BARO Başkanı Ramazan Gedik’le röportaj

“Yargı reformunun olumlu yönleri çok ama uygulama önemli”

TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun Adli Yıl Açılış Töreni’ne katılması, Yargı Reformu sürecinde Cumhurbaşkanlığı ve Adalet Bakanlığı başta olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yetkili makam ve mercileriyle iletişim kurması, Barış Pınarı Harekâtı’na ilişki açıklamaları Türkiye cephesinde yer almayan çeşitli çevrelerde rahatsızlık yarattı. Sosyal medya üzerinden yoğun bir eleştiri kampanyasıyla yıpratılmak istendi. Adeta linç edildi.

Kimi Barolar, olağanüstü seçimli Genel Kurul talep etti.

Oysa Yargı reformunda hem Türkiye hem de Baro ve avukatlar için büyük kazançlar sağlanmıştı.

Örneklersek:

Avukatlık hizmetlerinin önemli bir kısmında yüzde 50’nin üzerinde KDV indirimi sağlanması

Hukuk fakültelerine girişte başarı eşiğinin 190 binden 125 bine yükseltilmesi

Böylece hukuk fakültesine daha donanımlı ve disiplinli öğrencilerin girmesinin sağlanması

Hukuk mesleklerine giriş sınavının getirilmesi

İdari yargı hâkimliğine ilişkin sınavlarda hukuk fakültesi dışı kaynaktan alım yüzde 20 ile sınırlanması

Müfredatlarında yeterli hukuk bilgisine yer verilen fakülte mezunları olması şartının konulması

Gerek hukuk mesleklerine giriş sınavının gerek idari yargı hâkimliği ön sınavının içeriğinin hukuk fakültelerinin müfredatına göre belirlenmesi

Düşünce özgürlüğünü ilgilendiren ve istinaf aşamasında kesinleşen her suç tipinde istinafın üzerine yeni ve önemli bir hak olarak Yargıtay denetiminin getirilmesi

Seri yargılama usulünde avukatla temsil zorunluluğuna yer verilmesi

Belli kıdemin üzerindeki avukatların hususi damgalı pasaport almaya hak kazanması (TBB açıklamasından).

Böylesi sıcak bir ortamda henüz ortam yatışmadan kamuoyunu Burdur yerelinde bilgilendirme amacıyla mikrofonumuzu Burdur Baro Başkanı Avukat Ramazan Gedik’e uzattık.

KıvılcımHaber’e konuşan Burdur Baro Başkanı Av. Ramazan Gedik, o ağırbaşlı vakarıyla sorularımıza tek tek, ağır ağır doyurucu cevaplar verdi.

İşte Ramazan Gedik’le yaptığımız söyleşi!

  1. TBB’nin olağanüstü genel kurula gitme ihtiyacı var mıydı?

Biz bu süreçte Burdur Barosu olarak taraf olmadık. Yönetim Kurulumuz Genel Kurul çağrısı kararı almadı. Ancak ‘Genel Kurula gerek yoktur’ kararı da almadı. Çünkü bu, 12 Baro’nun Yönetim Kurulu kararıdır. 12 Baronun kendilerine göre gerekçeleri var. Ona saygı duyuyoruz. Onun dışında 35 Baro da ‘böyle bir Genel Kurula gerek yoktur’ açıklaması yaptı. Biz bunlara da saygı duyuyoruz. İki taraftan da olmadık. Bizim asıl sıkıntımız, yargının şu anda ayakta duran tek kalesi Türkiye Barolar Birliği (TBB) ve Barolardı. Yargının, yargı üçgeninin en iyi işleyen ayağıydı. Bu tür şüphelerle, bu tür tartışmalarla gündeme gelmesi bizi rahatsız etmektedir. Bu sürecin bir an önce sonlanmasını, her iki tarafın, Genel Kurul çağrısı yapanların da karşı tarafın da diline dikkat etmesi çağrısı yapıyorum. Hukuku konuşmalıyız. Yargının nasıl işleyeceğini konuşmalıyız. Usulsüzlüklerle gündeme gelmemeliyiz. Yaralayıcı, incitici dille gündeme gelmemeliyiz. Birbirimizi anlamalı, empati yapmalı; yargının sorunların ı çözmede başrol oynamalıyız. Bu süreç bu nedenle bizi rahatsız etmektedir. Ama bu sürecin de yargıya intikal eden bir tarafı var. O denenle fazla yorum yapmayı da sakıncalı buluyorum.

  • Bu süreçte Baroların büyük çoğunluğu genel kurul ihtiyacı olmadığı açıklaması yaptı. Sizin tutumunuz ne oldu? Neden?

Biraz önce açıkladım. Biz Genel Kurul çağrısı yapan Barolar arasında da olmadık; Genel Kurula gerek yoktur diyen Barolar arasında da olmadık. Bu bir şu tarafı bu tarafı tutma olayı değildir. Bir çağrı vardır. Bunun yasal bir süreci vardır. Biz bunu izlemek ve sonucunu görmek istedik. Yani bu tartışmalarla gündeme gelmek istemiyoruz. Net söylüyorum. Yargının çalışması, avukatlık sorunları, avukatlık mesleğinin sorunlarının çözümleri için gündeme gelmek istiyoruz. Sözümüzü orada söylemek istiyoruz. Bu tartışmalar arasında Baro’muzun kurumsal kimliğinin zedelenmesini istemiyoruz. Burdur Barosu olarak süreci tarafsız ve tarafları da aklıselime davet ederek yürütmek istedik.

  • Meclis’te görüşülen birinci etabı çıkmış ikincisinin hazırlıkları sürdürülen Yargı reformu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Olumlu yönleri çok; ne isim takarsanız takın uygulama çok önemlidir. Ona bakmak lazım. Uygulamada biz hukuku, insan haklarını, insan hak ve özgürlüklerini, adil, doğru ve güvenli yargılamayı yerleştirmedikçe ne yaparsanız yapın, kaç tane reform çıkarırsanız çıkarın doğru sonuca ulaşmak mümkün olmaz. Yargı reformunda doğru ve güzel şeyler var ama uygulamada bunları görmek lazım. Uygulayıcıların demokrasiyi içlerine sindirmiş olmaları lazım. Yargı reformu bununla birleştirilirse başarıya ulaşabilir. Şu aşamada gelinen noktada yargı reformunun henüz bir katkısını görmüş değiliz.

  • FETÖ darbe girişiminden bu yana yargının “altın çağı” olduğu fikrine katılıyor musunuz?

Kesinlikle katılmıyorum. FETÖ yargısından kurtuldu. Daha önce biliyorsunuz, “F Tipi” diyorduk. Darbe kalkışmasından sonra “FETÖ yargısı” oldu. Yargı FETÖ’cü yargıç ve savcılardan kurtuldu. Ama onların yerleştirdiği, alıştırdığı uygulamalardan kurtulamadı ne yazık ki yargı. Asıl önemlisi o uygulamalardan, o alışkanlıklardan kurtulmak. Bir kısım –hepsini içine almıyorum- bir kısım uygulamalar ne yazık ki FETÖ’nün yerleştirdiği uygulamalardır. FETÖ’den kalan alışkanlıklardır. Bu da bizi yargılamanın sonucu açısından doğru yerlere götürmemektedir. Hâlbuki hukuk, yargı kendi içine bırakılsa kendisi bu işi çözer. Doğru, güvenli yargılama yapar.  O alışkanlıklardan da kurtulmalıyız biz. FETÖ’cü savcı ve yargıçlardan kurtulmak yetmez; FETÖ’nün yerleştirdiği uygulama ve alışkanlıklardan da kurtulmamız gerekir. Zihniyetimizi onlardan da temizlememiz lazım.

  • Örnekleyebilir misini bunu?

Bunu yargılama şamalarında görüyoruz. Dosyalar üzerinden görüyoruz. Türkiye’nin gündemine giren bazı dosyalar üzerinden görüyoruz. Ceza Hukukunun temel ve evrensel ilkeleri vardır. Bunlar yılların birikimiyle, yılların tecrübeleriyle ortaya çıkmış bugünden yarına değişmeyen uygulamalardır. Şüpheden sanık yararlanır hukuk kuralı mesela. Bunları uygulamalarda görmedik. Görmüyoruz çoğunlukla. Şimdi gelinen noktada düzelmeler. Ancak tamamen ortadan kalktığını söyleyemiyoruz ne yazık ki…

  • Yargıdaki aksamalar nelerdir?

Yargıdaki aksamalar, yargının işini yargıya bırakmamaktır. Yargı, sav, savunma ve hüküm kısımlarından oluşan, Türkiye’de bilinen şekliyle hâkim, savcı ve avukat güçlerinden oluşan, üçlü sacayaktan oluşan bir erktir. Siyasetin etkisinden uzaklaşmak, uzaklaştırmak lazımdır. Yargıyı siyaset bir terbiye aracı olarak kullanmaya çalışmaktadır. Yargı bir terbiye aracı olarak kullanıldığında adil yargılamada doğru sonuca ulaşamayız. Bu nedenle yargıyı kendi aktörlerine bırakmak lazım. O zaman doğru sonuca ulaşacağız. Ne insanların yargıya ulan güvensizliği düzelecektir.

  • Burdur adliyesinde de bazı FETÖ davalar beraatla sonuçlandı. Delilsizlikten mi yoksa başka sebepleri var mı?

Delil yetersizliğinden olabilir. Suçun, subuta ermemesinden olabilir. Dosyaları bilmek lazım. Ancak ben bazı yerlerde gündeme gelen olumsuz söylemleri ne Burdur için ne de başka yer için dillendiremem. Bu işi konduramam. Yakıştıramam. Böyle olmadığını düşünüyorum.

  • Burdur orta büyüklükte bir kent. Huzur ve sükûn kenti olarak da adlandırılabilir. Bunun adliyeye yansıması nasıl oluyor?

Adliyeye yansıması da Burdur’daki gibi oluyor. Daha sakin bir şehir. Her türlü suç mutlaka var ama bunlardan azar azar var. Bir suç şehri değil. Bu nedenle yargı kadrosu yeterli çalışmayı yapabiliyor. Bazı büyük şehirlerde olduğu gibi dosyalar sürüncemede kalmadan çıkabiliyor. Şunu söylemek lazım; şu anda FETÖ’cü yargıç ve savcılardan temizlenen yargı kadrosunda daha genç ve tecrübesiz savcı ve hâkim arkadaşlarımız görev yapmaktadır. Bundan dolayı biraz gecikmeler olabilir. Bu tamamen kasıttan değil, tecrübesizliktendir. Kısa sürede bu sorunun aşılacaktır diye görüyorum.

  • Baronuzda hangi sorunlarla karşılaşıyorsunuz?

Avukatların en büyük sorunu mesleğe sınırsız giriş. Çok kalabalıklaşıyoruz. Hukuk Fakültesi’nden her mezun olan hâkim, savcılık müracaatı yapıyor. Olmayınca avukatlık mesleğine mecburen giriyorlar. Hukuk Fakültesi’nden mezun olanın en azından avukat olacağı düşüncesi var. Hukuk Fakülteleri avukatlık fakülteleri değildir. Hukuk Fakültesi’nden mezun olunca hukukçu olursun. Bunun dışında mesleklere girişte sınav öngörülüyor. Bu yargı reformunda da var. Devlet sınavı adı altında. Türkiye’de 130 bin avukatız. 4 yıl sonra 200 bin avukat olacağı söyleniyor. Burdur gibi küçük illerde belli bir pasta var, herkes bundan pay almaya çalışacak. Baromuzun avukatları meslek ahlakına bağlı avukatlardır çoğunlukla.  Otokontrolümüz iyidir. Hem halkla hem de adliye yargıç ve savcılarla ilişkileri iyidir. Belli bir yargı saygısı içinde hareket ederler. Meslek etiğine çoğunlukla dikkat ederiz. Bu nedenle diğer şehirlerdeki sorunların çok azını görüyoruz. Biz birçok sorunu diyalogla, görüşmeyle, anlaşmayla çözebiliyoruz Baro içinde.

  1. Baronuzda kaç avukat var?

250 avukat. 35 tane stajyerimiz var. Oranlarsanız stajyer sayısı çok fazla.

  1. Bu Pazar sayıları 150 bine dayanan avukatların 35 bini, 5 bin kişinin seçileceği, arabuluculuk sınavına girdi. Burdur’dan kaç kişi girdi? Arabuluculuk hakkında ne düşünüyorsunuz?

Burdur’dan kaç kişi girdiğini samimi olarak gerçekten bilmiyorum. Çünkü arabuluculuk başvurusu tamamen bizim inisiyatifimiz dışında, direkt Bakanlığa, Arabuluculuk Daire Başkanlığı’na yapılıyor. Birçok arkadaşımızın bu sınava girdiğini, ciddi olarak hazırlandığını biliyorum.

Şu haliyle arabuluculuğu benim savunmam mümkün değil. Dava şartlı arabuluculuk sorumluluk bunun yargının sorunlarından bağımsız olarak ele almak da yanlıştır. Ancak şu düşünce, alternatif uyuşmazlık yolları adı altındaki düşünce, hukuki sorunları adliyenin, yargının dışına taşıyalım, kısa sürede çözelim, sonucunun adil olup olmaması önemli değil gibi bir düşünce var. Bu düşünceden kurtulmamız lazım. Arabuluculuk kavramını tüm yargı kurumları içinde değerlendirmeli, arabuluculuktan çıkan sonuçları da adil sonuç olarak, doğru sonuç olarak bulmamız gerekir. Dava şartlı arabuluculuk, yani zorunlu arabuluculuk, Türkiye’deki dayatmayla, zorlamayla adil sonuçlar doğurmayabilir. Ben şu haliyle, yani dava şartlı arabuluculuğu doğru bulmuyorum.

[3d-flip-book mode="thumbnail-lightbox" urlparam="fb3d-page" 
id="12654" title="false" lightbox="dark"]
Bu Haberi Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.