Orta Asya’dan batıya (Maveraünnehir’e) kayan Türk tarihi-9

(Türk Orta çağı Önasya’da Türkler)

Dandanakan Savaşı’nı izleyen 15 yıl gibi kısa bir sürede, İran coğrafyasının büyük bir kısmının fethedilmesini müteakiben Selçuklu soyluları, askerî harekâtı daha batıya, Bağdat, el-Cezire, Azerbaycan ve Doğu Anadolu’ya yönelttiler. Böylece askeri demokrasi örgütlenmesi içindeki Türkmen kitleleri Van bölgesine girdi, batıda Erzurum’a ve kuzeyde Azerbaycan’a kadar ilerledi. Azımsanamayacak derecede büyük bir Türkmen kitlesi, Azerbaycan ve Doğu Anadolu’nun kapılarında, dönemin Ön Asya’daki ikinci en güçlü devleti olan ve Türkmen göç dalgasından büyük rahatsızlık duyan Bizans ile Selçuklu arasına yığıldı. Esasen Selçuklu aristokrasisi Tuğrul Bey Bizans’ın direncini kırarak doğudan dalgalar halinde gelen Türkmen-Oğuz kitlelerinin önünü açmak için Kutalmış’ı, İbrahim Yınal’la birlikte kuvvetli bir orduyla batıya, Azerbaycan’a gönderdi. Yaklaşık 50 bin kişilik Bizans ordusuyla 1048 yılında Hasankale yakınlarında yapılan savaşı Selçuklu güçleri kazandı. Gürcü kumandanı Liparis’i esir aldılar. Müthiş ganimet ve esir ele geçirdiler. Erzurum ele geçirildi. Türkmen aşiretleri Van Gölü yöresinden Trabzon’a kadar yayıldılar. (*29) Bu noktadan sonra Selçuklu ilerlemesi bu coğrafyada bir süreliğine durduruldu.

Tuğrul Bey’in bütün dikkatleri, güneye yöneldi; Irak, Bağdat ve Suriye üzerine odaklandı. Selçuklular, 7.-8. yüzyıllarda Maveraünnehir’e (Çay Ardı’na) ve Anadolu’da İznik’e kadar ilerleyen, Ortadoğu ve Önasya’daki yerleşik feodal toplumları hakimiyet altına alarak, Bizans ve İran’dan ele geçirdikleri feodal kurumları daha da geliştirerek İslam feodalizminin çeşitli biçimlerini yarattılar. Ancak ilerleyen zaman içinde 8. yüzyılın ortalarında Şiilerin darbeleri Emevî saltanatını, Vasik’in ölümünden sonra da 9. yüzyılın ortalarından itibaren güçten düşen ve birçok küçük devlet ve beyliğe bölünen Abbasi halifelerinin biçare durumları üzerinden ilerleyen Selçuklu kuvvetleri, Şii devletleri altederek halifeyi onların tasallutundan kurtardı. Bu ilişki için her iki taraf da Dandanakan Savaşı’ndan beri birbirlerini dikkatle izliyorlardı. Abbasi halifelerinin

bu ilişkiden beklentileri, Şii hakimiyeti altındaki biçare durumdan Selçuklular eliyle kurtulmak ve dini ve maddi hakimiyetlerine yeniden kavuşmak; Selçukluların amaçlarıysa “siyasi hakimiyetlerini meşru temeller üzerine kurma ihtiyacı”ydı. Tuğrul Bey, Abbasi halifesi el-Kaim bi-Emrillah’ın davetiyle 1055 yılında Bağdat’a girdi. Şii Büveyhi hükümdarlığını yıkarak Abbasi halifeliğine yeniden can verdi, eski itibarını iade etti. Karşılık olarak İslam dünyasının takdirini kazandı; halife Tuğrul Bey’e iki altın kılıç kuşattı; onu doğunun ve batının hükümdarı ilan etti. Halife tarafından “dünya hakanı” ilan edilmesi Selçuklulara büyük saygınlık kazandırdı. Böylece her iki yan da amaçlarına ulaşmış oldu. (*30)

Tuğrul Bey, fethettiği ve hedefindeki topraklarda yaşayan Müslüman halk kitlelerini içinde halifenin kurtarıcısı ve koruyucu olması, onun zırhıyla siyasi meşruiyetini sağlaması ve ilerletmesi sonucu bölgede kuvvetini ve etkinliğini iyice artırdı. Fethedilen topraklar, kentler ve kasabalar atlı göçebe şeflerine ve hanedan üyelerine iktalar halinde dağıtıldı. Örneğin Tuğrul Bey, Çağrı Bey’in oğlu Yakuti’yi Anadolu seferine gönderdi. Yakuti, beraberindeki Türkmen şefleriyle birlikte Anadolu içlerine daldı. Büyük başarılar elde etti. Fethedilen toprakları Türkmen göçebe reislerine ikta olarak verildi.

Ancak Tuğrul Bey’in dağıttığı iktalar, çok büyük iktalardı. Büyük muktailar (ikta sahipleri) bulundukları bölgede birer küçük devletçik ya da beylik halinde emri altında önemli silahlı kuvvetler bulunduran birer yerel iktidar durumundaydı. Bu olayı Osman Turan, “kendilerine geniş vilayetler verilen emirler, iktaları dahilinde maiyetlerinde çok defa bin askerin üstünde bir kuvvetle küçük bir hükümdar gibi idiler” (*31) şeklinde değerlendirmektedir. Yerel iktidarlar (muktailer), Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nda birer merkezkaç odağı halinde işlev görüyor, merkezi iktidarla muktalar arasındaki çelişki, Selçuklu soyluları arasında şiddetli çatışmalara neden oldu.

DEVAM EDECEK

Not: Okuyucularımızın görüşleri bizim mürşidimizdir. Eleştiri ve görüşlerinizi yazarsanız sayfalarımızda yayınlarız.

Kaynaklar:
(*29) İbrahim Kafesoğlu, Selçuklular, s. 365-Osman Turan, Selçuklular Tarihi, s. 121-123/ Akt. Doç. Dr. Osman Gazi Özgüdenli, Tuğrul Bey Dönemi (1040-1063), s. 61-62
(*30) Doç. Dr. Osman Gazi Özgüdenli, Selçuklu Tarihi {(Tuğrul Bey Dönemi (1040-1063)}, s. 64
(*31) Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam medeniyeti (Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1965, s. 220/ Akt. Dr. Doğu Perinçek, Osmanlı’dan Bugüne Toplum ve Devlet, Kaynak Yayınları, 2. Basım Eylül 1986, s. 61
Bu Haberi Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.