Dış borcumuzu çeviremediğimiz, bütçe gelirlerinin azaldığı, devletin imar barışı ve vergi aflarından gelecek paralara bel bağladığı, bütçe açığını Merkez Bankası karıyla kapattığımız ve buradan da bütçe fazla verdi diye böbürlenmenin zavallılığına kapıldığımız, işsiz sayısının yedi milyona yaklaştığı, özel sektörde iflasların sürdüğü, mağazaların, dükkânların ardardına kapandığı, inşaat sektörünün çöktüğü, üstüne üstlük savurganlığın devam ettiği, örtülü harcamanın ocak ayında 215 milyon lirayı geçtiği, enflasyonun hızla yükseldiği, cari açığın ülke kaderi haline geldiği, tarımın çökertildiği, gelir dağılımının uçurum haline geldiği şartlarda ülke hızla yerel seçimlere gidiyor.
AKP tarihinde ilk defa kara kara düşünüyor. Moraller bozuk. Anketlerden uzak duruyor.
İktidarın kaderini ekonomi belirleyecek.
Bu şartlarda muhalefet sanki birçok yerde 31 Mart’ta kazanmamak için özel çaba harcıyor.
HDP ile gizli açık ittifak yapıyor. HDP’lileri aday gösteriyor.
Oysa Türkiye PKK’nin legal siyasi kanadı olan HDP’nin meşruiyetini tartışıyor.
Bu kapsamda Vatan Partisi İstanbul Kadıköy Belediye Başkan Adayı Osman Erbil, Akit TV’de Başka Açıdan programında “Seçim denkleminde HDP’nin yeri?” başlıklı tartışmaya katıldı. HDP’nin neden meşru olmadığını kanıtladı.
HDP’nin 6,5 milyon oy aldığını, bu sebeple meşru bir parti sayılması gerektiğini savunanlara karşı, “partilerin almış oldukları oy onları, siyasal partiler kanununa göre meşru olduğu anlamını çıkarmaz. Yani Fethullah Gülen kripto FETÖ’cüler çıksalar ‘biz bir parti kurduk’ deseler, ‘Siyasal Partiler Kanunu’na da uygun, bütün mevzuata uygun işlemleri yaptık’ deseler meşru olurlar mı?” diye sordu.
Erbil şu görüşleri savundu:
“Meşruiyetle yasaları değerlendirmek, yasalardan istifade ederek kendinize belli alanlar açmak, siyasal faaliyet göstermek birbirinin aynısı değildir. Siz meşru olmayabilirsiniz ama yasal alandan faydalanabilirsiniz. Örneğin Fethullah Gülen Hareketi meşru muydu? Biz Aydınlıkçılar için hiçbir zaman meşru değildi. Biz Aydınlıkçılar için 1990’lardan bu yana Fethullah Gülen Hareketinin CİA ile bağlantısı ortaya koyduk. Yayınlarımızda bunları anlattık. Bir istihbarat örgütü olarak devletin içine çöreklendiğini anlattık. Devletin içinde Amerikan istihbarat örgütü adına faaliyet yürüttüğünü ortaya koyduk. Bunlar sizin sandığınız gibi bir hizmet hareketi değildir, doğrudan Amerika’ya bağlıdır, bir Gladyo hareketidir dedik. Bakın bizim gözümüzde meşru değildi ama devleti yönetenlerin gözünde meşruydu. Kanunlardan yararlanarak gazetelerini açtılar, bankalarını açtılar, ama o açmış oldukları kurumlar n’oldu? AKP ile karşı karşıya geldiğinde bir anda eridi. Meşruiyetini bitirdi değil mi? Demek ki meşruiyetle yasalar aynı şey değildir.”