
AKP, MHP ve “mühürsüz oy pusulası” ile halkoylamasını kazandı
Bu zafer, AKP’nin hanesine kazanç olarak yazılabilir mi?
Orantısız bir kuvvetle yarışıldı. Devletin bütün imkânları halkoylamasında AKP için seferber edildi. MHP faaliyetleri için bile MHP yetkililerine “harcamadan sakın çekinmeyin” telkinleri yapıldığı basında yazıldı çizildi. Bundan dolayı Bakan Ağbal’ın açıkladığı gibi Mart ayında bu hovardalık devlete 20 milyarlık açık verdirdi. Devlete 100 milyonlarca liraya malolan bir külfet oldu. Birçok yerde valiler ve kaymakamların, AKP il ve ilçe başkanları gibi çalıştığı da belirtiliyor.
YENİ DÖNEMİN BİR TEZAHÜRÜ OLARAK
MÜHÜRSÜZ OY PUSULALARIYLA SONUCUN BELİRLENMESİ
Yeni dönemin ne menem bir şey olacağının bir tezahürü olarak, YSK bir AKP il başkanlığı gibi davrandı ve kanunları çiğnedi. Mühürsüz zarf ve oy pusulalarını geçerli saydı. Böylece sahte oy kullanımına yol ve onay verdi. Bazı ilçe seçim kurulları tarafından, “tercih” yerine “evet” mührünün kullanılmasına da olur vererek net bir şekilde “evet”ten yana tercih yaptığı görüldü.
Bütün bu gelişmeler, yeni dönemin tezahürleridir.
KAZANILAN PİRUS ZAFERİNİN SONU HEZİMETTİR
Buna rağmen yüzde 51’i zor zahmet bulmaya “zafer” denebilir mi?
Buna dense dense Pirus zaferi denir.
“Yıkıcı büyüklükte kayıplar pahasına kazanılan bir zafer.”
Kazanılan zafer, verilen kayıplardan sonra anlamsız hale geldi.
Ama bunu anlamayan ve kavramayan sadece günlük başarılara kilitlenmiş, gelecek öngörüsü bulunmayan, bütün dertleri sadece ve sadece “masa ve kasa “olan AKP cenahı.
HALKOYLAMASININ “AK PARTİ
AÇISINDAN TRAVMATİK BOYUTU”: MEGAKENTLERİN KAYBIDIR
Ancak sadece havuz medyası ve yandaş medyayı izlemek, yandaş yazarları okumak bile yeterli bu konuda. Zafer eylemleri görgüsüzlüğünü ve aymazlığını boşa çıkaracak o kadar malzeme var ki, hangisini yazacağını şaşırıyor insan. Star’dan Ahmet Taşgetiren’in “Sonucun Travmatik Boyutu” başlıklı yazısında belirttiği gibi, “referandumun AK Parti açısından travmatik boyutu, İstanbul’un, Ankara’nın kaybıdır. Buna Antalya’yı da ilave etmek lazım. Adana’da o arada zikredilebilir. İstanbul’da bazı ilçelerin kaybı da travmadır” şeklindeki yorumları saptamalarımızı doğrular niteliktedir. Yani zafer değil travmadan sözedilebilir.
HALKOYLAMASI “ZAFERİ”, “YENİLMEYE MAHKÛM GALİBİYETLER”DENDİR
MÖ 280 ve 279 yıllarında Grek kolonisi Tarentum (Epir) Kralı Pirus, Roma’ya saldırdı. Ne pahasına olursa olsun savaşı kazanmak için her şeyini feda etme anlayışıyla hareket etti. Sonunda Pirus, savaşı kazandı, ancak ordusunun önemli bir kısmını kaybetti.
Daha sonra Roma’yla bir savaş daha yaptı. Onu da kazandı. Ancak büyük kayıplar vererek, neredeyse ordusunu kaybetme pahasına kazandı.
Bir Antik Yunan tarihçisi olan Plutark, zaferden sonra Pirus’un “bir zafer daha kazanırsam tamamen biteceğim” dediği, başka kaynaklarda da “Tanrım, bir daha böyle zafer gösterme” dediği yazılır.
“Pirus zaferi, yenilmeye mahkûm galibiyetleri” anlatmak için söylenir.
Pirus zaferi, sözde “zafer” görünüşlü, gerçekte büyük bir mağlubiyet anlamı taşıyan savaşlar ve mücadelelere işaret eder.
1,5’LUK ÜSTÜNLÜK, ÜSTÜNLÜK DEĞİL, ZAFİYETTİR
Devletin bütün imkânlarını sonuna kadar kullanarak, valiler ve kaymakamları AKP il ve ilçe başkanları gibi kullanarak, görülmedik büyüklükte kanunsuzluklara batarak sürdürülen kampanya sonucunda başabaş ya da küçük bir farklılıkla ‘hayır’ın üstün geleceği anlaşılınca YSK sayesinde mühürsüz halkoylamasına döndürülerek yüzde 1,5’luk bir başarı sağlamak bal gibi Pirus zaferidir. Bu zafer aslında AKP’nin kaybettiğinin tezahürüdür. 1,5’luk üstünlük, üstünlük değil, bir zafiyettir. Bunu önümüzdeki süreçte daha iyi göreceğiz.
AK PARTİ KENDİ SEÇMENİNİ KAYBETME SÜRECİNE GİRDİ
AKP+MHP+BBP eşittir yüzde 62’ydi 1 Kasım seçimlerinde (AKP= Yüzde 49,5, MHP= Yüzde 11,9, BBP= Yüzde 0,54) Halkoylamasında ‘evet’ cephesinin HDP’den aldığı yüzde 2-3’lük oranı da düştüğümüzde kayıp yüzde 14-15’i bulmaktadır. Bu AKP’nin eridiğini göstermiyor mu? Ayrıca YSK’nin yarattığı yüzde 2-3’lük mühürsüz şaibeli oy oranını da hesaba katarsak erime daha da derinleşmektedir. AKP, kendi seçmenini kaybediyor. AKP, Üsküdar ve Eyüp gibi kalelerinde bile kaybetmektedir. Buralarda ‘hayır’ çok önde bulunmaktadır.
ÜRETEN TÜRKİYE’Yİ KAYBEDEN SİYASİ İKTİDAR NEREYE KADAR gider?
AKP, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Antalya, Hatay, Diyarbakır, Eskişehir ve benzeri GSYH’nin yüzde 70’ini yaratan bütün büyük şehir ve mega kentlerde kaybetmiştir. Kıyıları kaybeden AKP, ülkeyi nasıl yönetecektir? Aslında Orta Anadolu’da da kaybettiği söylenebilir. Ankara ve Eskişehir Orta Anadolu’nun ruhu ve esasıdır. Bu iki büyük kenti çıkarırsanız Orta Anadolu’da pek bir şey kalmaz. Yani kısaca üreten Türkiye’yi karşısına alan bir siyasi iktidar nereye kadar gider diye sormak yanlış olmayacaktır.
HALKOYLAMASI, ABD VE BATI’NIN
BAHÇELİ ELİYLE CUM. ERDOĞAN VE TÜRKİYE’YE KURDUĞU PUSUYDU
Millet tam ortadan karpuz gibi ikiye bölünmüştür.
ABD ve Batı, Bahçeli eliyle AKP ve Erdoğan’a pusu kurmuştu. Halkoylaması gerçekte Türkiye’ye karşı bir Amerikan ve Batı pususuydu. Dış kuvvetlerin Türkiye’nin üzerine çullandıkları şartlarda devlet-millet topyekûn birliğine en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde milleti ‘evet’ ve ‘hayır’ cephelerine bölmek vahim bir yanlıştı. ABD ve Batı, bu bölünmenin pususuna yatmıştı.
İşte şimdi bozkırın kurduğunu, tutuşturma zamanının geldiğini düşünüyorlar ki, PKK ve onun resmi siyasi uzantısı HDP eliyle halkı sokaklara çağırıyorlar. Bir yandan da Türkiye meselesini uluslararasılaştırarak Saddam’a, Kaddafi’ye yaptıkları gibi Cumhurbaşkanı’nı diktatör” ilan etmeye, dolayısıyla Türkiye’ye müdahalenin uluslararası meşruiyetini yaratmaya çalışıyorlar. Bu dış tehlikeden öte tehdide ek olarak, CHP’nin sokak seviciliği ortaya çıktı. CHP’nin eski hastalığı olan HDP seviciliği nüksetti. Sine-i milletten bahsetmeye başladı. Bu tutum, dış tehlikenin ekmeğine yağ sürer.
Bütün bu sebeplerden dolayı AKP’nin tek başına Türkiye’yi yönetme imkânının kalmadığı şartlarda Türkiye, önümüzdeki süreçte milli mutabakat hükümetine mecbur ve mahkûmdur. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu meseleler ancak ve caddece, HDP’nin dışarıda bırakılarak bütün siyasi kuvvetlerin biraraya getirildiği milli seferberlik hükümetiyle çözülebilir.
Son söz olarak kısa vadede başaşağı gidiş süreceğe, orta vadede ise bitişin kapısının açıldığı söylenebilir.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.