. 5 bine yakın darbeci yargılanarak hapse atıldı. 23 bin subay TSK’dan atıldı, 130 bin kişi de KHK ile devlet memurluğundan… Türkiye milli devletini koruma kararlılığını gösterdi; cephesini ABD’ye çevirdi. Onunla Irak ve Suriye’de silahla hesaplaşmaya başladı.

ÇETİN EMEÇ

Aynı mücadele PKK için de 24 Temmuz 2015 gününden itibaren başlatıldı. Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın verdiği bilgiye göre o günden bugüne örgütün 18 bin 461 militanı etkisiz hale getirildi. İçeride de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun verdiği bilgiye göre 180 militan kaldı. PKK’ya evlatlarını kaptıran anneler Diyarbakır’da HDP önünde eyleme başladı. Türkiye’nin birliğine ilişkin güçlü mesajlar verdi.

İşte bu 30 yıllık süreçte Gladyo, FETÖ ve PKK’yı kullanarak Türkiye’nin direncini kırmaya çalıştı. Her önemli hamlede bu iki örgütün eylemleriyle aydın ve askerlerimizi kaybettik. Irak’a müdahale sırasında ve Irak’ın bölünerek Türkiye’ye genişletilmesi hamlelerinde içeride önemli suikastlar yapıldı. Bu süreçte işlenen cinayetleri şöyle özetleyebiliriz:

GAFFAR OKKAN

GLADYO CİNAYETLERİ

31 Ocak 1990: ADD Başkanı hukukçu Prof. Dr. Muammer Aksoy Ankara’da evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu katledildi.

7 Mart 1990: Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde yöneticilik yapan gazeteci Çetin Emeç evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu, şoförü Sinan Ercan ile birlikte katledildi. Emeç’in kalbine 7 kurşundan üçünün isabet ettiği saptandı.

4 Eylül 1990: Aydınlık gazetesi yazarı din adamı Turan Dursun evine yakın bir noktada silahlı saldırıyla katledildi. Dursun tehdit ediliyordu.

6 Ekim 1990: Doç. Dr. Bahriye Üçok evine gönderilen bombalı paketi açtığı sırada meydana gelen patlama sonucu hayatı kaybetti. Üçok dini yobazlığa karşı verdiği mücadeleyle biliniyordu.

Buraya kadarki suikastlar Türkiye’nin Irak’ta ABD’nin yanında yer alması için işlendi. Direnci kırılmaya çalışıldı.

18 Şubat 1992: Aydınlık dergisi Diyarbakır Temsilcisi Halit Güngen büroda uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Güngen en son Hizbulkontra’nın Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü içinde eğitildiğini yazmıştı.

24 Ocak 1993: Gazeteci yazar Uğur Mumcu, aracına konulan bombanın patlaması sonucu Ankara’da hayatını kaybetti. Mumcu, uzun yıllardır Gladyo cinayetlerini araştırıyordu. Son yıllarda yazılarında ağırlıklı olarak PKK’nın ABD, İsrail ve Avrupa ülkeleriyle olan ilişkilerini yazıyordu. Bunu yakın çalışma arkadaşları ve ağabeyi Ceyhan Mumcu da doğruladı.

BEHÇET OKTAY

17 Şubat 1993: Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis Diyarbakır’a gitmek üzere bindiği uçağın Ankara Güvercinlik Havaalanından kalkışının 5. Dakikasında düşmesi üzerine yanında bulunan ekiple birlikte şehit oldu. Bitlis, PKK ile mücadelede önemli hamleler yapıyordu. Bölge ülkeleriyle işbirliğinden yanaydı. Ayrıca ABD’nin PKK’ya silah ve yiyecek yardımında bulunduğunu da saptamıştı. Bitlis’in suikastı ilk gün “kaza” olarak açıklandı. Ancak bu açıklama kamuoyunu tatmin etmedi. Aydınlık gazetesi ise oluyın üzerine gitti ve “kaza” değil suikast olduğunu belgeleriyle kanıtladı.

6 Ağustos 1999: Türk İş Genel Sekreteri ve Genel Maden İş Sendikası Genel Başkanı Şemsi Denizer, Zonguldak’ta evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Denizer, tahkime ve özelleştirmeye karşı çıkmıştı. Kasım 1990 tarihindeki madenci grevini ve 4-8 Ocak 1991 tarihindeki Zonguldak-Ankara Büyük Madenci Yürüyüşünü de organize etmişti. 

21 Ekim 1999: Cumhuriyet gazetesi yazarı Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı Ankara’da evinin önündeki aracına konulan bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetti. Kışlalı, Atatürkçü ve milli devletten yana bir aydındı.

24 Ocak 2001: Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, korumalarıyla birlikte şehir içinde seyir halindeyken uğradığı silahlı saldırı sonucu şehit edildi. Saldırı profesyonel işiydi, bir saldırgan bile yakalanamadı. Okkan, şehirde sevilen ve halkla devleti birleştiren bir emniyetçiydi. Öldürülmesi tamamen ABD’nin Kukla Kürt Devleti kurma planına yönelikti…

18 Aralık 2002: Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu evinin önünde uğradığı silahla saldırı sonucu gözünden aldığı tek kurşunla profesyonelce katledildi. Hablemitoğlu son yıllarda Alman vakıfları ve FETÖ’nün Türkiye’deki faaliyetleri üzerine araştırmalar yaparak bunları kitaplaştırıyordu. Katil zanlısı Nuri Gökhan Bozkır, Ukrayna’da gözaltına alındı. Şahsın Özel Kuvvetler Komutanlığından atılma eski bir yüzbaşı olduğu belirtildi. Eşine göre, Hablemitoğlu, öldürülmeseydi FETÖ hakkında tanıklık edecekti.

19 Ocak 2007: Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink gazetenin bulunduğu caddede uğradığı silahlı saldırı sonucu katledildi. Cinayet büyük tepki çekti. Türkiye “Ermeni soykırımı” yapmakla suçlandı. Kalabalıklar “Hepimiz Ermeniyiz” ve “Katil devlet” sloganlarıyla yürüdü. Bu cinayet Ergenekon Davasına bağlanarak vatanseverler suçlandı. Cinayetin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’in Trabzon’da iken kullandığı haber elemanlarınca işlendiği mahkemece kanıtlandı. Akyürek bu davadan ağır ceza aldı. Akyürek, sicilli FETÖ’cüydü.

18 Nisan 2007: Zirve Yayınevi Baskını: Malatya’da biri Alman ikisi Türk vatandaşı Hıristiyan misyoner hayatını kaybetti. Bu cinayetle de “Türkiye’de Hıristiyanlara saldırılıyor” mesajı verilmeye çalışıldı. Dava, FETÖ’cüler tarafından Ergenekon davasına bağlandı.

25 Şubat 2009: Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekât Daire Başkanı Behçet Oktay, uğradığı silahlı saldırı sonucu Ankara’da katledildi. ÖHD’yi de kuran Oktay, bu kurumun FETÖ’cüler tarafından ele geçirilmemesi için mücadele ediyordu. Bunların hedefindeydi ve saldırıda çok sayıda kuşkulu yön vardı. Solak olduğu halde sağ eliyle intihar ettiği iddia edildi.

12 Kasım 2011: MİT Orta Asya sorumlusu ve Dış Operasyonlar Dairesi Başkanı Kâşif Kozinoğlu, Ergenekon tertibi sürecinde tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevinde geçirdiği “kalp krizi” sonucu hayatını kaybetti. FETÖ’cüler tarafından özel yöntemle zehirlenerek öldürüldüğü ileri sürüldü. Kozinoğlu, ölümüne yakın bir zamanda, bütün bildiklerini el yazısıyla yazarak Vatan Partisi yöneticilerine teslim etti. Bu notlar daha sonra “Sırlar” ismiyle kitaplaştırıldı.

KAŞİF KOZİNOĞLU

SİVAS KATLİAMI

Bu dönemde toplu katliamlar da yaşandı. Bunlar da Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne yönelikti:

2 Temmuz 1993: Sivas katliamı. Sivas’ta yapılan Pir Sultan Abdal Kültür etkinlikleri için gelen sanatçı, yazar ve vatandaşlara yönelik kışkırtmalar yapıldı. Sanatçılar ve aydınlar Madımak Oteli’ne sığındı. Güvenlik kuvvetlerinin yeterince etkin davranmaması nedeniyle saldırganlar oteli ateşe verdi ve çıkan yangında 34 insanımızı kaybettik. Bu da tipik bir Gladyo eylemiydi…

5 Temmuz 1993: Başbağlar katliamı. Sivas katliamından üç gün sonra Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar Köyünde katliam meydana geldi. PKK’nın üstlendiği saldırıda 33 vatandaşımız hunharca katledildi. Bu tertiple, etnik ve dini kışkırtma amaçlanmıştı.

12 Mart 1995: Gazi Mahallesi Olayları. TSK, PKK’ya karşı sınır ötesi büyük bir harekâta hazırlanırken İstanbul’un Gazi Mahallesi’nde, Alevi vatandaşların oturduğu bir kahvehane ile Cem Evi silahla tarandı. Ertesi gün yapılan protesto olayları sırasında, Gladyo elemanları halkın üzerine ateş etti, 17 kişi öldü. Ölenlerin 7’sinin polis kurşunuyla öldüğü otopsi raporlarıyla saptandı.

Olaylar 15 Mart günü Ümraniye ilçesine de sıçradı. Buradaki olaylarda da 5 kişi hayatını kaybetti. Toplamda 22 kişi öldü.

Her iki olayın da amacı TSK’yı operasyon yapmaktan alıkoymaktı. Başaramadılar. TSK 21 Mart günü PKK’ya karşı 35 bin kişilik bir birlikle Çelik Harekâtını yaptı. 43 gün süren operasyona ABD karşı çıktı.

AHMET TANER KIŞLAL

KATLEDİLEN KOMUTANLAR 

Bu dönemde çok sayıda subay düzenlenen saldırılarda hayatını kaybetti. Şehit edilen subaylar PKK ile mücadele ediyorlardı. Hedef olmaları anlamlıydı. İşte o komutanlar:

30 Ocak 1991: Olağanüstü Hal Bölgesi Asayiş Birlikleri Kolordu Komutanı E. Korgeneral Hulusi Sayın (65), Ankara’da evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu şehit oldu. Saldırıyı Dev-Sol ve KUK isimli iki ayrı terör örgütü üstlendi. Sayın, 1989 yılında emekli olmuştu. Güneydoğu’da görev yaptığı dönemde, terörün bitirilmesinde halkın kazanılmasını ön plana alıyordu.

7 Nisan 1991: E. Tümgeneral Memduh Ünlütürk (78) Üsküdar’da evine gelen üç Dev-Sol militanı tarafından katledildi. 1974 yılında emekli olmuştu. Ailesi “saldırıyı bekliyorduk” diye açıklama yaptı. Saldırıda kullanılan silahın 4 ayrı suikastta kullanıldığı açıklandı.

23 Mayıs 1991: OHAL Bölgesi Asayiş Bölge Komutanlığı yapmış olan Emekli Korgeneral İsmail Selen (60), Ankara’da uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Saldırıyı Dev-Sol terör örgütünün tertiplediği açıklandı. Selen, Güneydoğu’da yaptığı çalışmalarda PKK terörüne büyük darbeler indirmişti.

27 Mayıs 1991: Adana Jandarma Bölge Komutanı Tümgeneral Temel Cingöz (50) Adana’da uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Cingöz, 23 Mayıs günü meydana gelen suikasttan yaralı olarak kurtulmuştu, ancak 4 gün sonra hastanede vefat etti. Saldırıyı Dev-Sol terör örgütünün üstlendiği açıklandı. Cingöz, Güneydoğu illerimizde PKK ile mücadele etmişti.

13 Ekim 1991: Emekli Orgeneral Adnan Ersöz (74) İstanbul Göztepe’de evinde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Biri kadın üç kişinin yaptığı saldırıyı, Dev-Sol terör örgütü üstlendi.

29 Temmuz 1992: Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan, İstanbul’da evinde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Kayacan, 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın Deniz Kuvvetleri Komutanıydı. Daha sonra CHP’den Ankara Milletvekili seçilmişti. Saldırıyı Dev-Sol terör örgütü üstlendi. Ailesi buna ikna olmadı. Kayacan sevilen ve çok başarılı bir komutandı.

18 Eylül 1993

ASIL HEDEF KIVRIKOĞLU MUYDU?

6 Kasım 1997: KKTC’de yapılan askeri tatbikatta Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun arkasında oturan 39’ncu Tümen Harekât Daire Başkanı Piyade Albay Vural Berkay, hayatını kaybetti. Toros-97 tatbikatında asıl hedefin 30 Ağustos 1998’de Genelkurmay Başkanı olacak olan Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu olduğu iddia edildi. Tatbikat, Rum yönetiminin aldığı S-300’lere karşı yapılmıştı.

Kıvrıkoğlu, Bitlis çizgisinde bir komutandı. O da ABD’ye mesafeliydi ve Türkiye’nin bütünlüğü konusunda hassastı. ABD ve İsrail’in kukla devlet girişimini “kırmızı çizgi” olarak görenlerdendi. Görev yaptığı 4 yıl içinde bir kez bile ABD’ye gitmedi. Batı destekli irticai akımlar için “28 Şubat süreci bin yıl sürecek” sözleriyle kararlılık göstermişti.

Bu dönemde katledilen komutanlarımız, PKK ile mücadele ediyordu. Türkiye, ABD’nin Irak’a müdahalesine ve burada kukla devlet kurmasına karşıydı ve bunu “Kırmızı çizgi” olarak görüyordu. Bu saldırılarda Gladyo’nun paravan örgütü Dev-Sol kullanıldı.

Bu Haberi Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.